fatih ünlü kpk

Fatih ÜNLÜ – 21 Ekim 2024

 

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sebastian Fischer, bir basın toplantısında “İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığına dair hiçbir emare görmüyoruz.” ifadesini kullanmış.

Bunu da basında yer alan Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un İsrail’e silah satışına engel olduğu ve silahların soykırımda kullanılmayacağı hususunda İsrail’den teminat istediği  iddiaları üzerine yapmış. “Biz İsrail’in soykırım yaptığına dair bir kanıt, bir emare görmüyoruz ki silah satışına engel olalım.” demek istiyor herhalde.

Orada olsaydım, Fischer’e şöyle bir soru sormak isterdim:

Sayın Sözcü, şimdi güvenli koşullarda yaşayan bir Alman değil de Gazze’de daracık bir bölgede başının üzerine son bir senede yüz bin ton (yüz milyon kilo) civarında bomba yağmış, yaşadığı yerler virane olmuş, ailesinin, akrabalarının çoğu katledilmiş ve aç, susuz ve çaresiz kalmış bir Filistinli olduğunuzu düşünün. Orada da aynı şeyi söyleyebilir miydiniz?

Koruyamadığınız, aç ve susuzluklarına çare bulamadığınız kalan çocuklarınızın acısını içinizde duyarken, ölülerinizi bile düzgün defnedemezken…

Sabilerden, masumlardan, sivillerden parçalanmış insan bedenleri gözünüzün önündeyken, karşınızda yapay zekayla sizdeki sivil zayiatını artırmaya çalışan muannit bir güç varken de aynı şeyi söyleyebilir miydiniz?..”

Bence asla söyleyemezdi ama şimdi söylüyor. Çünkü algısı başkasının yaşadığı acıları umursayabilecek bir kalibrede değil belki veya bu konjonktürde başka türlü konuşması çok zor.

İnsanın dualiteye itildiği ya da kendisinin belirli imkanlara kavuşmak için bunu gönüllü yaptığı dönemler geçmişte de çok olmuştur. Bunların kimisi Endülüs’te ölüm korkusuyla Hristiyanlığa geçen Moriskolar gibi insanın ruhunu acıtır. Kimisi de  araziye uymak, içeriden zarar vermek veya nimetlerden istifade edebilmek için olmadığı gibi görünen münafıklar ve murailer gibi insana olduğu gibi görünenlerin kıymetini hatırlatır.

Fakat modernitenin sebep olduğu dualite, ikilik – ikili ruh hali bence tarihte az bulunur cinstendir. Çünkü burada ilkin -ve asıl- bulunduğunuz ortamda sizden beklenen ruh halini içselleştirmeniz  istenir. İkinci olarak da, alacağınız tavrı içselleştiremediğiniz durumlarda bile, çoğu zaman gizli ya da  dolaylı olduğu için yokmuş gibi görünen baskı yöntemleriyle yine de isteneni yapmanız beklenir.

Fischer de kısmen ilk gruptan olabilir. Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü gibi önemli bir makama atanmış olan Fischer orada alması gerektiğini düşündüğü tavrı öyle abartmış ki yaptığı tuhaf yorumla -sahada yaptıkları soykırımı bilen- İsrail askerlerini bile güldürebilir.

Diğer yandan, gönderilecek silahların soykırımda kullanılmayacağına dair İsrail’den teminat istediği iddia edilen Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da -yine bir ikilik örneği olarak- birkaç gün önce Alman Parlamentosunda yaptığı  konuşmada İsrail’in katliamlarına şu sözlerle kılıf bulmaya çalışmış:

“Biz İsrail’in yanındayız. İsrail’in güvenliği Alman devlet doktrininin bir parçası. Uluslar arası insan hakları ve İsrail’in var olma hakkı birbiriyle ilişkili. Bu yüzden biz defaetle söyledik. Kendini savunma hakkı sadece  teröristlere saldırmak demek değildir, onları yok etme hakkı da vardır. Bundan dolayı şu ana kadar çok açık şekilde söyledim. Hamas teröristleri arkalarındayken, okullara, zor yerlere saklanıyorken zor bir meseleyle karşı karşıyayız.  (Ama biz onlardan korkmuyoruz, geri adım atmayacağız.) Bu yüzden Birleşmiş Milletler’de  açıkça söyledim. Sivil yerler eğer teröristler tarafından kullanılıyorsa, korunma hakkını kaybeder. Almanya bunun arkasında. Ve İsrail’in güvenliğini önemsiyoruz.”

Bu durumda ya yukarıda bahsedilen iddia doğru değil ya da doğruysa bile, Bakan Hanım sonradan çok ciddi bir baskı görmüş ki bu şekilde İsrail lehine geri adım atmış.

Onlara şunu sormak lazım:

İsrail’in elinde bombaladığı ve 40 bini aşkın masumu öldürdüğü yerlerden kendisine saldırıldığına dair hangi kanıt var? Oralardan kendisine hangi füzeler atılmış, hangi silahlar ateşlenmiş?

Sen zaten havadan gelip yüz bin ton (yüz milyon kilo) bombayla veya füzelerle hiç bir ayrım yapmadan küçücük bölgeleri durmadan tarumar ediyorsun. İnsanları evsiz, aç – susuz bırakıyorsun. Durmak bilmeyen bir hırsla öldürmeye devam ediyorsun. Ve sürekli insanları yerinden yurdundan edip topraklarına el koymaya çalışıyorsun… Gazze’den sonra Lübnan’a saldırıyorsun ve orada da sivilleri öldürüyorsun. Tüm bunların savunulabilecek bir yönü olabilir mi? Elbette olamaz.

Olamaz ama bazıları olur sanıyor. Nazi kafası da benzer şekilde çarpık bir mantık ve sapkın düşüncelerle Yahudiler dahil on milyonlarca insanın ölmesine sebep olmadılar mı? Kendince sahte gerekçeler oluşturman değil, mantığının mantık olması önemli.

Ve tüm bunlar Yüce Dinimiz İslam’ın tek bir masuma bile zarar verilmemesini öngören adalet-i mahza anlayışından ne kadar da uzak.

Allah iyilere fırsat versin, onların imkân ve tesirlerini artırsın.