Fatih ÜNLÜ – 04 Kasım 2024
Biliyorsunuz, köşemizde ara ara İslami ve edebi konularda da yazmaya çalışıyoruz. Bunu da bu alanlarda liyakat sahibi olduğumuzu düşündüğümüzden değil, bu tür yazılara ihtiyaç duyulduğunu bildiğimizden yapıyoruz. Yazarken de üslup açısından elden geldiğince özenli olmaya ve kaynaklara bakarak içeriği de sağlam tutmaya çalışıyoruz ki bilmeden bir vebale girmeyelim.
Bu tür yazılar bir tefekküre, belki daha iyi yazılara vesile olursa, kendimizi görevini yapmış addececeğiz. Bu tür alanların önemi insana özü hatırlatmasından kaynaklanıyor. Malum, öz olmadan şekil olsa da bunun fazla bir önemi yoktur. Son dönemde de -sözümüz başta kendimize- toplumumuzda iç ve dış çeşitli sebeplerden dolayı bir süredir var olan özün zayıflaması tehlikesi giderek daha çok hissediliyor.
Evet, “usta – çırak” ilişkisinin ve üstadlığın en önemli olduğu alanlardan birisi de edebiyattır. Edebiyatta üstadların etkileri farklı şekillerde tezahür edebilir. Kimi insan bir yazarın eserlerinden uzaktan etkilenir, kimisi onun sohbetleriyle yetişir, yeni kabiliyetler kazanır, belki onun vesilesiyle yazmaya başlar, kimisi de üstadının yönlendirmesiyle gideceği yolu belirler. Kimisi de bir radyo programından, bir konferanstan etkilenerek edebiyatın ve maneviyatın engin vahalarına ve deryalarına adım atabilir. Belki de bunların birkaçı birden olur. Bu durumun örneği de çoktur…
Üstad Necip Fazıl eserleri ve hayatıyla mütefekkir ve münevver büyük bir neslin yetişmesine öncülük etmiştir. Üstad’ın başta Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu gibi birçok edebiyatçımızla da yakın arkadaşlığı vardır ve onlar üzerinde derin bir tesir bırakmıştır.
Yine Nazım Hikmet şiirleriyle birçok şairi ve edebiyatçıyı derinden etkilediği gibi bazı edebiyatçılar üzerinde -yönlendirmede açısından- kritik bir tesiri de olmuştur. Örneğin, önceleri şiir yazan Orhan Kemal’i roman yazmaya teşvik eden Nazım Hikmet’tir. Nazım Hikmet Bursa’da birlikte cezaevinde kaldıkları dönemlerde Orhan Kemal’in roman ve düzyazıdaki yeteneğini görmüş ve onu bu alana yönlendirmiştir.
Edebiyatta adı öyle konulmasa da insanlar yazma serüvenlerinde birilerinden etkilendikleri zaman üstadlık durumu ortaya çıkabilir. Kimi yazarlar çağlar ötesinden bile ilhama vesile olabilirler. Özellikle yaşanmış ve çilesi çekilmiş satırlar ve yazılar insanı her zaman manen derinden etkiler. Yunus Emre’nin çoğu şiirlerinin tesiri de Allahualem bu türdendir.
Edebiyatta etkilenme bazı yazarların yazma serüvenlerinin de çıkış noktasıdır. Rahmetli Rasim Özdenören Ağabeyimiz, bir yazarın eserlerinden etkilenmenin yanlış olmadığını ama onu taklit etmenin yanlış olduğunu söylerdi. Rasim Abimizin bu yaklaşımı insanın etkilenen ve etkileyen bir varlık olması hakikatiyle de şüphesiz uyumludur.
Yazma yeteneğinin gelişmesi bir yandan çok okumaya -diğer deyişle etkilenmeye-, bir yandan da kalemi kağıdı alıp “Ben yazabilir miyim ki!” demeden yazmaya ve sonradan da yazdıklarını tekrar tekrar gözden geçirmeye bakar. Bu aşama da bir manada kendi yazdıklarından da az çok etkilenip onları daha iyi bir noktaya taşıma gayretidir.
Bazen de kendinize bir Üstadı veya onun bir şiirini, eserini “kıyas noktası” olarak belirleyip o düzeye yaklaşıncaya kadar yazınızı mükemmelleştirmeye çalışmanız umulmadık noktalara gelmenize vesile olabilir.
Edebiyatta etki de türlü türlüdür…
Merhum Rasim Özdenören Ağabeyden dinlemiştim. Rasim Abi bir dönem İstanbul’da merhum Sezai Karakoç Ağabeyle çok görüşmektedir. Sezai Abi o dönem artık bilinen bir edebiyatçıdır ve Rasim Abinin yazma eğilimi görünce onu da yazmaya teşvik etmektedir. Bu arada Sezai Abi, okuması için Rasim Abiye kendi yazılarından örnekler de verir. Bir süre sonra da yayınlanmak üzere Rasim Abi’den yazı ister.
Rasim Abi “Abi, ben yazmayı bıraktım.” der. Sezai Abi hayretle nedenini sorunca, “Siz zaten yazılacakları çok güzel yazıyorsunuz.” şeklinde bir cevap verir. Sezai Abi ise “Demek ki bilmeden sana zarar vermişiz Rasim.” der. Ve “Sen ayrı, ben ayrı. Sen de çok güzel yazacaksın.” manasında bir şeyler söyleyerek Rasim Abiden ısrarla yazmasını ister. Sonra Rasim Abi’nin yazı ve hikayeleri de muhtelif dergilerde yayınlanır. İyi ki öyle de olmuş. Çünkü herkesin yeri ayrı olduğu gibi yazdıklarının tesiri de ayrı…
Benzer etkiler yetkin uzman ve akademisyenlerle çalışan kişilerde de görülür. Bu kişiler hem o üstadlardan öğrenirler hem de öğrendiklerinin de etkisiyle sonradan üstadlarının da çok beğeneceği birçok farklı açılım geliştirebilirler.
Yazımız tabiatıyla bu önemli konunun tüm yönlerini ve dinamiklerini tespit etmeyi amaçlamıyor. Bu yazı sadece bu konuda esintiler misali sıralı bir değini mahiyetinde.
Bu cümleden, yazımızı daha güzeli gelecek ama şu an sanki eski bir devre ait gibi görünen nostaljik mısralarla, Refik Durbaş’ın “Çırak Aranıyor” şiiriyle bitirelim.
Allah’a emanet olun.
Çırak Aranıyor – Refik Durbaş
Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?
Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?