Abdullah YILMAZ – 13 Kasım 2024
“Türkiye sadece Türkiye’den ibaret değildir” ifadesinin ne anlama geldiğini şöyle etrafımıza birazcık baktığımızda anlayabiliyoruz. Kafasını kuma gömüp ısrarla farklı yaklaşımlar ortaya koyanları saymazsak milletimizin bu konudaki hassasiyeti takdire şayandandır.
İşte sadece Türkiye’den ibaret olmadığımız için en kötü dönemlerimizde bile soydaşlarımızın, din kardeşlerimizin ve tarihi bağlarımızın olduğu milletlerin veya herhangi bir mazlum topluluğun sığınağı olmuşuz, olmaya devam ediyoruz.
Yine devletimiz ve milletimizin imkânlarıyla vücut bulmuş birçok sivil toplum kuruluşumuz, adını bile duymadığımız dünyanın birçok bölgesinde insani yardım ve ihya çalışmaları yürütmüş ve bu çalışmalarımız hız kazanarak devam ediyor.
Bu bahsettiğimiz coğrafyaların bir kısmına göre yardıma koşan bir ülke konumundayız ama bazıları için ana vatan konumundayız. Ve onlar bizim üzüntümüzle üzülüyorlar, gücümüzle güçleniyorlar, varlığımızla huzur buluyorlar. Aramıza sınırlar konulmuş olmasına rağmen o bağ hiç kopmamış.
İşte Tekirdağ, Kırklareli veya Edirne ne ise bizim için aynı olan, İstanbul’da yaşayanlar için söyleyelim; birçoğumuzun memleketinden daha yakında bulunan, ama aradaki sınır nedeniyle uzak olduğunu düşündüğümüz, bir zamanlar Osmanlı himayesinde bulunan hemen yanı başımızdaki Bulgaristan’ın Türk şehirlerini de bu kapsamda değerlendirmeliyiz.
Gönül coğrafyamızla köprü vazifesini üstlenmiş Cihannüma Derneği, özellikle sınır ülkelerimizle kardeşlik bağlarımızın güçlenmesi amacıyla ilgili ülkeye sınır veya yakın olan şehirlerin teşkilat mensuplarından oluşturduğu heyetlerle ziyaretler gerçekleştiriyor. Bu ziyaretler Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan gibi ülkelerin ardından geçtiğimiz hafta sonu da Bulgaristan ile devam etti. Bendeniz de Varna, Şumnu, Filibe ve Kırcaali bölgelerini kapsayan bu programa büyük bir heyecanla dâhil oldum. Aldığım notları siz kıymetli okurlarımla paylaşarak, bu konudaki farkındalığa katkıda bulunmak istiyorum.
Karadeniz’in Güzel Şehri Varna
Dereköy sınır kapısından giriş yaptığımız, vaktiyle Rumeli beylerbeyliğine bağlı olan yürek sızımız Bulgaristan toprakları, kuzey tarafında Karadeniz ile buluşuyor. Burada hiç yabancı olmadığımız tabiat örtüsü rengarenk güzelliğini cömert bir şekilde bizlerle paylaşıyor. Sonbaharın kendine has renk cümbüşü içerisinde yol alarak bir liman şehri olan Varna’ya ulaşıyoruz.
Varna genelinde 41 camii, merkezinde ise 3 camii bulunmakta. Önce şehir merkezindeki Sultan Abdülaziz tarafından 1867 yılında yaptırılan Aziziye Camii’ni ziyaret ediyoruz. Şehir merkezinde yine Osmanlı döneminde yapılan Hayriye Camii ve yakın dönemde inşa edilen Sessevmez/Asparuhovo isimli bir cami daha var. Varna Müftülüğü de Aziziye Camii ile bağlantılı durumda. Bölge Müftüsü İsmail Ahmedov ve Cami cemaatinden Müslüman kardeşlerimizin bizleri en güzel şekilde karşılayıp bağırlarına bastığını söylemek isterim. Aziziye Camii ve Varna Müftülük binası bir nevi Müslümanların bir araya geldiği, cenaze hizmetlerini gerçekleştirdiği, dini hizmetlerin yürütüldüğü bir merkez konumunda.
Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne kısmen dâhil olmasıyla beraber ciddi bir nüfusun Avrupa’ya göç durumundan Varna da nasibini almış. Bakımsız ve boş sokaklar adeta bir hayalet şehri andırıyor. Ülkenin her bir yanındaki komünizm döneminin izlerini bu şehirde de rahatlıkla görüyorsunuz. Varna’da, belki de Karadeniz’in hiçbir kıyısında bulunmayan on iki kilometreden uzun ve güzel bir sahil şeridi bulunuyor. Şehrin her yanındaki heykeller ve geniş parklar dikkat çekiyor. Sovyet dönemi bloklarının dışındaki müstakil evlerin kendine has güzelliğini belirtmek isterim. Ama yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi nüfusun azlığı koca şehrin her yerinde dikkat çekiyor.
Koca Yusuf’un Memleketi, Tombul Cami ve Medresetu’n-Nüvvab’a Ev Sahipliği Yapan Şumnu
Bulgaristan genelinde 3 İmam Hatip Lisesi bulunuyor. Şumnu İmam Hatip (Medresetu’n-Nüvvab), Mestanlı İmam Hatip ve Rusçuk İmam Hatip ve bizim de bir sonraki durağımız nice Kur’an talebesinin yetiştiği, Büyük İslam Alimi Merhum Ahmed Davutoğlu hocanın da eğitim gördüğü Şumnu İmam Hatip Lisesi oluyor. Nüvvab Okulunda şuan 80 civarı öğrenci eğitim görüyor. Öğrenci sayısı maalesef önceki senelere göre biraz azalmış durumda. Bu okul Bulgaristan Müslümanlarına büyük hizmetler yapmış, nice ilim talebesi yetiştirmiş. Devletimiz Tika, Diyanet Teşkilatı ve YTB gibi kurumlarımız eliyle buradaki okul ve camilere büyük destekler sunmuş. Bahsettiğimiz destekleri bu okulda ve hemen yanı başındaki 1744 yılında yaptırılmış olan halk arasındaki ismiyle Tombul Cami, gerçek ismiyle Şerif Halil Paşa Camii olan muhteşem külliyede de görüyoruz. Bu arada Bölge Müftülüğü hemen Tombul Caminin bitişiğinde yer alıyor. Bu Camide Ezan sesi diğer merkez bölgelerin aksine 5 vakit dışarıya da verilmekte. Şumnu’daki İslami hizmetler buradan koordine ediliyor.
Sakinliğin göze çarptığı güzel Şumnu’da çok sayıda Türk köyü var. Şeytancık ilçesine bağlı Cihan Pehlivanı Koca Yusuf’un köyü olan Karalar köyü de burada bulunmakta. Tipik bir Anadolu köyünü andıran bu köyde yağlı güreşler için hazırlanan özel bir alan dikkat çekiyor. Burada Türkiye’den yapılan desteklerle güzel bir Koca Yusuf Müzesi de kurulmuş. Bu güzel ve önemli müzenin sorumlusu hanımefendi bizleri nezaketle ağırlıyor. Oralara gidenler bu müzeyi muhakkak ziyaret etmeliler.
Borcunuz Allah’a…
Şumnu’nun ardından bir sonraki durağımız Filibe’ye doğru yol alıyoruz. Bulgaristan’ın güzel coğrafyasını seyr ve muhabbet ile geçen uzun yolculuğun ardından, Cuma Camii’ne ulaşıyoruz. Buranın bir diğer ismi de Murat Hüdavendigar Camii. Sultan 1. Murat döneminde 1363-1364 yıllarında inşa edilen caminin enfes mimarisi bizi kendisine hayran bırakıyor. Filibe Bölge Müftülüğü de bu cami ile bağlantılı durumda. Cami etrafında Türk lokantaları var. Bu arada devletimizin ihya izlerini burada da görüyoruz.
Filibe’de diğer şehirlere nazaran Türkiye’den ve başka ülkelerden daha yoğun bir turist popülasyonu görmekteyiz. Ayrıca şehir merkezi daha bakımlı ve güzel. Bu şehirdeki Osmanlı izlerinin bizleri ayrıca mutlu ettiğini ifade etmek isterim.
