Ceyhun BOZKURT – 09 Aralık 2024
World of Türkiye okurları yabancımız değil. Bir aradan sonra yeniden merhaba dedik. Bu sefer Haber Koordinatörü olarak… O yüzden girizgahı çok uzatmadan kitabın ortasından yazmaya başlayalım.
Sevinirken çok ama çok derin düşünmeli, tedbirlerimizi almalıyız.
Esas sorunlarla Irak’ta “Saddam düştü, sorunlar bitti” dedikten sonra karşılaştık.
“Kaddafi gitti, her şey güllük gülistanlık oldu” dedikten sonra Libya, 2017-18’lerdeki hamleyi yapana kadar cehennem oldu.
Bu nedenle “Esad/Esed gitti, dertler bitti” dediğiniz anda cehennem sıcağı yüzünüzü, vücudunuzu ve tüm benliğinizi yakıp küle çevirebilir.
Bu cehennem sıcağını engelleyecek gücünüz var mı?
Elbette var.
AVANTAJLARIMIZ
Türkiye 2003 Irak işgali, 2011 Libya’nın karıştırılması dönemine göre çok daha güçlü. En azından Amerikancısı, İngilizcisi daha az, açık FETÖ’cüsü yok, kriptosu da umarım azdır… Bu nedenle bir kere elimiz içeride güçlü.
Dışarıda da, yani Suriye sahasında da Rusya’nın Ukrayna üzerinden NATO ile boğuşması, İran’ın İsrail’le çatışmalardan dolayı askeri açıdan (vekil unsurlar boyutuyla) zayıflaması, ABD’nin eski gücünde olmaması vb. nedenlerle eli masada da güçlü olacak.
Ayrıca silah gücünü yıllara yayarak geliştirmesi, ciddi bir caydırıcı etki yapacaktır.
Yine Suriye içinde de Türkiye’ye dost gerek silahlı-silahsız muhalefetten gerekse de sivil halktan milyonlar var denebilir. Operasyon bölgelerimizin yanısıra İdlib gibi insani dramın yaşandığı kentlerde Türkiye’nin desteğini unutmayacak milyonlar… Ayrıca ülkesine dönen/dönecek Suriyelilerin büyük çoğunluğu da (tamamı diyemiyorum çünkü az da olsa büyük Türk milletinin içine sızan NATO’cu Nazi kalıntıları yüzünden Türkiye’ye düşman olarak dönecekler de olacaktır) ülkemizin güvenlik çıkarlarının gönüllü savunucusu olacaktır.
DEZAVANTAJLARIMIZ
Ancak karşımızda emperyalist-siyonist istihbarat servisleriyle angajmanda olan HTŞ’nin varlığı, İsrail’in İran’a karşı kazandığı avantajla ABD’nin (CENTCOM’un) desteğini alarak Suriye’ye de yönelmesi, ABD’nin İsrail ile birlikte PYD-YPG terör örgütünü desteğini sürdürmesi risk olarak karşımıza çıkacak.
Yine HTŞ’nin içindeki bileşenlerden, yakın zamanda Türk bayrağına, Türk askerine, Türk görevlilere saldıran grupların olması da sıkıntılar barındırıyor.
Yani bizi orada çiçeklerle karşılamayacak çok ciddi bir silahlı güç de var.
ESAD’IN HATALARI
Emperyalist/Siyonist canavarların Arap Baharı adı verilen saldırı sürecinin en başında bazı yapması gerekenleri yapmadı, adımları atmadı. Ortadoğu’ya özgü, baskıyı kurar, gerekirse kan döker, kitleleri susturur, istediğimi alırım mantığının bir gün ters tepeceği gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Sonuç olarak Lazkiye’deki kitleleri bile kaybetti.
Özellikle 15 Temmuz saldırısını püskürttükten sonra bölge merkezli bir Suriye politikasına dönen ve Suriye konusunda önemli aktörler Rusya ve İran ile diplomasiye ağırlık veren Türkiye’nin adımlarını da analiz edemedi. Astana üçlüsü aktardığımız çerçevede oluşmuştu. Hatta gelinen nokta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esad’a yönelik bu yılın Haziran ayında yaptığı “Ailecek görüşmüştük, yine görüşürüz” minvalindeki açıklamasıydı. Ama Cumhurbaşkanı’nın Gaziantep’te de hatırlattığı üzere, Esad Türkiye’nin en üst düzeyinden yapılan bu çağrıya “TSK çıkmadan olmaz” ön şartıyla yanıt verdi.
Yani ipe un seren kendisi oldu. Belki de son şansını kullanamadı. Çünkü Türkiye’nin normalleşme için tek isteği ülkesindeki meşru muhalefetin sesine samimi olarak kulak vermesiydi. Türkiye ile ilerleyecek normalleşme ile Suriye’de toprak bütünlüğü ekseninde çözüm gerçekleşecek ve terör örgütleri ortak mücadeleyle imha edilecekti. Olmadı…
“TSK çekilsin, güvenliği biz sağlarız” ön şartının da altının ne kadar boş olduğu da sadece yaklaşık 10 günde belli oldu. Esad’a bağlı askeri güçler, hiçbir direnç gösteremeden sahadan çekildi. TSK çekilmiş olsaydı, çekildiği bölgeler de SMO’da kalır, o olmasa ya HTŞ’nin ya da YPG’nin kontrolüne girerdi.
