Rabia YAVUZ – 1 Aralık 2024
Uyandığımız ilk vakitler günün en tuhaf vakitleridir birçoğumuz için. Henüz uyansak da ayılmamış olanlarımız için en karamsar vakitler sabah saatleridir. Gün aydınlansa da düşüncelerimize güneş temas etmediyse zihnimizden pek de mantıklı düşünceler geçmez. Mantıklı olmasalar bile yine de onları düşünmeden edemeyiz. Dünya bize ıssız, geleceğimiz çorak, geçmişimiz verimsiz, bugünümüz ise sadece sıkıntılar yumağı gibi görünür.
Elbette, bir yanımız bilir günün ilerleyen saatlerinde güleceğimizi, az çok verimlilik göstereceğimizi ama uyandığımızda bu olasılıklar henüz görünürlerde değildir. Birçok kişi bu duygu ve düşünce karmaşasını her sabah olmasa bile sık sık yaşar.
Hayal kırıklığı veya yorgunluktan dolayı moralimiz yerinde değilse en iyi zamanlarımızın geride kaldığını düşünürüz. Üstelik en güzel yıllarımızın bittiğini düşünmek için de yaşlı olmamıza gerek yoktur. Bu his yaşamın boş arazilerindeyken en yaygın ve en yoğun şekilde hissedilir. Her şey için geç diyen o ses günün ilk saatlerini kaplar.
Benim için günün ilk saatlerini bu çorak araziden başka bir yerde geçirmenin en iyi ve etkili yolu yazmak. Serbestçe yazmak. İçime ne geliyorsa, akan düşüncelerimi bölen yeni düşünceler neyse. Zihnimden akanları kalemin ucundan da izlemeye başladığımda sanki esneyen bedenim de hareketlenen kan akışına benzer bir akış başlar.
Bazen düşünceler yarış eder hangisi sayfalara daha hızlı düşecek diye. Böyle vakitlerde yüzümde de kocaman bir tebessüm oluşur. Kelimelerin kâğıda akışıyla canlanan zihnim git gide berraklaşır ve uyandığım halden bambaşka bir halde kendimi bulduğum her sefer şaşkınlığım da şükrüm de artar.
Kaleme ve onun yazdıklarına ayrıcalık tanıyan bir kültürümüz var. Kalemin ve yazdıklarının gücüne dair ne çok şey yazsak yetersiz kalır. Yazmanın iyileştirici gücüne dair sayısız çalışma hangi saatlerde olursa olsun, kaç sayfa yazarsak yazalım, yazdıklarımıza dönüp bakmasak bile canlanmaya, iyileşmeye ve hayata katılmaya daha hazır ve açık olacağımızı gösteriyor.
İhtiyacımız olan şeyler ise hep elimizin altında: Sayfalar ve kalem.
Ne yazacağımı bilmiyorum diye düşünüyorsanız, “Ne yazacağımı bilmiyorum” cümlesiyle yazmaya başlayın. Kaleme izin verdikçe yazdıklarınıza siz de şaşıracaksınız. Hatta yazmaya ara verdiğinizde ne kadar çok satır işlediğinize bakıp yazmaya devam etmek isteyeceksiniz.
Merak ediyorum, en son ne zaman yazdınız kendinize, kendiniz için?
Yazmadan önce, yazarken ve yazdıktan sonra ruh haliniz ve bedeniniz nasıldı?
Bana da yazın lütfen.