Coşkun BAŞBUĞ – 11 Aralık 2024
Birbiri ardına geldi.
Birbiri ardına devrildi.
Mezralar, köyler, kentler, ilçeler, peşi sıra iller birbiri ardına ele geçti.
Yıkılmaz denilen kaleler bir bir yıkıldı, erişilmez denilen yerlere bir bir erişildi.
Üstelik tüm bunlar kimsenin öngöremediği bir süratle ve kimsenin beklemediği bir anda gerçekleşti,
Bütün dünya şoktaydı çünkü hiçbir devlet adamı bu olanları öngörememişti, hiçbir devlet bu olanları beklemiyordu.
Bir adam hariç, bir devlet hariç…
Olanları öngören devlet adamı, adam gibi adam olan Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Olanları bekleyen devlet, devlet gibi devlet olan Türkiye Cumhuriyeti devletiydi.
Bela Geliyorum Dedi…
Yaklaşık bir yıldır karadan rejim havadan Ruslar İdlip’e ölüm yağdırdı.
İdlip kırsalında bulunan onlarca köy saldırıya uğradı, onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı.
Oysa Türkiye’nin girişimleriyle “gerginliği azaltma bölgesi” olarak adlandırılan bu bölgede bunların olmaması gerekiyordu.
Zira Türkiye’nin girişimleri ile İran, Rusya ve Türkiye arasında kurulan Astana masasında buralara saldırı olmaması konusunda anlaşmaya varılmıştı.
Türkiye İdlip’in güvenliğini sağlayacak, rejim ve Rusya’da buna mukabil bu bölgeye yaptığı saldırılara son verecekti.
Astana’da 2017 yılında yapılan bu anlaşma işledi ve akan kan durdu.
Türkiye inanılmaz derecede kozmopolit olan bu bölgeyi, yine inanılmaz bir başarıyla geçtiğimiz yıla kadar yönetti.
Peki ne olmuştu da bir anda saldırılar yeniden başlamıştı.
Kasıtlı yapılan bu saldırıların hiçbir açıklaması yok.
Rusya ve rejim İdlip’teki muhaliflerin olası bir operasyonunu engellemek amacıyla askeri kapasitesine yönelik saldırılar düzenlediğini iddia ediyor.
Oysa sahadaki gerçek bu değil.
Gerçek bu yalana sarılan Rusya ve rejimin son dönemde saldırılarını yeniden başlattığı ve inanılmaz derecede yoğunlaştırdığı.
Gerçek; bu bölgede sivil kayıpların arttığı ve bu kayıpların da gerginliği artırdığıydı.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de anlaşma da İdlip’te bulunan unsurlara ayrılan bölgende rejimin işgalleri başlamıştı
İkaz Ettik…
Bu kadar sıkıştırmanın muhakkak bir karşı tepkisi olacaktı ve öyle de oldu.
Suriye’de yaşananların en basit özeti buydu.
Türkiye muhalif grupların bu tür saldırı girişimlerini bugüne kadar engellemişti.
Ancak bunun da bir sınırı vardı.
O sınıra yaklaşıldığını gören Türkiye bir saldırı olabileceğini dile getirdi.
Bu olumsuz durumu engellemek için Suriye rejiminin saldırılarının engellenmesi gerektiğini Astana ve diğer platformlarda garantör ülkelere iletti.
Ancak Türkiye’nin tüm bu ikazlarına rağmen rejimin saldırılarını engelleme konusunda uluslararası platformlar dahil kimse adım atmamıştır.
Yaşanan bu saldırılar üzerine, Suriyeli muhalif gruplar atışların geldiği bölgelere yönelik Halep istikametinde bir operasyon başlatır.
Muhalif grupların başta sınırlı olarak planladığı bu operasyon, rejim unsurlarının ve İran destekli Şii milislerin bulundukları bölgelerden kaçmaya başlamaları ile birden genişledi ve işler bugünkü boyutuna geldi.
Halep’te düşmeye başlayan dominonun taşları bir bir devriliyor, Türkiye’ye de olan biteni endişe ile izlemek kalıyor.
Eee ne demiş atalar…
“Kendi düşen ağlamaz.”