Mehmet Hakan KEKEÇ – 10 Aralık 2024
Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti adlı kitabında, pek bir çetin iş olan ‘sırat-ı mustakim üzre olmak (yani istikamet sahibi olmak)’ meselesine geldiğinde şu ifadeleri kullanır: “Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz’e ve O’nun şahsında biz ümmetine şöyle buyurmuştur: ‘(Ey Habîbim!) Emrolunduğun gibi istikâmet üzere ol! Sen’inle beraber tevbe eden (mü’minler) de emrolundukları gibi istikâmet üzere olsunlar! Ve sakın (bu hususta) aşırılığa kaçmayın!..” (Hûd, 112)
Resûl-i Ekrem, bu âyet-i kerîmeye işâretle: “Beni Hûd Sûresi ihtiyarlattı…” buyurmuştur (Tirmizî, Tefsîr, 56/3297; Kurtubî, IX, 107).
Abdullâh bin Abbâs (ra) bu âyetle (Hud, 112) alâkalı olarak şöyle demiştir: “Kur’ân-ı Kerîm’de Resûlullâh için bu âyet-i kerîmeden daha şiddetli bir hitap vâkî olmamıştır.”
***
Sırat-ı mustakim üzere olmak, icmâl-i mahiyette aşırılıklardan arınmak demektir (Ve sakın bu hususta aşırılığa kaçmayın!).
Geçen senelerde Hakk’a uğurladığımız Ömer Tuğrul İnançer Efendi (ks), sözü aşırılıklardan arınma meselesine geldiğinde hep Resûl-i Ekrem’in (sav) şu hadisini hatırlatırdı: “Her şeyin ortası hayırlıdır.”
Aşırılıklardan arınmak demek, Cenâb-ı Hakk’ın ayetlerine boyun eğmek -ve duayla ihsanı talep etmek- demektir (Sünnetullah). Kulluk bilinci bunu gerektirir. “(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77). Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk karşısında müddei ve isyankâr olanlar için, istikameti ve kulluk şuurunu kaybetmiş şeytanın velileri diyebiliriz. Zira Allah da böyle demektedir.
Efendimiz’e (sav) ihsan edilen mirâc mucizesinin evveli olan esrâ (gece yürüyüşü) anlatıldığında, Kur’an’ı Kerim’de geçen ifadeyi nazar-ı dikkatinize sunarım: “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye KULUNU Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsrâ 1).
***
Anlıyoruz ki, sırat-ı mustakim üzre olmak, sünnetullaha / yasalara / emrolunana boyun eğmek (kulluk şuuru) noktasında icmâl oluyor. Bu noktaya, kitab-ı aziz Kur’an’ı Kerim, Arı’dan emsal verir: “Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver…” (Nahl). Vahye uyan, istikamet üzere giden ve kulluk şuuru ile dağlarda, çardaklarda kendilerine ev edinen bir arı; Hakk karşısına dava ile çıkan bir ‘ademe’ nazaran daha faik bir mertebede bulunabilmektedir.
Bu parantezi Yûnus ile kapatalım: “Görmez misin sen aruyı her bir çiçekden bal ider / Sinegile pervânenün yuvasında bal olmaya”
O Yûnus ki, Velayetname-i Hacı Bektaş-ı Velî‘ ve benzeri menkıbelerde bulunan hikayesine göre, tıpkı vahyedilen arı gibi, malayani hiçbir iş ve boş sözle uğraşmadan, tam 40 yıl boyunca (40, bu ve benzeri metinlerde kesret anlamına gelir) bir tanesi dahi eğri olmayacak şekilde odun taşıdı. İşte bu, Yûnus’un hikmetli sözünün sırrıdır. Hikmet, havada uçmak değil, yerde savrulmadan yürümektir. “Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir…” (Furkan, 63).
***
Yaşadığımız çağın en ciddi hastalığı, istikamet ve itidalin yitirilmesidir. Bu hastalığın bize göre -en birincil- sebebi de barizdir: Vahiy (nûr) ile araya gerdirilen perde(ler)…
Esad (Suriye Baas) rejiminin düşmesi sonrası ortaya çıkartılan -insan mezbahalarına dönüştürülmüş- Sednaya Hapishanesi’ni hepimiz gördük. Bu adı konulamaz vahşetin üzerinde kesinlikle tefekkür etmemiz gerekiyor. Bir insanı bu vahşete müsebbip olmaya iten noksanlar ve uzaklıklar nelerdir, bilmek icap ediyor… Anlayış göstermemeliyiz, fakat anlamalıyız.
Sednaya Hapishanesi’ndeki o vahşeti sergileyen Suriye Baası, Türkiye’de de uzantısı (kardeşleri) olan bir sistemdir. ‘İslamsız Türkçülük’, ‘Alisiz Alevilik’, ‘Haricilik’, ‘Halksız Halkçılık’… gibi ruh/beden birlikteliği (ikilik değil, birliktelik) koparılmış -iptidaî pagan referanslı, taşkın, istikametsiz, ölçüsüz- her hareket, Esad rejiminin kardeşidir ve bunlara karşı her daim hazır olunmalı ve tetikte beklenmelidir.
Siyonizm bile, iptidaî paganist referanslar ve aşırılık noktasında Baas rejimiyle kardeş ve birliktedir… Neden ‘Siyonizm bile’ dedim? Çünkü bu iki rejim, yarım asırdır birbirlerine düşman oldukları iddiasındadırlar. Bu düşmanlık doğru olsa dahi ikisinden biri illa Hakk’ı temsil etmez. Akıl nûrunun (vahyin) karşısında ikisinin de pozisyonu birdir. Her ikisi de istikamet, itidal ve hikmeti (insan ilmini) kaybetmiş şeytanî rejimlerdir.