27 kez görüntülendi.
fatih ünlü kpk

Fatih ÜNLÜ – 21 Aralık 2024

 

İnsan bu dünyaya azim bir imtihan için gönderildi. Bu imtihan süresince de insanın başına türlü türlü hâller gelir. Kişi bu dünyadan tatlı – acı birçok hatıra edinir. Bu hatıralar bazen çoğu hatırlanamayacak kadar da türlü türlüdür.

Ama ya Ahiret hatıraları?

İlk bakışta “Henüz yaşanmayan Ahiretin nasıl bir hatırası olabilir?” denilebilir. Ama düşününce, hayatın Ahirete bakan güzel anları aslında birer Ahiret hatırası sayılabilir.

İnsanın büyük bir iyilik yapabildiği, “bir gönül ele getirdiği”, bir insanın kurtulmasına vesile olduğu ve iki dargının arasını bulduğu zamanlar aynı zamanda -ve aslında daha çok- birer Ahiret hatırasıdır sanki.

Bu yüzden, insan bu anlarda dünyayı aşan büyük coşkular ve derin duygular yaşayabilir. Bu kıymetli vakitler bu dünyadaki kıymetlerine ilave olarak Ahirette de kullara eşsiz birer sürur vesilesi olacaktır.

Büyük insanlarda bu tür hatıralar büyüklükleri oranında çok olur. Mesela peygamberler (aleyhimüsselam) dünyayı Ahiret için yaşarlar, onların ölçüsü öte âlemdir ve yaşadıklarının çoğu Ahirete bakar…

Düşünelim. Bir insanın imana gelmesini hepimiz önemseriz ama ona layık olduğu büyük anlamı yükleyebilmek en çok Peygamberlerde (selam hepsinin üzerine olsun) tezahür eder. Mesela, Peygamber Efendimiz aleyhisselam tek bir kişi bile imana gelse dünyalar kendisine verilmiş gibi sevinirdi.

“Ne güzeldi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bir insanın kurtuluşundaki sevinci.
“Hatemur Rusul” enginliğindeki ve mukarreb bir meleğin saflığındaki sevinci.”*

Peygamber efendilerimizin hayatları böyle anlarla doludur. Hz. Yusuf aleyhisselamın kardeşleriyle yeniden buluştuğu, onların hatalarından döndüğünü gördüğü ve sonra anne babasını tahtına buyur ettiği anlar da bu türdendir.

Sahabe i kiramın  ve diğer büyük âlim ve evliyanın hayatlarında da bu tür anlar çoktur.

İlginizi çekebilir!  Türk'ün Köklerden Göklere Serüveni: KAAN

Bir köle olan Hz. Bilal-i Habeşi’ye (r.a.) “sahibi!” çölde dehşetli işkenceler ederken, Hz. Ebubekir’in bedelini ödeyip onu hemen azat ettiği hengâmda ikisinin hâl ve sevinçleri.

Hz. Ali’nin (r.a.) Hayber kalesinin kapısını kalkan yaptığı ve o büyük fethe vesile olduğu zamanki sevinci ve ruh hâli…

Yine tabiinden Hasan-ı Basri’nin önceden ateşe tapan yaşlı komşusunun iman ettiğini gördüğü vakitteki hâli ve sevinci gibi sayısız örnekler vardır.

Yine yakın zamanlardan, diğer coğrafyalardan olduğu gibi Ülkemizden de buna benzer birçok an bulanabilir.

Mesala, Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nurların ilk basıldığı ve insanlara ulaştığı zamanki sevinci…

Üstad Necip Fazıl’ın bir yasak döneminden sonra Büyük Doğu’nun yeniden basılmaya başlandığı ve sorunsuz dağıtıldığı zamanlardaki sevinci…

Mehmet Zahid Kotku hazretlerinin Üniversite öğrencilerinde sohbetlerin tesirini gördüğü zamanki sevinci…

Ahiret hatıralarını sadece ilim ve fazilet sahibi büyük insanlar yaşamazlar elbette. Bizim gibi normal bir hayatı idame ettiren kullar da ara ara çok özel ve ebediyete bakan anlar yaşarlar. Mesela yıllardır hasret kaldıkları evlatlarına kavuşan bir anne-babanın sevinci, bir aşığın çok uzun bir firaktan sonra hiç ummadığı bir anda mâşukasını gördüğü zamanki sevinci, yapmayı çok istediği projenin kabul edildiğini duyan veya uzun zamandır peşinde olduğu bir sırrı çözen bir dâhinin, bir mucidin sevinci…

Ya da çok uzun bir gurbetten sonra izne gelen bir gurbetçinin memleketi ve yakınlarını gördüğü zamanki sevinci. Bütün bunlar ve benzerleri insana Ahirette de sürur vesilesi olacak eşsiz güzel ebed hatıralarıdır.

(Buradan İbrahim Dayıma da (İbrahim Karadeniz) selam eder, ellerinden öperim. O da uzun yıllar Hollanda’da kalmıştı. Adana’ya ilk izinli geldiği zaman Dayıma sormuştum: “Memleketi çok özledin mi Dayıcığım?” Özlediğini biliyordum elbette. Ama Dayımın anlatımı da Rahmetli Veli Dedemin anlatımı gibi çok güzel olduğu için ben detayları merak ediyordum. Dayım şöyle cevap verdi:

İlginizi çekebilir!  “Geldi Geçti Ömrüm Benim” * - Fatih Ünlü

“Özlemez olur muyum yeğenim. Herkesi özledim. İnan, Niyazi Emminin köpeğini bile özledim.”

Niyazi Emmi de Adana’da Yenibey – Hürriyet Mahallelerinin kesiştiği yerde birkaç ev ileri komşumuzdu.

Bunlar işin güzel yönleri. Diğer yandan, hatıralar her zaman sevinç şeklinde tezahür etmiyor maalesef. Gazze’de ya da başka bir mazlum coğrafyada bombalar altında bir ekmek sırasının hüznü veya hastaneye düşen bir bombanın sebep olduğu acı feryatlar ve bunun taşınması zor yükü… Veya şahsen zulme uğramışların içli ve mazlum hâlleri… Ahirette zulüm işleyenlerin cezalarını çektikleri görüldüğü vakit, bütün bunlar da acısı unutulmuş ama hatırası bâki anlara dönüşebilir. Zaten Ahiret perspektifi olmasa dünyanın bazen bel büken kahırlarına katlanmak ta muhal hâle gelirdi.

Ahiret hatırası derken şehitleri saymazsak sözümüz eksik kalır. Şehitler de bu dünyayı Ahiretten yaşar gibidirler. Şehadet konusu apayrı ve bizim kalem oynatma liyakatimizin çok olmadığı derin bir alan. Biz sözümüzü Abdullah Bera Yıldız’ın “Yaşayan Şehitler” şiirinin sonundaki kadim niyazıyla tamamlayalım:

Ey Âlemlerin Yüce Rabbi!
Lütf-u kereminle
Yaşayan şehitlerden eyle bizi.

Hayatı Kur’an-ı Kerim’inden
Ve takvayı Sevgili Resul’ünden kuşanan
Aziz şehitlerden:

Yaşayan kelimeler sahibi;
Sıyrılarak dünyadan bir kutlu yeminle
Ahiretten yaşayan
Şu, terkedilecek dünyayı.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.