Rusya’nın arabulucu olma taleplerini dinlemedi. Sonuç: Türkiye’de ilk kez World of Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Reşit Kemal As’ın da yazdığı üzere Moskova’ya ailecek göç. Artık Moskova’yı orada bol bol dinler.
KARAMSAR DEĞİL DİKKATLİ OLMAK
Gelinen noktada artık Suriye’de Esad ve ailesi ile (BAAS) yönetimi yok.
Ne var peki?
HTŞ, bileşenleri ve müttefikleri var mesela. Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiş bir örgütlenme. Bileşenleri içinde yok yok. Serhat Erkmen’in Fikir Turu’nda aktardığına göre HTŞ’nin kendi bünyesinde eğittiği Talha, Ali, Zubeyir Tugayları gibi kendi birimleri bu ekibin bel kemiği. Ayrıca İdlib’de bulunan Ceyş Muhacirun ve Ensar El İslam, Ensar El Tevhid ve Türkistan İslam Partisi gibi gruplar HTŞ’den ayrı fakat ona bağlı oluşumlar olarak nitelenebilir.
Bunların dışında bir süredir İdlib’deki yabancı unsurlardan kurulan profesyonel militanlardan ibaret küçük birimler var. En önemlileri Xhemati Alban, Muhojir Tactical ve Yurtugh Tactical gibi yapılar. Bunların militan sayıları çok az olsa da en eğitimli birimler oldukları söylenebilir. Birkaç irili ufaklı grup daha var. (Bkz: https://fikirturu.com/jeo-politika/suriyede-kullenen-catisma-alev-aldi/ )
Ayrıca geçen yaz, SMO içinde bulunmasına rağmen Türkiye’ye saldırılarda bulunan bazı gruplar da HTŞ ile birlikte hareket etti.
Ayrıca Suriye Milli Ordusu var. Suriye Türklerinden, Araplarından, hatta Kürtlerinden oluşan çok sayıda grubun birleşmesinden oluşmuş askeri muhalif teşkilatlanma. Türkiye ile ilişkileri destek düzeyinde sağlam. Terörle mücadelede TSK’nın en önemli müttefikiydi. Halen de öyle… Ancak Şam’a ilerleyişte HTŞ kadar ön plana çıkmadı. SMO ağırlıklı olarak Fırat’ın batısındaki PYD/YPG terör örgütü varlığını imhaya yönelik operasyonlara imza attı. Tel Rifat ve son olarak Münbiç operasyonlarını söyleyebiliriz. Ancak elbette yeni dönemde sivil muhalefetiyle beraber etkili bir güç olacaktır.
PYD/YPG terör örgütünü de unutmayalım. Suriye Milli Ordusu’nun can düşmanı. Ancak HTŞ ile iletişimi olduğu yönünde açıklamaları var. HTŞ’den de bu konuda bir yalanlama gelmedi. PYD/YPG terör örgütünün paravanlarından sözde özerk yönetim adına Kürtçe ve Arapça yapılan açıklamada da “Geleceğin Suriye’sinin işaretlerini hep birlikte çizmek için Suriye’nin her tarafına elimizi uzatıyoruz” denildi. SMO mücadelede kararlı. Ama Şam’a girmeden önce CNN International’e konuşan, sürekli Batı’ya ılımlı mesajlar verme derdinde olan bir Colani liderliği, yine aynı Batı’nın “kara gücümüz” dediği PYD/YPG ile mücadele eder mi?
Ek olarak yine Suriye’nin güneyinde ABD’nin el Tanf üssündeki işgal gücünün desteklediği bir Amerikan ÖSO’su (Özgür Suriye Ordusu) var.
Yine etkileri azalsa da BAAS’a bağlı güçler mutlaka sahayı, gayri nizami harp yöntemiyle de olsa sahayı ve masayı domine etmeye çalışacaktır.
Bunun yanına Esad yönetiminin destekçileri Rusya ve İran etkisi ile ABD ve İsrail güçlerini hesaplayın.
Yani saha çok karışık. Ortak bir yaklaşım bulmak kolay olmayacak.
Bu nedenle çok ama çok dikkatli olacağımız bir sürece giriş yaptık.
Sürecin analizini yapmaya devam edeceğiz…
Osman KAYA: Normalleşen (en azından demokratik süreçlere razı olan) bir Suriye’de Esed’in varlığını sürdürme imkanı/ihtimali var mıydı? Ne kadardı? Bunca zulme rağmen! Bayrak yakma girişimi de -biraz- bunun karşılığıydı. Hele hele İran Şeytanı’nın kucağındaki bir Esed! Olanda hayır vardır inşallah. İsabetlice tepit ettiğin gibi -daha zor olan- inşa sürecidir. Üstelik sıfırdan değil, yıkılmış, parçalanmış; kırılmış, çok parçalı, içeride-dışarıda çok aktörlü bir Suriye’de… Ayrıca tecrübe, tespit ve ufuk açıcı yaklaşımlar için🤲…
Merhabalar Osman Bey,
Güzel ve derinlemesine tespitleriniz için teşekkür ederim. Gerçekten düşündürücü bir noktaya temas etmişsiniz. Zor ve karmaşık süreçlerin analizine dair bakış açınızı takdir ediyorum. İnşa sürecinin zorluklarını ve mevcut koşulların taşıdığı dinamikleri ele almanız çok kıymetli. Fikirleriniz için tekrar teşekkür ederim.