Çok notlar aldık, yazılacak kayıtlara geçirilecek çok hatıra var, hepsini bir yazıda ifade etmek mümkün olmayacak. Ancak Cuma Camii lavabolarının görevlisi Ömer abinin heyetimizi görünce yaşadığı memnuniyeti özellikle belirtmeliyim. Tam bir seferberlik halinde bize hizmet eden Ömer abi, “sakın ha para istemem, borcunuz Allah’a diyerek” bizlere jest yapıyor. Ömer abi ile yaşadığımız karşılıklı duyguyu ömrüm boyu unutmam inşallah.
Ziyaret ettiğimiz her yerde benzer şeyleri yaşadık. Zira onlar Türkiye’yi Anavatan ve bizi Anavatandan gelen özel misafirler olarak kabul ediyor. Bu duyguyu bizlere yaşatan İslam’dır, bizleri bu milletin ve Ümmetin bir parçası kılan Rabbimize hamdolsun.
Ve Naim Süleymanoğlu’nun Memleketi Kırcaali’ye Bağlı Mestanlı
Son durağımız ise nüfusunun büyük kısmı Türk olan Kırcaali’ye Bağlı Naim Süleymanoğlu’nun da memleketi olan Mestanlı ilçesi oluyor. Milli Haltercimizin antrenman yaptığı spor merkezinin önünden geçiyoruz ve girişteki Naim Süleymanoğlu heykeli dikkatimizi çekiyor.
İlçedeki 160 öğrencisi bulunan ve Diyanet Vakfı tarafından yaptırılan Mestanlı İmam Hatip Okulunu ziyaret ediyoruz. Bu okulun bölgeye büyük hizmeti olmuş. Diğer İmam Hatiplerde ve buradan, bazı hafız öğrenciler de yetişmiş. Mezunların bir kısmı Türkiye’deki değişik İlahiyat Fakültelerinde ve Diyanet Eğitim Merkezlerinde yüksek tahsil yapıyor. İmam Hatip okulunun hemen yanında güzel mimarisi ile inşaatı devam eden Tatbikat Camii’nin hizmete açıldığını görmeyi dileriz.
Bazı Notlar…
Bulgaristan’da Ruscuk isimli Bir İmam Hatip Okulu daha bulunmakta. Orayı da başka vesile ile ziyaret etmek isterim. Ayrıca Sofya’daki YÖK’ün denkliğini kabul ettiği Yüksek İslam Enstitüsü de güzel hizmetler ortaya koyuyor. Bu okullarımızın tamamının Türkiye ile iletişimleri bulunmakta. Ancak önceki yıllara göre ilginin biraz azalmış olduğunu belirtmeliyim. Ülkedeki Müslümanlar; Türk, Pomak ve diğer vatandaşlardan oluşmakta. İmam Hatip Okullarına son yıllarda Pomakların ilgisinin daha fazla olduğunu bir not olarak buraya bırakalım. Bazı Türk aileler adı konulmamış bir baskı hissettiklerinden dolayı çocuklarını bu okullara vermekten çekiniyorlarmış.
Müslümanlığın silinmemesi için isimlerimize ve Sünnet meselesine özel ihtimam gösterilmesi gerekiyor. Asimilasyon politikalarının tam sonuç vermemesi biraz da bu iki İslam nişanı sayesinde olmuş. Türk ve Müslümanların bir kısmının isim ve sünnet konusunda hassasiyetlerinin azaldığı belirtiliyor. Hatta rahatlıkla domuz eti tüketenler varmış ve bu oranın yüksek olduğunu duymak bizleri çok üzdü.
Ülkemizin; İstanbul, Bursa, Edirne ve İzmir gibi şehirlerinden buralara otobüs seferleri var. Bulgaristan’dan Tükiye’ye, Türkiye’den Bulgaristan’a karşılıklı alışveriş amaçlı ziyaretler yapılıyor, hatta özel turlar düzenleniyor. Maalesef Schengen vizesi zorluğu nedeniyle bu etkileşim, olması gerektiği kadar olamıyor.
Bulgaristan’da nüfus, resmi rakamlara göre 6 milyonun üzerinde. Ancak yukarıda da belirttiğim üzere bir nevi Avrupa ülkelerinin işçi ihtiyacını karşılayan konumunda oldukları için nüfus sayısı hızla düşüyor. Nüfus artış hızı bakımından da rakamlar alarm veriyor. Ülkede şu an 4 buçuk 5 milyon nüfus olduğu belirtiliyor. Yine resmi rakamlara göre 650 bin civarı Müslüman bulunuyor. Gerçek rakamın ise 1 milyon 300 bin civarı olduğu tahmin ediliyor. Zamanla maddi kaygılar, baskılar ve çeşitli nedenlerden dolayı çocuklarına Müslüman ismi vermeyenler olmuş. Bu da resmi nüfus sayısına yansımış.
