Yusuf ALABARDA – 06 Kasım 2024
Ve Trump ipi göğüsledi.
Amerikan halkı Trump’ın kafasının karpuz gibi ikiye ayrılma projesini gördü ve muhtemel azmettiricilerine bu seçimde faturayı kesti. Kuşkusuz ekonomik durumdan duyulan rahatsızlık, İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma yönelik oluşan öfke, Trump’ın ısrarla aileyi korumaya yönelik ortaya koyduğu söylemler de bu zaferin Trump hanesine yazılmasında etkili oldu.
İçinizden ama nasıl olur da İsrail’e daha fazla destek vereceğini ilan eden Trump’a öfke oyları kayabilir dediğinizi duyar gibiyim. Toplum, Demokratların konu İsrail olduğunda Cumhuriyetçilerden bir farkının olmadığını anladı ve öyle ya da böyle iktidara bir fatura kesmek istedi ve kesti.
Mesela, Michigan’da hem Obama’nın hem de Clinton’ın Müslümanların gözlerinin içine baka baka soykırıma destek çıkmaları, bu eyaletteki ve tüm ABD’deki Müslümanları çok öfkelendirdi. Bu yüzden Müslümanların Michigan’daki oylarını çantada keklik olarak gören Demokratlar hiç ummadıkları şekilde eyaleti Cumhuriyetçilere kaptırdılar.
Keza, Elon Musk ve Trump’ın ailenin korunmasına yönelik ortaya koydukları söylemler, muhafazakar ABD’lileri konsolide etmekle kalmadı aynı zamanda Demokratların içindeki aile hassasiyeti olan bir kitleyi de Trump’a doğru kanalize etti.
Bu yazının kaleme alındığı saatlerde Trump, ABD vatandaşlarına seslenerek47. ABD Başkanı seçildiğini ilan etmişti. Trump’ın konuşmasında dikkat çeken en temel husus, ABD’ye tekrar altın çağını yaşatacağına dair verdiği vaat idi.
ABD, Trump ile altın çağını yaşar mı?
Bu soruya tereddütsüz hayır cevabı vererek başlamak isterim.
Öncelikle ABD, altın çağını 2. Dünya Savaşı sonrası dönemlerde ve Soğuk Savaşın sona erdiği yıllarda yaşadı.
Neydi bu zamanları ABD açısından altın çağ yapan?
Son derece yüksek bir rekabet gücü, dünya çapında üretim yapan bir ülke, dünyanın bir numaralı askeri ve iktisadi gücü ve insanoğlunun ulaştığı en muazzam refah seviyesi ABD’ye altın çağını yaşatan parametrelerin en önemli olanlarıydı. Bu özelliklerinin bir sonucu olarak tüm dünya vatandaşları için çok cazip bir özgürlükler ve fırsatlar ülkesiydi ABD.
ABD şimdi bu noktalarda epey geriye düşmüş olmalı ki tekrardan bir altın çağ vurgusu Trump tarafından sürekli vurgulandı.
Peki, bu neden mümkün değil?
Çünkü köprünün altından çok sular aktı.
Artık ABD istese de dünyadaki üretimin merkezi değil.
Detroit’teki otomobil fabrikaları Trump’ın birinci döneminde sözünü vermesine rağmen tekrar açılmadı, açılması mümkün de olmayacak. TESLA gibi bir yapı üzerinden bir çıkış bulabilirlerse ne ala lakin TESLA da bugün artık bu alandaki öncüllüğünü Çinli firmalara kaptırdı.
Diğer birçok farklı sanayi kolunda da ABD eski gücünde değil.
Buradan kaynaklanan açığını Çin gibi ülkelere karşı oluşturduğu yüksek gümrük duvarları ile giderme telaşında lakin onca vergiye rağmen hala Çin ile rekabet edecek gücü de yok.
İtalya eski Başbakanı Mario Dragi’nin hazırladığı rapora göre, AB ile mukayese edildiğinde ABD hala rekabetçi yönünü muhafaza etmede başarılı olsa da artık kabul edilmesi gereken yegane hakikat dünyadaki üretimin yeni üssü Güney Doğu Asya.
Ya askeri gücü?
ABD halihazırda dünyanın bir numaralı askeri gücü olma özelliğini muhafaza etmeye devam etse de Çin gibi bir ülkeyi kendi topraklarında alt edebilecek bir güce sahip değil. Zira Çin, bugün hem nükleer bir güç hem de ABD’den sonra savunmaya en fazla para harcayan ülke.
Özgürlükler ülkesi algısı da yıkılıyor.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırıma destek veren bir ülke olması, Ortadoğu başta tüm dünya coğrafyasında akıttığı kan ve gözyaşı ABD’nin özgürlükler ve fırsatlar ülkesi olma noktasındaki algısına büyük bir darbe indirdi.
Dikkat ediniz, son 10 yılda dünyada birçok insan, birçok farklı saikler ile de olsa yönünü artık Güney Doğu Asya’ya dönmeye başladı.
Reganomics döneminden günümüze
ABD üniversitelerinde ekonomi politikaları anlatılırken sıklıkla atıfta bulunulan bir dönemdir Ronald Reagan dönemi. Sovyetler Birliği’nin tabutuna son çiviyi çakan başkan olarak bilinen Reagan döneminde, vergi duvarlarının sıfırlanması en çok tekrarlanan konuların başında gelirdi. Çünkü o dönemde üretimde oldukça iddialı bir konumda olan ABD’nin sloganı ‘Bırakalım ticaret ticaret gibi olsun’ şeklindeydi.
Bugün geldiğimiz noktada, ABD kendisini korumak için bir yandan oldukça yüksek koruma duvarları örerken, diğer yandan kendisine tehdit gördüğü her konuyu bir ambargo ya da yaptırım konusu haline getiriyor.
Bu reaksiyoner siyaset geliştirme biçimi, hegemon bir devletin elindeki hegemonik gücü bırakmamak için müdafaaya geçmiş olduğunun da bir kanıtı.
Bu açıdan ABD artık gücünü muhafaza etme refleksleri gösteren bir ülke konumuna düşmüştür, bu şartlar altında ‘altın çağlarını’ yaşaması mümkün değildir lakin elinde hala rakiplerine göre rekabette üstün olduğu alanlar mevcuttur ve bu alanlar üzerinden yeni dönemi şekillendirmek isteyecektir.
Muhtesem tesbit sevgili meslekdaşım.Ağzınıza ve kalemine sağlık .Sizi Tv kanallarında izlemek ve yazılarınızı
okumak bana müthis keyif veriyor.
Bu açıdan ABD artık gücünü muhafaza etme refleksleri gösteren bir ülke konumuna düşmüştür, bu şartlar altında ‘altın çağlarını’ yaşaması mümkün değildir…
Korkumun kaynağı ne Kamala ne Tramp . “Yaralı ayı tehlikelidir ” bilgisi. Kaybeden saldırganlaşacak neye nereye saldıracağını kestirmenin zor olacağı konusu uyku kaçırıyor…