Adem KILIÇ – 16 Aralık 2024
İsrail’in Suriye’de işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri, Şam’a yaklaşık 60 km mesafede, Yarmuk nehri ve Celile Denizi arasında yer alan kritik bir bölge olarak göze çarpıyor.
Zira bölge, Arap ülkeleri ile İsrail arasında 1967’de yaşanan Altı Gün Savaşı ve 1973’te yaşanan Yom Kippur Savaşı’nda, savaşın gidişatını belirleyen bölge olarak kayıtlara geçti.
Bu savaşlarda Arap Devletleri ve özellikle de Suriye, bu tepe üzerinden gerçekleştirdiği saldırılarla İsrail’e büyük kayıplar verdirdi ve ardından 1974 yılında imzalanan ateşkes anlaşması ile tarafların bölgeden çekilmesi ve 80 kilometre uzunluğundaki tampon bir bölge kurulması konusunda anlaşma sağlandı.
Ancak İsrail bu karara uymadı ve tarihler 1981 yılını gösterdiğinde Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğini duyurdu.
Geride kalan yaklaşık 40 yıl boyunca İsrail, Birleşmiş Milletler’in 20’den fazla kararına ve uluslararası hukuka rağmen Golan Tepeleri’ndeki işgalini devam ettirdi. 2019 yılına gelindiğinde ise dönemin ABD Başkanı Donald Trump bölgeyi sözde İsrail toprakları olarak tanıdı ve işgali meşrulaştırmaya çalıştı.
İşgal altındaki Golan Tepeleri, özellikle yüksek rakımı nedeniyle İsrail’e Suriye’nin derinliklerine kadar gözlem noktaları sağlıyor ve İsrail bu bölgeyi askeri avantajının dışında verimli toprakları ve su kaynakları nedeniyle de önemli görüyor. İsrail, temiz su kaynağı ihtiyacının yaklaşık yüzde 30’unu buradan karşılıyor.
İsrail ayrıca, Hafız Esad ve devrilen Beşar Esad dönemlerinde Suriye’nin müttefiki olan İran’ın, İsrail’e saldırılar düzenlemek amacıyla sınırın Suriye tarafına Hizbullah aracılığı ile kalıcı olarak yerleşmeye çalıştığını iddia ediyor.
İsrail Suriye’de neyi hedefliyor?
Esad rejiminin devrilmesinden bu yana İsrail, Suriye’ye 500’den fazla saldırı düzenledi ve Birleşmiş Milletler’in kararlarına ve uyarılarına rağmen, işgal ettiği Golan Tepeleri’nin de ötesine geçerek iki ülkeyi 1974’ten beri ayıran 80 kilometrekarelik tampon bölgeye askeri müdahale başlattı.
İsrail bu saldırılarda, silah depoları, mühimmat depoları, havaalanları, deniz üsleri ve araştırma merkezleri dahil olmak üzere askeri tesisleri hedef aldığını açıkladı.
İsrail ayrıca Suriye ile İsrail’i ayıran Golan Tepeleri boyunca uzanan tampon bölgeye de askeri birlikler konuşlandırdı. Bu bölge 1974’te BM tarafından imzalanan ateşkes anlaşmasının bir parçası olarak resmen askerden arındırılmış bölge olarak belirlenmişti.
İsrail’in soykırımcı Başbakanı Netanyahu ise Esad rejiminin çöküşünü işgali genişletmek için bir fırsat olarak gördüklerini açıkça ifade etti.
Esad’ın Rusya’ya kaçışının üzerinden sadece 24 saat sonra Netanyahu, Golan Tepeleri’nde bulunan Hermon Dağı üzerinden bir video yayınladı ve Golan Tepeleri boyunca uzanan Suriye topraklarının “sonsuza kadar” İsrail’in bir parçası olarak kalacağını ve 1974 sınır anlaşmasının artık hükmünü yitirdiğini iddia etti.
Aynı gün İsrail’in Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz’da ellerine “tarihi bir fırsat” geçtiğini iddia etti ve 80 kilometrekarelik alandaki yerleşim birimlerinin bir dizi kantona bölünerek İsrail’e bağlanabilmesi için bir plan yapmaları gerektiğini söyledi.
Terör örgütleri ve İsrail
Suriye’de yeni ve güçlü bir hükümet kurulana kadar İsrail’in işgal ettiği bu alanlardan geri çekilmesi pek olası görünmüyor.
Zira; İsrail’in tarihine baktığımızda, güvenlik bahanesi ile girdiği hiçbir topraktan çıkmadığı gibi, Golan Tepeleri dahil olmak üzere girdiği alanlarda sözde yerleşim yerleri ile işgali meşrulaştırmaya çalıştığı görülüyor.
Bu nedenle, İsrail’in “tarihi fırsat” olarak gördüğü işgal adımlarının durdurulması için Suriye’de hızlıca güçlü bir yönetim kurulmalı ve Suriye ordusu güçlü ve hızlı bir şekilde yeniden dizayn edilmelidir.
Zira bir sonraki adımda, özellikle de Trump’ın gelişi ile birlikte, tamamen sahipsiz kalacak olan terör örgütü PKK ve Suriye’deki uzantılarının da, bu defa da İsrail’in işgali için kullanışlı birer mayın eşekleri rolüne bürüneceğini bilmemiz gerekir.
Nitekim İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın Suriye Milli Ordusu’nun Münbiç’e düzenlediği operasyonun ardından yaptığı açıklamada Suriye’deki PKK ve uzantılarını “bizim doğal müttefiklerimiz” diyerek tanımlaması, bu durumun gerçekliğini ortaya koydu.
Görünen o ki İsrail; terör örgütü PKK’nın sözde bir özerk bir bölge oluşturarak Esad yönetiminden toprak alma planına, yeni Suriye gerçekliğinde hamilik yapmaya ve olası bir işgale daha ortak olmaya hazırlanıyor.
Türkiye, gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aracılığı ile hem İsrail’in işgal fırsatçılığına hem de terör örgütü PKK’nın Suriye’deki varlığına izin verilmeyeceğini yüksek sesle açıkladı.
Bundan sonraki aşama ise, Türkiye’nin artık dünyaya örnek olan dış politika anlayışında her zaman yaptığı gibi, önce diplomasi süreci ardından da gerekiyorsa sahada harekete geçmesi olacak.
Ve ABD’de dahil olmak üzere tüm aktörler, Türkiye’nin bu güce ve kararlılığa sahip olduğunu artık çok daha iyi biliyor.