Gönül coğrafyamızda bulunan Bulgaristan’daki soydaşlarımız, Osmanlı’dan koptuktan sonra dini eğitim anlamında uzun süre bir boşluk yaşamışlar. Bu hal 90’lı yılların başında Hacı Mustafa Çıtlak Hoca’nın yoğun gayretleriyle önemli ölçüde değişmiş. Hocamızın maddi, manevi ve fiili gayretleri meyve vermiş. Yetiştirdiği ve yetişmesine vesile olduğu nice din görevlisi bugün ülke genelinde önemli hizmetler yapıyor. En zor dönemde yetiştirdiği talebeleri köylere göndererek İslami hizmetler başlatmış. İnsanlar 30 dolar maaş alırken hocamız görevlendirdiği bu İmam Hatip’lere 100/200 dolar maaş bağlamış. Bu sayede çalışmalar daha da etkili olmuş.
Baskı dönemlerinde İslam’ın unutulmamasında Mevlid organizasyonlarının ayrı bir yeri olduğunu öğreniyoruz. Bir de düzenlenen toplu sünnet organizasyonları yeni nesillere adeta İslam mührü olmuş.
İstanbul’un fethinden 90 yıl önce fethedilmiş bu topraklardaki kardeşlerimiz, bu ziyaretlerden dolayı moral ve güç bulduklarını, yalnız olmadıklarını ve ziyadesiyle memnun olduklarını özellikle ifade ediyorlar. Türkiye gündemini en az biz kadar takip ediyorlar. Heyetimizin önemli bir kısmı burada bu kadar soydaşımızın bulunduğuna ve bu hizmetlerin bu kadar verimli olduğuna bu gezi sayesinde vakıf olduklarını ifade ettiler. Bu konuda üzerimize ciddi bir sorumluluk düştüğünü, bu etkileşimin artarak devam etmesi gerektiğini belirtmek isterim.
Türk köylerinin yarısından fazlasında camiler hizmet veriyor. Bazı görevliler yerel müftülüklerce bazıları da Diyanet Teşkilatımızca görevlendirilmiş. Hepsinin uyum içinde olduğunu duymak bizleri memnun etti.
Yönetim istikrarsızlığının had safhada olduğu ülkede, Türkler ise birlik oldukları takdirde çok sayıda milletvekili ile millet meclisinde söz sahibi olabiliyorlar. Ama Türk partisi ikiye bölünmüş ve bu anlamda güç kaybına uğramışlar. Dileğimiz burada gerçek bir birliktelik olduğunu en kısa zamanda duyarız.
Bulgaristan topraklarına ayak basıp adına marşlar yazılmış, kahramanlığı dilden dile nesilden nesile aktarılıp ilham kaynağı olmuş, türlü imkansızlıklara rağmen şehri teslim etmeyip 5 ay boyunca askeriyle birlikte direnen, uyguladığı savaş taktikleriyle tarihe geçen, düşmanın bile karşısında saygı duyduğu Plevne Kahramanı Gaziosmanpaşa’yı anmazsak ayıp olur. Fatih Camii haziresinde medfun olan Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin büyük komutanı Gaziosmanpaşa’yı yolumuz düştükçe ziyaret edelim. Askerinle binler yaşa Gaziosmanpaşa.
Son söz, Filibe’de, Şumnu’da ve Mestanlı’da bizleri bütün samimiyetleriyle karşılayıp ağırlayan tek tek isimlerini yazamadığım soydaşlarımıza, hocalarımıza, müftülerimize ve özellikle Cihannüma Derneği’ne vesile olduğu için teşekkür ediyorum. En kısa zamanda tekrar görüşebilmek duasıyla, vesselam…
Allah Cihannüma ailesinden razı olsun.
Balkanlardaki soydaş ve dindaşlarımızın unutulmaması dileği ile Cihannüma ve katkısı olanlara teşekkürler.