76 kez görüntülendi.
celalettin yavuz 2

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 18 Aralık 2024

 

Önceki bölümde (20 Kasım 2024)  Anadolu Selçuklu Devleti’nde I. İzzeddin dönemi ve II. Kılıç Arslan’ın ilk yılları özetlenmişti. Bugün II. Kılıç Arslan ve Miryokefalon Savaşı ele alındı.

Manuel’in ordusu Konya’yı zapt ettikten sonra Denizli’ye ve buradan da Eskişehir’i geçerek Akdağ bölgesine ulaştı. Kalabalık Bizans Ordusu, taşıdıkları yükler sebebiyle çok yavaş ilerliyordu. Ayrıca Akdağ civarı da Selçuklular tarafından tahrip edilmişti. Bizans ordusunun geçebileceği tek yol, Miryokefalon Kale’sinin yakınlarındaki sarp ve dar bir geçitti.  Selçuklular da Bizans Ordusunu karşılamak için burada hazırlık yapmıştı.

Yaklaşık 100 Bin kişilik güçlü savaş teçhizatları ile uzun sürebilecek bir savaşa karşı tedarikli Bizans ordusu yanında Selçuklu ordusu sayı ve teçhizat açısından daha zayıftı. II. Kılıç Arslan, bağlı küçük beyliklerden takviyeyle gücünü Bizans ordusuna eşdeğer hale getirdi. Ordusu Bizans’a göre daha zayıf teçhizatlara sahipse de hareket kabiliyeti daha yüksekti.

Bizans ordusunun tecrübeli komutanları, Selçukluların bu stratejisini fark ederek İmparator Manuel’i uyardılar. Ama tecrübesiz ve kendine güvenen prensler, şan ve şöhret kazanmak için zor olanı tercihle Manuel’e baskı yapıyorlardı. Ancak Manuel, tecrübeli komutanlarını dinlemeyip Selçukluların kurguladığı gibi dağ geçitlerinin içerisinden girmeye karar verdi.

Bizans ordusu, geçitten ilerlemek 4 ayrı kola bölündü. Türklerin istediği de buydu. Savaşın 3. gününde, ağır teçhizatlarla donanmış Bizans ordusu tamamen yok oldu. Sefere çıkarken Selçuklu ordusunu mağlup edip Antakya’ya seferi düşünen Manuel, Miryokefalon Ovasında çakıldı. Taraflar arasında anlaşma yapıldı ve imparator savaş tazminatı ödedi.

Miryokefalon Savaşının Sonuçları: (a) Türklerin Anadolu’dan atılamayacağı ve Anadolu’nun kesin bir Türk yurdu olduğu anlaşıldı. (b) Bizans’ın son saldırısı, Türklerin son savunmasıydı. Bu savaştan sonra Türkler taarruza, Bizans ise savunmaya geçtiler. (c) Türk-İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı sona erdi. (ç) Haçlı seferleri ile Bizans’ın eline geçen Anadolu’daki siyasi üstünlük tekrar Selçukluların eline geçti. (d) Bizanslılar ve Batılılar, Anadolu’ya “Türkiye” demeye başladılar. (e) İmparatorun çağrısı ile III. Haçlı Seferi yapıldı. Bir bakıma Malazgirt, Türklere vatan kazandıran, Miryokefalon ise vatan kurtaran savaştır.

İlginizi çekebilir!  Şükrün Şükredilesi Faydaları

II. Kılıç Arslan, 1185’de imparator II. İsaakios Angelos’u on yıllık bir anlaşmayla vergiye bağladı. Devletin sadece Türkmenlere dayanan askerî yapısı, yerleşik bir Ortaçağ İslâm devleti önündeki en büyük engeli oluşturuyordu. Başından beri kendileriyle birlikte Anadolu’ya göç eden Farsları (İranlılar) özellikle sivil bürokraside çalıştırılıyordu. İçlerinde Türkler de dahil muhtelif unsurlardan oluşan; fakat gulam sisteminin kendileştirdiği bu zümreler, sözkonusu değişim sürecinde mülkiye yanında askerî kadrolarda da daha fazla yer bulmaya başladılar. Merkezi idarenin otoritesine boyun eğmeyen Türkmenler ise fetihlere devam edecek ve kendi hayat tarzlarını sürdürebilecek şekilde uçlara doğru kaydırıldılar.

II. Kılıç Arslan’ın ülkeyi paylaştırması ve ölümü: Anadolu Selçuklularında ilk altın ve gümüş parayı bastıran II. Kılıç Arslan’ın 11 oğlu vardı. Kendi ölümünden sonra şehzadelerin, taht kavgalarıyla devleti sarsıntıya uğratacaklarını tahmin ediyor olsa da kendi sağlığında görülecek aksaklıklara müdahale edebileceği umuduyla; oğullarını ülkenin muhtelif yerlerine melik olarak atayan Kılıç Arslan’ın bu planı gerçekleşmedi.

Sivas-Aksaray meliki Melikşah, bir rivayete göre kendisini zorla veliaht tayin ettirdikten sonra, kardeşlerinin topraklarını almak isteyince, Keyhüsrev de babasıyla birlikte üzerine yürüdüğü kardeşi Melikşah’ı Konya’dan kaçmaya mecbur ederek, babasını yeniden tahtına oturttu.

Bir süre sonra Sultan ölünce Keyhüsrev, kardeşlerine fırsat vermemek için, bir süre sakladı. Ancak kuşkulanan ve saltanatı isteyen Tokat Meliki Süleymanşah Konya’yı kuşattı. Keyhüsrev kendisine, ailesine ve maiyetinin canına dokunulmaması, istediği yere gitmesine izin verilmesi kaydıyla tahtı terk edeceğini bildirdi.  Halkın zarar görmemesi için de 1196’da şehri terk etti.

Not: Yazı dizisi “Türk Kimliği Üzerine-52” ile devam edecektir.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.