Abdullah YILMAZ – 10 Aralık 2024
Ayasofya açıldığı gün bir vatandaşımız “müjdeler olsun, Ayasofya açıldı” diye slogan atarak koşar adımlarla açılış günü Cuma namazı için saf tutmaya gidiyordu. Bu görüntüyü ve o gün yaşadığımız coşkuyu hiç unutamam. Tamı tamına 86 yıl kapalı kalmış bu ulu mabedin tekrar ibadete açılması Türkiye’de Müslümanların büyük hayaliydi ve o hayalin gerçekliğini hep beraber yaşadık elhamdülillah…
Bir hayalin yerine gelmesinde nasıl bir coşku yaşanır Ayasofya’dan biraz biliyoruz ama tam olarak bilebilmek için Halepli, Hamalı, Humuslu Şamlı bir mülteci olmak gerekiyordu sanırım. Her ne kadar yerlerini değiştirenler geride kalanlara göre daha iyi şartlarda olsalar ve sığınacak yer bulabilseler de, meseleye neresinden bakarsanız bakın vahamet içeriyor.
Son gelişmelerin yaşandığı şu günler için, mülteci konumuna düşmüş bu asil ve onurlu Suriyeli din kardeşlerimiz için öyle veya böyle yeni bir devrin başlangıcı diyebiliriz. Yaşadıkları sıkıntılar, belirsizlikler, maddi zorluklar belki bir süre devam edecek ama vatanlarına tekrar kavuşabilme durumları onlar için büyük bir özgüven ve sevinç kaynağı. İşte tam bu noktada coşkularının sokaklara taşmış olması ne yalan söyleyeyim benim de içimi coşturdu. Bu coşkumuz Müslümanların bir zaferine sevinmenin yanı sıra, özellikle onların sevinçlerine ortak olma duygusundandır.
Harekatın başladığı 29 Kasım tarihinden beri sosyal medyadan, WhatsApp gruplarından, TV programlarından meselenin her yönünü takip etmeye çalışıyorum. Yaklaşımların ekserisinin belki de haklı olarak bizim açımızdan kar mı zarar mı getirir bunun tahliline yönelik olduğunu görüyoruz. Efendim HTŞ şöyleymiş, öbürü böyleymiş bilmem neymiş! Amasız fakatsız Müslüman kardeşlerimizin sevindikleri bir şey için sevinmek çok mu zor?
Tamam büyük devletlerin izni ve müsaadesi olmadan bazı şeyler zordur ama Allah’ın da bir hesabının olabileceği gerçeğini neden göz ardı ediyoruz? Allah o büyük devletlerden büyük değil mi? Yıllardır ezilmiş, itilmiş kakılmış, katledilmiş, onurlarıyla oynanmış, dini yaşantılarına müdahale edilmiş, hapishane denilen ölüm merkezlerinde ellerinden sağlıkları ve akılları alınmış, plastik botlarla kaçarken denizin ortalarında balıklara yem olmuş ve akla gelmeyen nice zulümlerin muhatabı haline gelmiş bu şerefli insanların bugün sevinç günüdür. Bu sevinci onlara Allah ikram etti.
Tenekeden devlet ve büyük devletlerin desteği olmadan bir hiç olduğunu bu on günlük süreçte daha iyi anladığımız Esed rejiminin ellerindeki tek sermaye korku ve katliammış! Katil babası Hafız Esed’in ardından kendisine verilen krediyi yanlış anlayan geri zekalı model Beşar, Rusya’nın on yıllardır kendisini kullanmasının karşılığı olarak Suriye’den korkak bir şekilde kaçarak oraya sığındı. Yıllar önce milyonlarca insanı düşürmüş olduğu duruma kendisi düştü aslında! Artık başkasına Şam şeytanı falan dememek gerekiyor, babasıyla birlikte bu deyyus katile yakışır Şam şeytanı ünvanı!
Geniş analizler yapmak benim işim değil. Ancak gördüklerimi bildiklerimi hissettiklerimi anlatabilirim. Geçtiğimiz yıllarda üç kez İdlib bölgesinde insani yardım çalışmaları kapsamında bulunmak nasip oldu. Hala unutamadığım sefalet görüntülerini anlatabilsem keşke. Bir insan yaz kış aynı çadırda ne kadar kalabilir ki? Tuvalet sorun, banyo sorun, çamaşır yıkamak sorun, okul sorun ne aklınıza geliyorsa hepsi sorun! 10 binlerce çocuk yetim, yine 10 binlerce kadın dul. En önemlisi de belirsizlik…
Bir çadır ziyaretimizde orta yaşlarda bir amcanın çadırın ortasında bağdaş kurup öylece oturmuş çaresiz halini unutamıyorum. Hadi o yine şanslı. Ya rejimin eline düşüp cezaevlerinde işkence ile ölümü bekleyenler?
Sednaya Denilen Ölümhane ve Unutulan İnsanlık!
