Ferhat ÜNLÜ – 06 Aralık 2024
“Eskiden, 20. Yüzyıl’ın sonunda, 1990’larda ‘Fırat’ın Doğusu’ denildiği vakit ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi kast edilirdi ve Kürt sorununa atıf yapılırdı. Şimdi ise ‘Fırat’ın Doğusu’ denilince Suriye’deki devlet otoritesinde uzun yıllara dayalı çürümeye bağlı olarak oluşan dış destekli totaliter, etnik temizlikçi terör örgütünün, PYD’nin oradaki varlığı anlaşılıyor.
Gelinen noktayı şu iki cümleyle özetlemek mümkün: Terörle mücadeleyi askeri anlamda sınırlarımızın ötesine süpürdük. Sorun, şimdi en uzun sınırlı (911 km) komşumuz Suriye’nin istikrarsızlığı nedeniyle sınırlarımız dışında. Bununla birlikten halen bir ‘Fırat’ın Doğusu’ meselemiz var.”
Yukarıdaki satırlar, salı günü bu köşede yayınlanan ‘Suriye’deki İnce Kırmızı Hattımız’ başlıklı yazıdan. Hakikaten de son 13 yıldır bukalemun gibi sürekli renk değiştiriyor Suriye haritası. Ama muhaliflerin harekâtının miladı olan 27 Kasım’dan bu yana, 10 gündür ‘Fırat’ın Batısı’ndaki renk değişimi muazzam bir hızla ilerliyor.
Bu kadar hız normal koşullarda her daim kuşku uyandırır. Çünkü bir tarihsel olayın, altyapısı oluşmadan hızlı biçimde gelişmesinin ortaya çıkaracağı komplikasyonlardan endişelenilir. Ancak Suriye’de o noktada değiliz. Suriye’de 13 yıllık bir kördüğümün bu hızla çözülmesinde şaşılacak durum yok, hatta Suriye’de çok fazla ana aktör olduğu için çözümün geciktiği bile gönül rahatlığıyla söylenebilir.
Önce sonuçtan ve onun analizinden başlayalım, ondan sonra sıcak askeri gelişmeleri değerlendiririz. Maalesef bu sürecin sonunda Suriye önce ‘de facto’ (fiilen), sonra da muhtemelen ‘de jure’ (hukuken) bölünecektir. Türkiye’nin bu süreçte Fırat Kalkanı (2016), Zeytin Dalı (2018) ve Barış Pınarı (2019) harekâtlarından elde ettiği terörle mücadele ve göçmen iadesi avantajlarını değerlendirmesi mukadderdir. Halep’le başlayıp Hama ile devam eden haritadaki bu yeşile dönüş sürecinde önemli olan HTŞ (Heyetü Tahrir El Şam-Şam Kurtuluş Ordusu) ile SMO’nun (Suriye Milli Ordusu) ittifakının istikrarıdır. Asıl mesele, Suriye’deki yeni siyasi yapı kurulana kadar tam çatışmasızlığı tesis edecek bir konsensüsün oluşmasıdır.
EN AVANTAJLI ÜLKE TÜRKİYE
Suriye’de bulunan dört bir aktörden; yani Türkiye, Rusya, ABD ve İran arasında şu anda en avantajlı ülke bizim ülkemiz. Rusya rejimle birlikte geriliyor, ABD HTŞ ile dirsek temasında, ama PYD’yi SMO ve Türkiye’ye karşı nereye kadar koruyacağı meçhul. İran deseniz zaten çekiliyor, çekilmek zorunda.
Muhaliflerin geçen hafta Halep’e girmesi çok büyük bir psikolojik eşiğin aşılmasına vesile oldu. Bu geniş kapsamlı harekâtta HTŞ ile SMO birlikte hareket ediyor. Dün Hama’nın rejim askerlerinden süpürüldüğünü gördük, bugün Humus’a yürüyor muhalifler. Girmek üzereler.
