Adem KILIÇ – 09 Aralık 2024
Esad rejiminin olmadığı yeni bir Suriye’nin doğuşuna tanıklık ediyoruz.
13 Kasım 1970 tarihinde askeri bir darbeyle iktidarı ele geçiren Hafız Esad’dan oğlu Beşar’a uzanan yarım asrı aşkın süredir süren rejim, 13 yıllık iç savaşın ardından muhalif güçlerin 13 günlük son karşı saldırısı ile tamamen sona erdi.
Ancak bu değişim sadece Suriye halkı için değil, aynı zamanda tüm bölge için tarihi bir dönüşümü temsil ediyor.
Zira 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, bu toprakların adeta 3. Dünya savaşının provasının yapıldığı bir arenaya dönüştü.
ABD’den Rusya’ya, İran’dan ve Fransa’ya ve Körfez ülkelerine kadar çok sayıda ülke, Suriye toprakları üzerinde hem vekalet hem de istihbarat savaşları verdi.
Neredeyse her aktör, kendi çıkarları doğrultusunda Suriye sahasını şekillendirmeye çalıştı. Hatta devletler arası müttefik ilişkilerini hiçe sayan ABD ve Fransa gibi güçler, terör örgütlerini “müttefik” olarak tanımlayacakları acziyeti bile yaşamak zorunda kaldı.
İşte tam da bu yüzden, yaşanan bu değişim sadece Suriye halkı için değil, aynı zamanda tüm bölge için tarihi bir dönüşümü temsil ediyor.
Bölgeyi uzun süredir rahatsız eden dış müdahalelerden arınmış yeni bir Orta Doğu’nun başlangıcındayız.
Rusya ve İran’ın “başka cephelere odaklanması” ve Suriye’deki 13 yıllık “yorgunluğu” sürecin dinamiklerini tetiklemiş olsa da; ABD, Rusya, İran ve Fransa dahil tüm bu güçlerin planlarını altüst eden sürecin mihmandarı şüphesiz Türkiye oldu.
Türkiye 13 yıllık süre boyunca, bir yandan sınırında kurulmak istenen bir terör devletini sözde müttefiklerine ve onların desteklediği terör örgütlerine rağmen engelleyecek adımları atarken, diğer yandan da hem uluslararası hukuka bağlı kaldı hem de dünya Aylan bebeklerin kıyıya vuran hayatlarını görmezden gelirken 3 milyondan fazla Suriyeli mülteciye kucak açarak dünyaya ders verdi.
Esad Rejimi’nin sona ermesi, Suriye özelinde yeni bir dönemi başlatırken, aynı anda da Türkiye’nin bölgesel bir güçten küresel bir oyun kurucuya evrildiğinin ilanı oldu.
Türkiye hem sahada hem masada kazanıyor
Gelinen noktada Türkiye, büyük bir trajediye katlanan Suriye halkının isteklerini somutlaştıran yeni bir yönetim yapısına sorunsuz bir geçiş için de, ilk dakikadan itibaren inisiyatif almaya başladı.
Zira; Esad’ın Moskova’ya kaçtığı dakikalarda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Doha’da Rusya ve İran dışişleri bakanları ile bir toplantı gerçekleştiriyordu.
Hakan Fidan toplantının ardından yaptığı açıklamada; “Suriye’de tüm azınlıklar adil bir muameleye tabi tutulmalı. Yeni hükûmet bütün tarafları kapsayıcı bir şekilde kurulmalı ve muhalif güçler birleşmeli. Hem bölgesel hem de uluslararası aktörlerle son hafta içinde yoğun temaslarımız oldu. Suriye’de barış ve güvenliğin tesisi için elimizden geleni yapacağız.” ifadelerini kullandı.
Bu konuşmanın 13 yıl boyunca Esad’ın iktidarda kalmasını sağlayan iki ülkenin temsilcileri ile yapılan bir toplantıdan sonra gelmesi ayrıca büyük bir önem arz ediyordu.
Çünkü Türkiye, bir yandan ABD’nin bölgede desteklediği teröristlerin terör devleti projesini yaptığı operasyonlarla yerle bir ederken, bir yandan da Astana formatı ile Esad’ın destekçileri olan Rusya ve İran’ın Suriye’deki politikalarını dizginlemişti.
Yani Doha’da kurulan masa, hem Rusya, hem İran hem de ABD’nin Suriye’deki tüm planlarının iflasını ilan bir masa olma özelliği taşıyordu.
Türkiye bölgede karar alıcı ülkenin kim olduğunu bu masa üzerinden dünyaya ilan etmiş oldu.
Bundan sonra ne olacak?
Aslında “bundan sonra ne olacak” sorusuna cevap vermek için, Suriye’de yarım asırdır yaşanan, 20 bin kişinin katledildiği Hama katliamı gibi trajedileri uzun uzun anlatmak ve buna göre nelerin değişmesi gerektiğini ve değişeceğini belirtmek gerekiyor.
Ancak; Beşar Esad’ın Wall Street Journal’a verdiği bir demeçte; “Ayakkabımızla insanların kafasına bastırmadan bizim toplumumuzu yönetmenin yolu yok” ifadeleri, işte tüm anlatacaklarımı özetler nitelikte.
Suriye artık; yarım asırdan fazla süredir, kendi çıkarlarını ülkenin çıkarlarından üstün tutan bir aile tarafından değil, vatandaşları tarafından yönetilen bir ülke olarak yeniden şekillenecek.
Şüphesiz olarak yol boyunca zorlukların ortaya çıkabileceğini kabul etmeliyiz.
Suriye’yi; yeni bir anayasanın, yeni bir ordunun inşa edilmesinin yanı sıra, 13 yıl içerisinde yerle bir edilmiş şehirlerin de yeniden inşaa edilmesi gereken uzun bir yol bekliyor.
Bu sürecin Türkiye ile birlikte yürütülecek olması Suriye halkının en büyük şansı olacak.
Zira; Türkiye, Suriye’nin gerçek sahiplerinin özgür ve bağımsız bir Suriye’yi yeniden inşaa etmesi için elini taşın altına koyarken, Suriye’nin kuzeyinde terör devleti kurma adı altında faaliyet gösteren terör gruplarının da kökünü kazıyarak, hem kendi güvenliğini hem de Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya devam edecek.