fatih ünlü kpk

Fatih ÜNLÜ – 22 Ekim 2024

 

FETÖ lideri Fethullah Gülen öldü.

“Ya İslam’la yükselir, ya inkarla çürürsün. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.” diyor Üstad Necip Fazıl Kısakürek.

İnkardan daha da aşağısı nifaktır, münafıklıktır. Münafık olmadığı gibi görünür ve insanları kandırır. Yine de bazen içi dışına vurur ama sonra hemen sahte örtüsüne tekrar çekilir.

Ne kadar dikkatli de olsalar, münafıklar birçok açıdan kendilerini  belli ederler. Çünkü Allah kullarının kandırılmasından asla razı olmaz.

Gülen de 15 Temmuz’dan sonraki bir videosunda şöyle demişti:

“Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar.”

Bu sadece bir örnek. FETÖ liderinin bunun gibi bir kısmı gizlenmiş, bir  kısmı açık birçok beyanı ve ahvali var.

FETÖ liderinin bu asılsız ve tehlikeli sözleri ne maksatla söylediği çok açık. Bilmemesi  de mümkün değil ki Haçlılar Müslümanların yanı sıra kendi Dinlerinden olanlara bile öyle bir ilişmişler, öyle zulümler etmişler ki!..

Kafasındaki sapkın senaryoda da, Haçlılar FETÖ’ye belki bir süre belki tümden ilişmeyeceklerdi ama Müslümanlara, onların ibadet yerlerine, kurumlarına ve diğer masumlara öyle bir ilişirlerdi ki Allah korusun.

Pekala Haçlılara ve birçok beyanında görüldüğü üzere Yahudilerden bir zümreye  bu kadar muhabbet eden bir insan nasıl oldu da milyonlarca Müslüman’ın hayatını etkileyecek bir konuma yükseldi?

Bu da aslında çok ustaca bir kurgu ve kandırmacadan kaynaklanıyordu. FETÖ o dönem (1950’li- 60’lı yıllarda) başta Risale-i Nur, İskenderpaşa gibi yükselen sahih İslami cemaatlerin ve  Üstad Necip Fazıl gibi entelektüellerin yaptıkları kıymetli İslami faaliyetlerinin önünü kesmek ve sahte bir yapıyla o enerjiyi istenilen kanala aktarmak için ortaya çıkarıldı ve yavaş yavaş büyütüldü. FETÖ özellikle 12 Eylül’den sonra hızla büyüdü.

1940’lı ve 50’li yıllarda Ankara’da 18 yıl valilik yapan Nevzat Tandoğan “Bu ülkeye komünizm gelecekse de biz getiririz.” demişti. Burada Tandoğan’la ilgili kısa bir parantez açalım. Nevzat Tandoğan görevi süresince birçok üstenci ve jakoben uygulamaya imza atmış bir vali. Tandoğan’ı kıyafetinden dolayı Üstad Bediüzzaman hazretlerine müdahale etmeye çalıştığını biliyoruz.

2012 yılında Tandoğan Meydanı’nın isminin değiştirilmesi için önerge veren dönemin Ankara Belediye Meclisi Bağımsız Üyesi Hüseyin Günay da şunu aktarıyor. Nevzat Tandoğan, Aşık Veysel’i de kılık ve kıyafetinin uygun olmadığı gerekçesi ile Ankara’nın girişinde bekletmiş ve Ankara’ya almamış bir vali.  Aşık Veysel’in kıyafetiyle bir valinin ne derdi olabilirdi ki ama olmuş.

İşte 1950’li, 1960’lı yıllarda yükselen İslami akımlara karşı da bu baskıcı Nevzat Tandoğan’ın yukarıda arz ettiğimiz çarpık fikrinin bir benzeri, bir uyarlaması kullanılmış. Şöyle ki:

O dönem halkımızın, özellikle de gençlerin çok teveccüh ettiği İslami akımlar tabii mecrasında büyük olumlu değişimlere sebep olabilir diye “İslam olacaksa da bizim istediğimiz gibi olmalı” diye düşünen İslam karşıtı bazı çevreler benzer bir mantığı kullanarak FETÖ’nün tohumlarını atmışlar ve bu meşum işi başlatmışlar.

FETÖ liderinin o dönem kimlerle, hangi “elit” kesimlerle görüştüğüne dair çok detaylı bilgiler bize bu işin içinde kimlerin olabileceğine dair ciddi ipuçları veriyor. Sonra bu sapkın proje tutunca, başta CIA ve MOSSAD gibi istihbarat örgütleri de işe iyice el atmışlar ve temel yapıları ele geçirmişler.

