Serkan ÜSTÜNER – 16 Aralık 2024
Suriye, önce Hafız Esad denen katilin ardından oğlu Beşşar denen zalimin diktatoryasının 64 yıl sürdüğü, 100 yıl öncesine kadar bir vilayetimizin olduğu ülke. 64 yıl Baas adı altındaki aşağılık rejimin Sünni Müslümanları her türlü baskı, işkence ve ölümle yok etmek istediği bir zulüm imparatorluğu. Aynı zamanda terör örgütü PKK’nın yuvası. 2000’li yılların başına gelene kadar bebek katili Apo’yu besleyen bir şer yuvası.
Her şey elbette 13 yaşındaki Hamza el-Hatip, duvara yazdığı “Doktor sıra sana gelecek” diye başladı. Hamza günler süren işkence sonrası şehit oldu. Şehitlerin aslanı Hz. Hamza’ya koştu. O yazıdan sonra Suriye halkının haklı direnişi başladı. 13 yıl sonunda Doktora da sıra geldi ve Suriye halkının altınlarını ve paralarını çalarak Rusya’ya kaçtı. Ardında insanlık tarihinin gördüğü en aşağılık insanlar kategorisinde ilk üç sıraya ismini yazdırdı.
Esad denilen zalim 300 binin üzerinde sivil öldürdü. Ardında Doğu Guta, Sednaya Hapishanesi gibi izlerken ya da okurken bile aklımızın almadığı durumların gerçek olduğunu öğrendik. İşte bugün Esad denilen zalim dünya döndükçe kendi halkını öldüren bir bebek katili olarak anılacak. Suriye’de bugün ülkesini geri alanlar tertemiz bir devrim yaptılar. Batı’da, İran denen şer yuvasında ve Türkiye’deki aparatların yazdıklarının tamamı yalan. Tabii elbette bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece Türkiye’de değil dünyada bir tarih yazdı. Tarih, siyaset bilimciler şimdi değil de önümüzdeki elli yıl sonra Erdoğan’ın neler yaptıklarını daha iyi analiz edecekler. Çünkü o zaman çok daha her şey anlaşılır olacak.
Siyonistler, ikinci dünya savaşı sonrası propagandanın tüm imkanlarını kullandılar. Toplama kamplarını ve kendilerine yapılan soykırımı beyaz perdeye yansıtarak tüm dünyada büyük etki oluşturdular. Elbette Hollywood’u elinde tutan sermaye sahiplerinin Yahudi olmasında bunda etkisi büyüktü.
Şimdi iş tüm dünyadaki insan olan, vicdanı olan ve Müslüman sinemacılara düşüyor. Bu zulüm dünya durdukça anlatılmalı. Bugün Türkiye’de birkaç kısa film festivali buna öncülük etmeye başladı.
Tabi ki bunlar önemli ama yeterli olmayacak. Misal var olan tarihi diziler üzerinden mesaj ise sadece cılız bir propagandadan ibaret olur.
Suriye’de yaşanan 64 yıl süren o alçaklığın, tecavüzcü Rafizilerin, lejyoner katil sürülerinin o pis yüzünü olduğu gibi tüm dünyaya göstermenin bir asli vazife olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’deki sinemacılar, uluslararası alanda birlikte, ortaklık yapacakları filmler ortaya koyup öncü olmalılar. Artık bu sektörde de bunu yapacak tecrübeye sahip birileri olduğuna inanıyorum. Eğer Suriye mezalimi sinemaya yansırsa bu zulüm tarihin her anında yüzlerine vurulacak onlar için utanç vesikası, bizler için vicdan madalyası olur.