Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 22 Ekim 2024
21 Ekim 2024 sabahı TV kanallarının flaş haberi, bir zamanların “Gülen Cemaati Lideri” iken, 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de darbe girişiminde bulunduktan sonra “FETÖ elebaşısı” olarak nitelenen Fethullah Gülen’in öldüğü üzerineydi. Bugün FETÖ ve geleceği üzerinde duruldu.
Gülen Cemaatinden “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) Elebaşılığına Uzanan Yol
1980’li yıllardan itibaren kasetleriyle Türkiye’de propagandası yapılan Gülen Cemaati liderinin değişik ibadet şekli müritleri tarafından huşu içerisinde kabullenilip neredeyse “Nebi” gibi görülüyordu. İslamiyet’te “Allah ile kul arasında hiçbir kişinin bulunmayacağını” bilenler tarafından ise anlam verilemeyen Gülen, “Salya sümük ağlayarak ibadet eden kişi?” idi.
1999’da ABD’ye geçen Gülen, özellikle “iktidar ortağı” olduğu Ak Parti’nin ilk iki dönemlik iktidarı sırasında dönemin yöneticileri tarafından Türkiye’ye defalarca davet edildiği halde gelmedi. Gelmediği gibi özellikle Yargı, Milli Eğitim, MİT, Emniyet ve TSK ağırlıklı olarak devlet sistemi içerisinde bir ağ ördü. Kendi işadamları derneğini kurdu. Bir zamanlar en yetenekli öğrencilerin devam ettiği dershanelerde, kendi öğrenci yurtları vasıtasıyla üniversitelerden, yatılı okullarda müritleri haline gelen öğretmen/idareciler vasıtasıyla lise ve muadili okullardan yeni müritler devşirdi. Askeri okullara girerek geleceğin komutanlarının da cemaatçi olması için her türlü hileye (müritlere sınav sorularının verilmesi, personel dairelerine sızarak sicillerle oynama, atamalarda kollama vb) başvuruldu. FB’ye kumpas kurdu.
PKK terör örgütüyle “Açılım” ve ardından “Çözüm Süreci” gibi, terörün çözümüne değil, gelişmesine yol açan önerilerini, o dönemde “gaflet” içindeki iktidar ortağına kabul ettirdi.
Soğuk savaş sonrası yeni dünya düzeninde ABD’nin giderek artan baskıcı hegemonyasına karşı çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en güzide komutan ve subaylarını “Ergenekon, Balyoz vb” çakma davalarla elimine ederek, kendi müritleri için TSK’nin komuta makamlarını hazırladı. Düzmece davalarla suçlanan subaylar, masumiyetinden emin şekilde savcılığa gittiğinde FETÖ’nün savcıları tarafından tutuklanıp, savunmaları hiçe sayılarak mahkum edildiler.
Cemaat, 2011 Genel Seçimleri öncesinde önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı, ardından da MHP’nin 9’u genel başkan yardımcısı 10 kişinin kasetlerini sergilediler. Kişisel hayatın gizliliğine aykırı bu kaset rezaleti her nedense dönemin iktidarı tarafından araştırılmak yerine farklı bir yol izlendi. Ancak FETÖ, “Frankeştayn’ın yarattığı” canavar gibi sınır tanımayarak, 2012 yılı ilk aylarından itibaren kendisini iktidara taşıyan ortağı ile anlaşmakta sorun başlayınca dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedef aldılar. Bu olayla durumu kavramaya başlayan yönetim, MİT için özel yasa çıkartarak önlem aldı.
AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 17-25 Aralık 2013 olaylarını yaşatan cemaat, 15 Temmuz 2016’da TSK’deki mevcut komutan ve müritleri vasıtasıyla darbe yaparak yönetimi ele geçirmek istediler. O döneme kadar cemaatin bankasına, medyasına, okul, üniversite ve firmalarına dokunmayan Ak Parti iktidarı bu olayla gaflet uykusundan uyanabildi. Bir süre sonra 22 Temmuz 2016’da başlatılan “Hendek Savaşları” sırasında “Çözüm Süreci” ile PKK terörünün ne kadar geliştiğini anlaşılabildi. Ama FETÖ’cüler hala devlette devam ediyorlar.
FETÖ Elebaşısı Nereye Gömülmeli?
Gülen ölünce, “İzmir’e gömülme” vasiyeti hatırlatıldı. Dileriz ki Türkiye yeni bir gaflete düşmez. Defalarca istenen Gülen’in dirisini vermeyen ABD, muhtemeldir ki cesedini vermek isteyecektir. Bu devlet ve millet düşmanının mezarı da büyük bir tehlikedir. Zamanla FETÖ örgütü küllenebilecek iken, Gülen’in Türkiye’de gömülmesi olayı FETÖ’nün propagandasına çanak tutabilecek ve FETÖ, ABD’nin maşası olmaya devam edecektir. Mezarı müritleri tarafından “anıt mezar” haline getirilmek istenecek, oy kaygısıyla buna da izin verilebilecektir.
FETÖ’yle işi biten ABD’nin mevcut diğer cemaatleri de “maşa” olarak kullanılabileceği unutulmamalı ve devlette cemaat yuvalanması, FETÖ hatırlanarak alınarak önlenmelidir.
Sonuç olarak bugün “yandaş” olan cemaat, yarın düşmanlaşabiliyor. Siz ne dersiniz?