Bazı olaylar derinlemesine incelenip üzerinde tefekkür edildiğinde, dünyayı yönlendirme kabiliyeti  olan çevrelerin kullandıkları bazı stratejiler daha aşikare, daha açık anlaşılıyor.

Dünya yönetiminde çok etkili olan bu çevreler, çoğunlukla perde ardındadırlar ve  azınlık olduklarından dolayı hem kendilerini güvende hissetmedikleri için hem de insanlığın geleceğini istedikleri yönde dizayn edebilmek için sürekli bir organizasyon ve uğraş içindedirler. Muhalif akımları boşa  çıkarmak ve milleti birbiriyle uğraştırmak ve kırdırmak da bunların yöntemleri arasındadır.

Bunun için de “Fareli Köyün Kavalcısı” hikayesindeki gibi ince stratejileri çok kullanırlar. O hikayede, köyü işgal eden fareleri güzel kaval sesiyle bir araya toplayan çalgıcı, sonradan bu fareleri suya götürüp orada boğulmalarını sağlamıştır. Hikayedeki fareler kimsenin istemeyeceği bir şey ama bu çevreler genellikle insanlık için güzel bir potansiyel barındıran alanları ve yapıları hedeflerler. Onlar için önemli olan sahih yapıların güçlenip  sonradan kendi hükümranlıklarına bir tehlike oluşturmamasıdır.

Bu çevreler hedefe koydukları alanlarda sahte bir ses oluştururlar, sahte yapılar kurarlar  ve bunları usulünce desteklerler. İnsanlar zamanla disiplinli yapılar altında bu “ses” etrafında toplanırlar. Sonra da o yapılar tepeden yönlendirir ve istedikleri işleri yapacak kıvama getirilir. Burada pürüzler de çıkabilir ama bunlar istikameti pek değiştiremezler.

Bu noktada stratejileri fareli köy hikayesinden ayrışır, o sahte “ses” etrafında kurdukları yapının devamını isterler.  Ama netice yine hikayedeki gibi ölümdür, bu kez söz konusu olan manevi yıkım ve manevi ölümdür.

Bu cümleden, benzer bir mantığa dayandıkları için bazı evanjelist yapılar, Moon tarikatı, FETÖ vs. gibi örgütler birçok açıdan birbirlerine benzerler. FETÖ örneğinde  de, birçok insanın makul görebileceği bir vitrin ve vitrinin arkasında bambaşka gizli yapılar vardır. Özellikle gizli alandakiler için gizli kalmak ve kalamazsa da, olduğu gibi görünmemek esastır. Bu şablon, bundan 10 yıl öncesine kadar böyle devam etmiş ama sıkışınca FETÖ’nün darbeci yönü gizliden açığa çıkmıştır.

FETÖ’nün Türkiye’ye, Milletimize ve İslami hareketlere vurduğu darbelerin hesabını yapabilmek hayli zor. Nesillerin heba olması, diğer sahih ve potansiyeli olan yapılara darbe vurulması, soru çalma, adam kayırma ve komplo gibi İslam’la taban taban zıt ve insanlık dışı yöntemlerle güvenin zayi olması… Liste uzayıp gidebilir.

Bu yapılarda çarpıtılmış bir inanç ve tepe yapısı yani karar alıcılar çok önemlidir. Dolayısıyla bu yapılarda oluşturulan yanlış zihin yapısının düzeltilmesi ve etrafta toplananlardan önce asıl yönlendiren militan kadronun hedeflenmesi önemlidir.

Kıymetli bir  arkadaşım, liderleri Hasan bin Sabbah’ın ölümünden çok sonra da faaliyetlerine devam eden Haşhaşilerin asıl İmam Gazali’nin onların yanlış inançlarını çürüten bir eser kaleme aldığında fikren bitmeye başladıklarını söylemişti.

Biliyorsunuz sonradan da, Haşhaşilerin merkezi olan Alamut kalesi 1256 yılında Hülagu zamanında  Çin’li mühendisler tarafından dağın altındaki boşluklara petrol ve barut doldurulması ve bunların patlatılmasıyla çökmüştü.

Zaten batıl olan her şey neticede madden ve manen çökmeye, yıkılmaya mahkumdur.

İsra Suresinin 81. Ayet-i Kerimesinde mealen buyurulur:

“Hak geldi ve batıl yok olup gitti. Zaten batıl yok olmaya mahkumdur.”

Ayet-i Kerime’nin anlamından çıkaracağımız bir ders te şudur: Önemli olan hakkın ve doğru olanın gelebilmesidir… Çünkü ancak hak gelince, batıl gider.

Allah’a emanet olun.

===

* Üstad Necip Fazıl Kısakürek