Abdullah YILMAZ – 23 Ekim 2024
İletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla beraber lüzumlu lüzumsuz her türlü haber ve havadis gündemimize rahatça düşüyor. Bu haberler bizleri kah güldürüyor, kah üzüyor. Ancak son zamanlarda üzüntünün ötesinde kahreden haberleri de sıkça görür olduk.
Dünyada imtihan için bulunduğumuzun farkındayım. Kendi imtihanımızı yaşamanın dışında başkalarının yaptıkları üzerinden de imtihana tabi tutuluyoruz. İnsanız ve etrafımızda olan bitenden de etkileniyoruz. Üzülüyoruz, kaygılanıyoruz, korkuyoruz, kızıyoruz, feryat ediyoruz, isyan ediyoruz. Daha kötüsü olmaz diyoruz ama bir sonraki levelde önceki yaşadığımızın daha kötüsüyle karşılaşıyoruz!
Boğazı kesilerek öldürülen genç hanımın şokunu henüz atlatamamışken, göz aydınlığımız bebeklerimizin küçücük canları üzerinden dönen pis ticaret gündemimize düşüyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor da biz de insanız, bizi de yakıyor veya yakmalı! Ya da şöyle ifade edelim; ateş, tam da bizim bağrımıza düşüyor. Millet olmak, ümmet olmak bunu gerektirmiyor mu? İnsanız ya hu! İnsan olmak bunu gerektirmiyor mu?
Burası Müslüman bir toplum. İçinde iman kıpırtısı olan herkesi din kardeşimiz olarak görüyorum. Ayrıca aynı milletin parçasıyız ve dayanışma ruhumuzun diri olması gerekiyor.
Ama nedense iyilik niyetiyle oluşan dayanışma pek rağbet görmüyorken, kötülükler konusunda acayip şekilde organize olabiliyoruz. Çeteler, örgütler cirit atıyor. Kimse de “Allah’tan korkalım, bu yaptıklarımız insana yakışmaz, Allah bize gazab eder” demiyor!
Zaten toplumu ihya etme niyetindeki insanların hiçbir itibarı yok. Adeta bu tip insanlar kendileri çalıp kendileri oynuyor! Örneğin hocalar; vaazlarda, hutbelerde nasihatler ediyor ama “boş konuşuyorsun hoca” niyetiyle dinliyoruz.
Peki Bizi Ne Durduracak?
Durmayız! Zira dünyanın yalancı nimetleri bizi esir almış durumda. Sadece para kazanmayı hedefe koymuş ve bunun için her şeyi yapma potansiyeli olan çağımız insanına hudut koymak ne mümkün! Hedefe ulaşmak için bebek de öldürebiliyor, devletin malına da göz dikebiliyor!
Bu yaşadığımız olayları ne kadar kolay konuşuyoruz değil mi? Sıradan şeyler gibi. Film gibi. Bunların normalleşmesi de felaketimiz ama farkında değiliz!
Farkında olsak hep beraber morfin yemiş gibi uykuya dalar mıydık? Her şey gözümüzün önünde yaşandı. Yoğun bakımlarda dönen dolaplar hepimizin malumuydu ama nutkumuz tutulmuştu. Sağlık alanında yaşanan şeylere yorum dahi yapamayız zira! Gel derler geliriz, git derler gideriz. Her türlü azarı işitiriz gıkımız çıkmaz, çıkamaz! Bu alan kutsal ineğimizdir sorgulayamayız!
Sakın bu yazdıklarımdan acil servisleri basıp doktorları döven magandaları haklı çıkardığım sonucu çıkmasın. Onlara en ağır cezalar verilsin. Veya siyasi bir eleştiri derdinde de değilim. Devletimiz iyi niyetiyle her türlü imkanı önümüze sermiş, yeri geliyor dünyanın öbür ucundaki hasta vatandaşımız için uçak kaldırılıyor. Sorun insanlarda maalesef!
İsteğimiz herkesin insanca muamele görmesi. Normal bir vatandaş olarak hastaneye başvurmuş insana normal muamele yapılması, aşağılanmaması, yolunacak kaz gözüyle görülmemesi.
