Abdullah YILMAZ – 05 Kasım 2024
“Îmân edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihât edenler ve (Muhâcirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır…” (el-Enfâl, 72)
Hak ile batılın, küfür ile imanın savaşı tarih boyunca hep var olmuş. Bu savaşta bazen Müslümanlar galip gelmiş, bazen de küfür galip gelmiş. Müslümanların galibiyeti olduğunda İslam’ın adaletiyle herkes huzur bulmuş, küfrün galebesi halinde ise türlü zulümler yaşanmış. Günümüzde olduğu gibi!
Dünyanın birçok yerinde saf İslam’ı benimsemiş toplulukların ekserisi huzur ve barış içinde yaşayamıyor. Güçlü yönetimler zayıf buldukları Müslümanlara her türlü zulmü uygulayarak hayatları adeta zindana çeviriyor. Bunu Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Suriye’de, Filistin’de, Gazze’de ve birçok İslam beldesinde görüyoruz. Tek suçları Müslüman olmak ve İslam’ı yaşamak olan bu topluluklar, ancak Müslümanların bir ve güçlü olmaları durumunda huzura kavuşabilirler. Zalimin merhameti bile zulümdür!
İşte saydığımız İslam coğrafyalarından birisi olan Filistin, yüz seneden fazla zamandır bütün güçlü küfür devletlerinin desteğiyle katliamların sürgünlerin esaretin merkezi olmuş. Küfür tek millettir ve Yahudi Hristiyan kavga halinde görünseler de, Müslümanlara karşı bir ve bütün olabiliyorlar. Bunu Filistin topraklarında ve Gazze’de rahatlıkla müşahede edebiliyoruz.
Gözü dönmüş siyonist İsrail, Gazze’deki saldırılarını Lübnan topraklarına da taşımış durumda. Ellerindeki en güçlü silahlarla Beyrut’taki yerleşim yerlerine, sınırdaki köylere ve beka bölgesine yoğun bombardıman gerçekleştirmekte. Lübnan, farklı din ve mezheplerden insanların barış içinde yaşadığı bir ülke olmasına yani kendi inançlarından insanların da yoğun nüfus barındırmasına rağmen, batı ülkelerinin yönetimlerinden yine ses çıkmıyor. Çünkü zalim olan İsrail! Dünya canlı yayında azgın azınlık İsrail’in katliamını adeta çekirdek yiyerek izliyor!
İsrail’e bu süreçte her türlü mühimmat ve asker desteği verilirken, Gazze ve Lübnan tarafında son derece imkansızlıklar içerisinde mücadele verilmekte. Direnişe öncülük eden liderler suikastlarla birer birer devre dışı bırakılırken, Şehadet hedefiyle yeni liderler bayrağı devralıyor. Yeni Yahya Sinvar’lar, Heniyye’ler, Şeyh Ahmet Yasin’ler Ümmetin çocuklarına fener oluyor…
Rasülullah Efendimiz (SAV), “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Buyurmuştur. (Buhârî, Edeb 27)
Bizler, bir olan Allah’a inanmışlar olarak birbirimizi sevmekle mükellefiz. Yine Efendimiz (SAV), İman etmeyenlerin cennete giremeyeceğini ve birbirimizi sevmedikçe hakiki manada iman etmemiş olduğunu da bizlere haber veriyor. Yani Müslümanlar olarak birbirimizin derdine koşmak bir imani sorumluluktur. Fakat bu sorumluluğu yerine getirme konusunda son derece zayıf durumda olduğumuzu da belirtmek isterim.
Zira dünya nimetleri başımızı döndürmüş durumda. Her olaya bir kılıfımız ve analizimiz var. Kimse olayları üstüne alınmıyor. Bazen sorumluluk alanlar oluyor, onlara da burun kıvırarak bakıyoruz. Yapmayalım etmeyelim Müslümanlar, bu iş bizim işimiz başkalarının değil!
Başka bir yazıda geniş şeklide değerlendirmek istediğim bir konuyu kısaca belirtip yazımızın asıl kısmına geçmek istiyorum;
Maalesef ülkemizdeki Müslümanların önemli bir kısmı meselelere batılı bir kafa ve batılı bir gözle bakıyor. Kendimizi Ümmetin bir parçası görme konusunda eksikliklerimiz var. Daha yakın tarihe kadar İslam coğrafyasının lideri konumundaydık. Batılı ülkelerin üzerimizde gerçekleştirdiği ameliyatlara direniş gösterelim, teslim olmayalım ey Müslümanlar! Bizler tarihi sorumluluğumuz gereği lider ruhumuzla bu işlere öncülük etme görevi taşıyan bir milletiz. Öyle gevşek gevşek analiz yapıp kenara çekilme hakkımız yok. Mallarımızla canlarımızla cihad emri oracıkta taptaze dururken!
Bölgeden Güncel Bilgiler ve Kassam Tugayları’nın Olağanüstü Motivasyonu
Gazze’de; duyduğumuz, basına yansıdığı ve sosyal medyada gördüğümüz kadarıyla taş üstünde taş kalmamış durumda. Ama kalbinde korku namına bir şey bulunmayan ümmetin yüz akı insanları, o toprak parçasını siyonist köpeklere (Bu ifadenin yazı dilinde olmaması gerektiğini biliyorum ama mazur görün) bırakmamak için her türlü mücadeleyi veriyor. 50 binden fazla insanın şehit olduğu, 10 binlerce insanın sakat kaldığı bu küçük kara parçasında her şeye rağmen direnişin ne demek olduğunu görüyoruz elhamdülillah. İnanıyoruz ki, gün gelecek İsrail’e bu yaptıklarının hesabı en güçlü şekilde sorulacak! Bize nasip olmasını dilerim.
