rabia yavuz

Rabia YAVUZ – 23 Ekim 2024

 

Motivasyon konusundaki son yazımız ve TRT Türk kanalı Rehber programında yaptığımız söyleşi üzerine birçok soru ortaya çıktı. Bu kadar çok sorunun bende uyandırdığı düşünce motivasyonun doğasına daha yakından bakabileceğimiz oldu.

Motivasyon bizi harekete geçiren şeydir. Sözcüğün kendisi, “hareket etme” anlamına gelen Latince movere sözcüğünden türetilmiştir. Örneğin, acıkmaya başladığımda yemek hazırlamak için beni harekete geçiren şey açlığın bende uyandırdığı sıkıntı olabilir. Bu durumda mutfağa gidip hazırlık yapmam gerekecektir. Ya da aç olmasam bile akşam ailem için yemek hazırlama isteği de beni harekete geçiren şey olabilir. Farklı dürtülerle de olsa harekete geçmek için hepimiz nedenlere ihtiyaç duyarız.

Bizi harekete geçiren şeylerin ardında çok değişik nedenler olabilir. Arzular, ihtiyaçlar, meraklar, korkular, ilgiler, hedefler ve zevkler yer alır. Bunların hepsi psikolojide motivasyon kavramı ile ifade edilir.

Örneğin, ben mesleğim sayesinde rızkımı kazanıyorum ama mesleğimi yapmaya beni motive eden ilk ve tek şey gelir endişesi değil. İnsanlara yardımcı olma isteği, insanları tanıma merakı, danışanlarımla bağ kurmanın tatmini, mesleğimi ahlakla ve aşkla yapmanın benim için değeri de motivasyon kaynaklarımdan bazıları.

Burada hem fiziksel hem psikolojik hem de toplumsal motivasyon kaynakları bir arada görülebilir. Bireyin motivasyon kaynakları ne kadar çeşitli ve güçlü olursa harekete geçme, onu sürdürme ve daha iyi yapma ihtimali de artar.

Motivasyon sistemimizin nasıl çalıştığını fark etmediğimizde onu kaybetmekle karşı karşıya kalırız. Psikolojide “Genel Uyarılmışlık Kuramı” vardır. Bu kurama göre harekete geçebilmemiz için optimal bir gerilim düzeyine ihtiyacımız var. Bu gerilim düzeyi, dikkatimizi yönlendirmemize yardımcı olan şeylerden biridir.

Mesela, sınav zamanları bir öğrencinin kaygı düzeyi çok yüksek olursa çalışmaya başlamakta, başlasa bile odaklanmakta veya sınavda kısa süreli belleğini kullanarak gerekli bilgileri hatırlamakta zorlanır. Lakin sınavları hakkında hiç endişe duymuyorsa da hazırlık yapmak için harekete geçme gücünü kendinde bulamaz. Kendini zorlayarak hazırlık yapmaya başlasa bile çabucak sıkılıp bırakabilir. Üstelik arkadaşlarla buluşmak, film izlemek, sosyal medyada zaman geçirmek gibi birçok seçenek de kendini zorlayarak eylemini devam ettirmesini çok güçleştirir.

Bu nedenle ideal gerilim düzeyimizi tanımak önemlidir. Aksi halde hedeflerimizi neden gerçekleştiremediğimizin gizemini çözemeyiz. Kısa yollara başvurup, “Ben tembelim” ya da “Sınav sistemi de zaten çok saçma” diyerek soruna odaklı kalır çözüme odaklanacağımız yerlerden uzaklaşabiliriz.

Hedeflerimizi yapmakla ilgili kaygımız yüksekse yapılacaklar listesi kabarır ve son anlara kadar da ertelenir. Zira haz prensibi gereği insan sıkıntıdan kaçar, hazzı arar. Yapılacak şeylerin biriktiği zihnimizdeki duygu durumumuzu düzenleyemediğimizde ise kendimizi rahatlatacak ya da kısa süre için bile olsa bizi o kaygıdan uzak tutacak kaynaklar ararız. Bir de bakmışız ki, elimize telefonu almış ve sosyal medyada saatler geçirmişizdir.

Sonrasında sıkıntı bizi yine orada beklemektedir. Zira zihnimizin bir yanı yapmadığımız görevler yüzünden kendini suçlar. Erteleyerek kısa süreli olarak gerçeklerle aramıza perde çeksek bile uzun vadede ertelemenin büyük maliyetleri vardır.

Kaybettiğimiz şey sadece en kıymetli hazinelerimizden biri olan zamanımız olmaz. Sağlığımız da ertelemeden olumsuz etkilenir.

Yapılan gözlemlere göre, sadece tek bir akademik dönem boyunca bile olsa erteleyen üniversite öğrencileri daha fazla soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara yakalanıyor. Bu öğrenciler ertelemeyen öğrencilere göre daha fazla iç hastalıklarından şikayetçi oluyor.

Ayrıca bağışıklık sistemlerini ciddi oranda zayıflıyor. Uykusuzluk ise yaygın semptomlardan sadece biri.

Ertelemenin maliyeti hedeflerimizi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğumuz zaman ve sağlık gibi en değerli kaynaklarımızı tüketiyor.

Peki, siz ertelemeyi nasıl erteliyorsunuz?  Çözümleriniz neler?

Lütfen bizlerle de paylaşın.