Evet cezaevi demişken şu Sednaya isimli ölümhane ile ilgili paylaşımları gördükçe dengemin bozulduğunu söylemeliyim. İnsanoğlu gözle görmeyince inanamıyor. Aslında bu caniliğin örneklerini Suriye’li dostlarımızdan dinlemiştik ama ne yalan söyleyeyim, dinleyince tam idrak edememişim. Şimdi ise ürperdim ve izledikçe daha da ürperiyorum.
Olan biten aslında dünyanın gözü önünde yaşandı ama bazı art niyetliler süreci yanlış yorumladı. Milyonlarca insan sanki sahil kenarlarında nargile içmek için mülteci olmuşlardı! Sanki bu insanlar evlerini barklarını mangal yapmak için terk etmişlerdi! Aylan bebek Avrupa ülkelerine sanki tatil için gidiyordu!
Enkaz altında son nefesini verirken “sizi Allah’a şikayet edeceğim” diyen çocuğu hatırladınız mı? Şikayet etti ve dünyanın başı beladan kurtulmuyor! Örneğin, korona belası milyonlarca insanın nefesini elinden aldı. Bu işlere bu pencerelerden de bakmalı.
Zulüm ile abad olunmaz derler. Sıradan basit insanlar zulüm ile hakimiyet kurar! Zulüm ile ancak geri zekalı Esad gibi mezhepçi ve kullanışlı aparatlar abad olacağını sanır ama sonu hüsran olur!
Bu geri zekalı, babası büyük koruma ordularıyla gezerken gençliğinde kendisi rahat bir şekilde Şam sokaklarında gezebiliyormuş. İnsanlar babasının suçlarını ona yüklemiyorlarmış. Yani kendisine ciddi bir kredi verilmiş, babası gibi zalim olmayacağı düşünülmüş. Ama o da kendisine kanındaki kodlara göre rota çizmiş!
Satırlara dökülecek çok cümle, söylenecek çok söz var. Tarihe kara harflerle yazılan bu acı süreci hep hatırlayacağız. Kaçtığı Hollanda’dan ailesi ile tehdit edilince dönmek zorunda kalan ve o ölümhanede cesedi bulunan Mazen Hamada gibi, defalarca tecavüze uğrayıp dünyaya getirdiği çocuğunun kimden olduğunu bile bilmeyen o hanım kardeşlerimiz gibi nicelerinin hayat hikayelerini gözyaşları ile okuyacağız, izleyeceğiz.
Bu Sürecin Gerçek Kahramanlarından Biri Recep Tayyip Erdoğan’dır…
13 yılın ardından 13 günde özgürleşen Suriye’yi dış kaynaklı sorunlar ve zor günler bekliyordur ama bu güne kadarki kötülüklerin bundan sonra yaşanacağını sanmıyorum. Şehirlerin bir İslam ordusuna yakışır şekilde alındığına ve gönüller alındığına şahitlik ediyoruz. Zaten yaşanan coşkunun bir kaynağı da bu olsa gerek. Ve kendi süreçlerini kendileri en güzel şekilde tayin edeceklerdir biiznillah.
Bu vesileyle sürecin gerçek bir kahramanını da anmadan geçmeyelim, zira büyük bir eksiklik olur. 13 senedir siyasi bedelleri olmasına rağmen Suriyeli kardeşlerimizin en büyük destekçisi olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu açıdan da tarihe geçmiştir. Aldığı dualar ona yoldaş olacaktır. Bir an olsun geri adım atmayarak milletçe Ensar olmamıza vesile olduğu için kendisinden Allah razı olsun demek istiyorum.
Ne yalan söyleyeyim bu işin çözüleceğine inancım çok zayıftı. Koskoca diktatörlüğü halk içinden çıkmış özgüveni ve imkanı kısıtlı olan yapıların yıkabileceğini hiç düşünmezdim ama Allah nasip etti. Bundan sonra Suriye halkının sevgisini alabilecek adil bir yapılanma oluşturmaları ve tez zamanda Suriye’yi her açıdan imar etmeleri gerekiyor. Türkiye ile yakın temas Suriye’ye her zaman kazandırır. Ülkemizde yaşamış olan Suriyeli kardeşlerimizin bu sürece çok olumlu katkıları olacaktır, bunu da verimli şekilde değerlendirmek gerekir.
Son söz, ülkemizdeki bir takım çevrelerin dertlerinin de ne olduğunu görmüş olduk. Kimi mezhep, kimi dinsizlik, kimisi de başka pencerelerden bakarak bu süreçte gerçek kimliğini ortaya koymuş oldu. Bunca vahşet görüntülerinin ardından hala Esad güzellemesi yapmaktan hala geri durmuyorlar. Bunların bir kısmı geçtiğimiz yıllarda “Suriye’de hayat ne kadar güzel” konulu propagandalar da yapıyorlardı, şimdi ise Esad’ın arkasından ağıt yakıyorlar. Ümit Özdağ gibiler de üzülüyor. Bazıları bikini ile denize girdiğiniz günleri özleyeceksiniz diye ah vah ediyorlar. Allah bunları da bildiği gibi yapsın!
Efendim, dünyaya adalet ancak İslam’ın kılıcıyla gelebilir, Allah bu birliği ve bilinci bizlere nasip etsin, vesselam…