Aşikâr ki, belirli şehirler ve stratejik noktalar özelinde bir makro anlaşma söz konusu. Bu makro anlaşmada Türkiye, Rusya, ABD yer alabilir. Çünkü İran’ın eski itibarı kalmadı Suriye’de. Ancak sahada eliniz güçlü ise masada bir anlaşma ortaya çıkacakken eliniz güçlü oluyor.
HTŞ’nin ABD ve dahi İsrail tarafından yönlendirildiği tezi yaygın. SMO’nun ise Türkiye’ye müzahir olduğu sağır sultan biliyor. HTŞ, her ne kadar bu harekât ile Suriye’nin güneyinde İsrail’in nefes almasına yardımcı olsa da Suriye halkının, bütün değişik kesimleriyle bir arada yaşamasına olanak sağlayacakmış gibi görünüyor. Bunu yapmak zorunda, yoksa iç savaşta yine aynı noktaya dönülür. En büyük siyasi tartışma, Humus alındıktan sonra (kuvvetle muhtemel) Şam’a yürünürse ve Şam rejimi devrilirse muhalifler arasında pasta paylaşımı sürecinde ortaya çıkabilir. Bu noktada da Türkiye’nin hakemliği önemli.
Öte yandan muhaliflerin Humus’tan sonra Şam’a yürümemesi için rejim ve Rus hava kuvvetleri bütün eforunu sarf edebilir. Bunu hep birlikte göreceğiz.
SURİYE KONUSUNDA ÇOK BEDEL ÖDEDİK
Sonuçta her halükârda Türkiye’nin Suriye’deki mevcut durumu avantajla yöneteceğini düşünüyorum. Ve bunu hak ettik de, zira bedel ödedik ülke olarak. Milyonlarca göçmeni barındırdık barındırıyoruz (Bu aşamadan sonra dönüşler de hızlanacaktır), 2011-2016 arası çok çeşitli terör tehditlerine maruz kaldık, 2021’den sonra büyük bir ekonomik krize girdik. Bunlar öyle küçük bedeller değil, artık huzuru hak ediyoruz Suriye bağlamında.
Sahadaki son gelişmelere ve ‘olası gelişmelere’ yakından bakalım şimdi: HTŞ liderliğindeki grupların, stratejik merkez Hama’dan Humus’a giden ana yol üzerindeki Resten ve Telbise kentlerine girdiği ve bu bölgelerde rejim güçlerinin buharlaştığı bildiriliyor. Geri çekilme var yine.
Rejimin tamamen düşmesine Rusya, kuvvetle muhtemel hava gücüyle izin vermez. Ancak artık Kremlin de sahadaki beklentilerini sınırlandırmak durumunda. Ki Rusya, Türkiye’nin Suriye konusundaki en güvenebileceği aktör oldu. ABD ve İran’la mukayeseli düşünürsek tabii… ABD ve İran bu konuda çok daha çapraz davrandı.
Ki Suriye’de ‘Fırat’ın Batısı’nda bir istikrar sağlansa bile bir ‘Fırat’ın Doğusu’ meselesi var. Gelinen aşamada ‘Fırat’ın Batısı’nda ancak yeşil ve kırmızı olarak ikiye bölünmüş bir harita yaşayabilir. Rejim ve muhalifler ayrı ayrı alanlarda hâkim olacaklar. Fiili olarak iki devlet demek. Ama asıl mesele batıda değil, doğuda. Terör örgütü PYD/YPG’nin bulunduğu alanda…
Batı ülkelerinin jargonuyla söylersek Suriye’de esas Armageddon, yani kıyamet savaşı Suriye’nin kuzeydoğusunda yaşanacak. ABD desteğini çektiği an kıyamet savaşı falan da olmaz. PYD kaçacak delik arar. Bu süreçte Türkiye’nin veya Türkiye’ye müzahir güçlerin önüne çıkmamaları kendilerinin yararına… Çünkü Suriye’deki kırmızı çizgilerimiz genişliyor.