Hepimiz bu direnişin ne kadar süreceğini merak ediyoruz hiç şüphesiz. Şehit Yahya Sinwar’ın bu konuyla alakalı “yüzlerce yıllık hazırlığımızı yaptık” ifadesi gönlümüzü ferahlatıyor. Dünyanın en gelişmiş ordusu bile inanmış bir avuç Müslümanın karşısında aciz kalıyor. Kassam, 7 Ekim’de paramotorlarla ve el silahlarıyla sadece üç saat içinde İsrail’in bütün dengesini yerle bir ederek dünyaya rezil etti. Biraz daha güçlü hamlelerle evelallah o demir kubbenin başlarına geçmesi de muhtemeldir. Her işgalcinin bir Siyonist olduğunu da hiçbir zaman unutmayalım!
Osmanlı ve Türklerin eserleriyle daha da anlam kazanmış olan Filistin coğrafyasında bugün Osmanlı idaresi özlem ve hasretle anılıyor, Türklere rahmet okunuyor. İşte o topraklardan Osmanlı ayrıldıktan sonra zulüm ve gözyaşı hiç dinmemiş. Ancak yüz yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen direniş ve cihad ruhunun nesilden nesile devam ettiğini görmek bizi de motive ediyor.
7 Ekim tarihine kadar Gazze’de böyle bir direniş olacağını kimse hesaba katmıyordu. Zira hem nüfus bakımından, hem askeri güç bakımından çok zayıf olan bu kara parçası, küçük hamlelerle kısa zamanda insandan arınabilirdi ama öyle olmadı. Ne Arap dünyasındaki kukla yönetimler karşı çıkacaktı ne de başka Müslüman ülkelerden destek gelmeyeceğini İsrail de biliyordu. Örneğin, Haftada Tel Aviv’e 150 uçuşun olduğu BAE’den böyle bir tepki beklenebilir mi? Nitekim öyle de oldu. Bir avuç Müslüman kendi haline terk edildi. Sınırlar içine hapsedildiler. Başlarına her gün bombalar yağdı ama yine de direnişi delemediler.
Bu meseleleri empati duygumuzla yorumlayalım. Geçmişten bu yana hiçbir milletin dayanamayacağı boyutlarda bir zulümle karşı karşıyayız. Sadece 1948 ila 2007 yılları arasında 500 binden fazla tutuklunun olduğu belirtiliyor. Filistinlilerin ömrü ya açık hava hapishanesinde geçiyor, ya da İsrail zindanlarında. Ortası yok!
Hamas’a Can Suyu: Lübnan’daki Fecr Kuvvetleri
Türk asıllı Müslüman lider Merhum Fethi Yeken’in önderliğinde oluşturulan Müslüman Kardeşler yapılanmasının Lübnan koluna bağlı Fecr Kuvvetleri isimli Sünni grup, Hamas’a verdiği destekle dikkat çekiyor. Vaktiyle İsrail’e karşı ilk mücadeleyi başlatan gruplardan olan Fecr Kuvvetleri’nin bugünkü lideri Şeyh Muhammed Takkuş, hemen yanıbaşlarındaki zulme seyirci kalmamak adına bu mücadeleyi sürdürdüklerini her fırsatta ifade ediyor. Normalde silahlı faaliyetleri bulunmamasına rağmen, bu süreçte Hizbullah ile koordineli şekilde İsrail’e karşı cihad’a başlamışlar. Mücadeleyi büyük bir şuurla sürdüren bu yapı, Müslümanların desteğiyle daha da etkili olmak istiyor.
Aksa Tufanı’nın başladığı ilk günlerden itibaren aktif sorumluluk alan Fecr Kuvvetleri, 1982 yılındaki Sayda şehrinin işgalinde silahlı mücadele ortaya koyduktan sonra ilmi faaliyetlerle meşguldü. Lübnan’da; siyasi, idari, içtimai ve ekonomik açıdan gelişmeye katkı sunmanın yanı sıra, davet ve ıslah hareketi olarak faaliyetlerini sürdürüyordu.
Şeyh Takkuş, Filistin ile ruh ve beden ilişkilerinin olduğunu ve Müslümanlar orada zulüm görürken kayıtsız kalamayacakları için sorumluluk aldıklarını ifade ederken, Hamas’a desteklerini özellikle şu gerekçelerle özetliyor:
- İşgal rejimi Filistin’i İslam dünyasından koparmak istiyor, buna karşı çıkmak ve cevap vermek.
- Yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda “ Gazze’li Müslümanlar için ne yaptınız” diye sorulduğunda ne cevap veririz? düşüncesi.
- Ümmetin cihadı unuttuğu zamanda en azından kendi mensuplarına tekrar cihad şuuru kazandırmak.
- Cihad Kur’an’ın emridir ve sadece parayla cihad olmayacağı için.
- Sünniler nerede denildiği zaman buradayız demek için.
Allah yar ve yardımcıları olsun. Bize de onlara dua ile beraber her türlü desteği vermek düşüyor. Cihada en azından mallarımızla iştirak etmek düşüyor. Duyarsız kalmayalım, Allah’ın huzurunda söyleyeceğimiz bazı güzel şeylerimiz olsun, vesselam…