Herkesin Bildiği Gerçekler…
Bendeniz de herkes gibi sosyal hayatın içindeyim. Hastanelere işim düşüyor. Çok nadir de olsa özel hastaneye gitmek durumunda kalıyorum. Veya bu konuda mağduriyet yaşayan insanlardan duyduklarım oluyor. Gerçekten namusuyla hizmet veren özel hastane sayısı çok fazla değil. Eski Türkiye’de devlet hastaneleri civarında özel muayenehaneler vardı. Hastanedeki işinizi yürütebilmek için öncelikle oraya biraz para bayılmanız gerekiyordu. Bu aşamadan sonra işleriniz tıkır tıkır yürürdü, yoksa sürünürdünüz. Bu da para için insan sağlığıyla oynamaktır, bir nevi ahlaksızlıktır!
Geçmişteki sağlıkla alakalı yaşadığımız skandalları saymakla bitiremeyiz. Ama hiçbiri şu sıralar yaşadığımız gündemlere benzemedi. Kurmuş oldukları çarkın işlemesi için gerekirse bir bebeğin ölümüne göz yummak ne ile açıklanır bilemiyorum!
Bazı Sorular…
Yürekli bir savcımızın meseleyi sıkı takibi sonucu meseleyi öğrendik. Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlüğü bu konuda şikayet oluştuğu ilk günden itibaren gerekli aksiyonları almışlar ve emniyetle koordineli şekilde takip yapmışlar. Yani ilgili devlet birimlerince yürütülen bir soruşturma varmış. Peki bu iş, basına yansımamış olsaydı sonuç nereye evrilirdi bunu da merak ediyorum! Geçtiğimiz yıllarda bu hastanelerde başkaca ne gibi usulsüzlükler oldu, bu cani ruhlu insanlar kaç insanımızın sağlığıyla oynadılar? Kurdukları bu düzenekle devletimizi ne kadar dolandırdılar? Bu namussuzluğa bulaşmış başka hastaneler de var mıdır? Şüphesiz sorulacak çok soru var ve soruluyor. Bazen bu tip şeylerin gündem olması isabet oluyor.
Rasulüllah (SAV) Efendimiz “Küçük görülen günahlardan sakının! Çünkü onlar bir kimsede birikir de neticede onu helâk ederler.” buyurmuştur.
Bazı işler de buna benzer. Küçük yanlışların üstünü kapatalım derken bunlar büyük yanlışlara dönüşebiliyor. Kamu hizmeti icra ederken de küçük yanlışlardan uzak durmalı. Burada da aynı şey geçerlidir. Yanlışın küçüğü büyüğü olmaz!
Geçen akşam bir haber kanalında sunucu konunun ayrıntılarını anlatan gazeteci hanımefendiye; “bu insanlar birbirlerini nasıl bulmuşlar” şeklindeki soruya gazeteci hanım; “merak etmeyin herkes kendini belli eder” şeklinde bir cevap verdi. Bence de kötülüğe ve yanlışa meyilli insanlar kendini belli ediyor. Gözü doymayan, her türlü fırıldağa müsait tiplerin itibar görüp yetki almamasını diliyoruz. Bu işlerin kesin çözümü de ağır cezaların uygulanması ve Allah korkusunun kalplere yerleşmesidir.
Son söz, özel hastanelerde dönen dolapları biraz kulağı delik herkes biliyor. Biraz araştırmayla; devleti ve vatandaşları normal doğum yerine sezaryen doğum yöntemiyle, çocuk veya genel yoğun bakım yöntemiyle, tahlil ve tetkikler yöntemiyle dolandıranlar bariz şekilde ortaya çıkacaklardır. Her birinin kabul edilen oranları var ve bu oranların dışında mı değil mi kolaylıkla tespit edilebilir. Bu tip hastaneler biraz araştırmayla ortaya çıkabilir. Biz devlete güven duygusunun zedelenmemesini diliyoruz. Hazır fırsat eldeyken bu alanda ne kadar pislik varsa ortaya dökülmesini diliyoruz. Sağlık sektörünün bu açıdan baştan sona ele alınmasını istiyoruz. Bunu da yirmi yıllık olağanüstü güzel kazanımların gölgelenmemesi adına istiyoruz. Özetle suça bulaşmış kişi veya kurum kim varsa hepsinin yaptıklarının hesabını vermesini istiyoruz, vesselam…