17 kez görüntülendi.
Beden Asla Yalan Söylemez – Rabia Yavuz

Rabia YAVUZ – 15 Aralık 2024

 

Çağımızda beden ve zihnimiz farklı zaman dilimlerinde yaşıyor gibi. Zihinlerimizden çok fazla düşünce geçmekte lakin bedenlerimiz de bir o kadar az hareket etmekte. Zihinlerimiz yorulurken bedenlerimizse hareketten mahrum. Bu iki uçlarda yaşanan deneyim iç dünyamız ile dış dünyamız arasında büyük bir uçurum açmakta.

 

Yaşadığımız modern dünyanın ürettiği çeşitli mutsuzluk nedenlerine sistematik bir şekilde bakmaya çalışıyorum uzun yıllardır. İçinde yaşadığımız teknolojik dünya pek çok sorunumuzu çözmüş gibi görünüyor lakin şimdiye kadar karşılaşmadığımız birçok sorunu da hayatımıza taşıyor.

 

Özellikle hızla gerçekleşen değişimleri deneyimlemek konusunda yaşadığımız yoğun bir baskı altındayız. Haberler ve sosyal medya araçlarından her gün birbirinden farklı bilgiler zihin dünyamıza girmekte. Sorun şu ki, aldığımız tüm bilgileri nasıl işleyeceğimizi veya kullanacağımızı bilmiyoruz.

 

Günümüzde bu kadar meşgul ve yorgun zihinlere sahip olmamızın nedenlerinden biri de maruz kaldığımız yoğun bilgi akışı. Günün sonunda ise kendimizle kalmak için ihtiyacımız olan zaman ve enerjiyi bulamıyoruz. Oysa hepimizin günün sonunda neler yaşadığımızı anlamak, düşüncelerimizi anlamak ve duygularımızı işlemlemek için biraz geri çekilmeye ve kendimizle baş başa kalmaya ihtiyacımız var.

 

İhtiyacımız olan alan ve zamanı kendimize sunamadığımızda deneyimlerin hızla geçip gitmesine izin veriyoruz. Sonrasında düzgün bir şekilde sindirilmemiş deneyimler ve duygular bizleri hiç hazır olmadığımız vakitlerde yakalayabiliyor. Bence birçok zihinsel meselemize esasen işlenmemiş duyguların bir sonucu olarak bakmak mümkün. Örneğin, depresyon genellikle anlaşılamamış ve uzun zaman sindirilmemiş bir üzüntünün sonunda yaşanıyor.

 

İlgilenmediğimiz duygu ve düşünceler öylece kaybolup gitmezler. İçimizde bir yerlerde oyalanır ve kendilerini başka suretlerle de gösterebilir. Bastırılmış hırs, kaygı olarak çıkabilir karşımıza. Çoğu zaman öfkenin ardında çaresizliğimiz saklanır. İşitilmeyen keder ise içimizi oyarak depresyon oluverir. Bağımlılıkların çoğu, bakmayı ihmal ettiğimiz karşılanmamış ihtiyaçların yer değiştirmesinden doğar. Hasılı yüzleşmekten korktuğumuzdan kaçar ama yağmurdan kaçarken doluya tutuluruz.

İlginizi çekebilir!  Kitlelerin Kibrinin Üstesinden Gelmek: Mesele Sadece Siyaset ile mi Sınırlı?

 

Özellikle modern dünyada sıklıkla ihtiyaç duyduğumuz şey, kendi zihnimizi tanıyabilmemizdir. Dışa dönük canlılarız, çoğu zaman başkalarına odaklı yaşamlarımız. Ne yazık ki dış dünyaya ayarlı rutinlerimizin genellikle izin vermediği şey iç gözlem. Bu yüzden hem kendim deniyorum hem de başkalarına tavsiye ediyorum kendimizle baş başa vakitleri.

 

Mesela, akşamları kendimize ayırabileceğimiz kısa molalar. Siz de denemek isterseniz karanlık bir odaya geçin ve kendinize sorun “İçimde gerçekten ne oldu bugün?” Çünkü gerçekten neye üzüldüğümüzü, neyin bizi gerçekten mutlu ettiğini fark etmemiz biraz zaman alabilir.

 

Böyle mahrem molalarda sadece dinlenmiş olmayız ayrıca zihinsel dünyamızda dengemizi bozabilecek birçok şeyin farkına varabiliriz geç olmadan. Psikolojik sıkıntıların çoğu çıkış yolu bulamamış duygulardır. Üstelik bu duygular biz onları işitmediğimizde omuzlarımıza çökebilir. Midemiz aracılığıyla bizimle konuşmayı deneyebilir. Bugün bildiğimiz şeylerden biri de, psikosomatik rahatsızlıkların çoğu işlenmemiş duygulardan kaynaklanır.

 

Akşamları kendimize verebileceğimiz kısa molalar psikosomatik ağrılardan etkilenmemek için de faydalı bir egzersizdir. Böylece bize hastalıklar olarak sonuçlanabilecek daha dramatik biçimlerde duygularımızın bize kendilerini duyurmalarına gerek kalmaz.

 

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.