Adem KILIÇ – 14 Ekim 2024
İsrail’in gasp ettiği topraklarda sözde “tarihi boyunca” yaşadığı; 1948’de gerçekleşen Arap-İsrail Savaşı, 1967’de gerçekleşen Altı Gün Savaşı, 1973’de gerçekleşen Yom Kippur Savaşı ve İsrail-Lübnan savaşlarından çıkarabileceği bir ders varsa o da; “düşmanlarının” tüm savaşlardan daha güçlü bir şekilde ortaya çıktığı gerçeğidir.
Tüm bu tecrübeler ışığında ve 7 Ekim’den sonra gelinen noktada; İsrail’in üçüncü bir Lübnan savaşından başarı ile çıkma şansı “tarihi boyunca” yaşadığı tüm bu savaşlardan daha azdır.
Zira tarih bize göstermektedir ki; savaş alanlarındaki başarı, ölü sayısına veya yıkım miktarına göre hesaplanmaz.
Hayatını kaybetmeden önceki son konuşmasında Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail’i güney Lübnan’ı işgal etmeye davet ederek, “hazırız” mesajı gönderdi. Bugün Nasrallah’ın bu mesaj ile aslında, İsrail’e net bir bir tuzak kurduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.
Eğer bu mesajın ardından İsrail bölgeyi işgal etmezse Hizbullah, İsrail’i caydırdığını iddia edecek ve İsrail’in 7 Ekim sonrası geride kalan 1 yıl içerisinde Hizbullah’a göre nispeten daha zayıf olan “Hamas’ı yok etme” hedefine ulaşamamasının dışında Hizbullah ile de yüzleşemediği ilan edecekti.
İşgal etmesi durumunda ise tuzakları hazırlamıştı.
Nitekim Hizbullah’ın yönetim kademesinden, grubun lideri Hasan Nasrallah da dahil olmak üzere 13 ismin öldürülmesine rağmen örgüt, dün gece 7 Ekim’den bu yana İsrail’e en büyük zararı vermeyi başardı.
İsrail’in hayali
Savaşın başlangıcından bu yana, World of Türkiye’de yazdığım tüm analizlerde, Netanyahu’nun asıl hedefinin savaşı bölgeye yaymak ve ABD’yi de içine çekecek şekilde bir savaş ortamı oluşturmak olduğunu belirttim.
İsrail işgal rejiminin Gazze’yi enkaza çevirmesi ve Netzarim ile Philadelphi koridorlarını oluşturması, Gazze Şeridi’ni coğrafi olarak parçalamak ve Gazze ile dış dünya arasındaki tüm bağlantıları keserek, iki devletli bir çözümü tamamen yok etmek için planlanan geniş çaplı bir projenin parçası olarak anlaşılmalıdır.
İsrail işgal rejiminin Lübnan’a yaptığı saldırılarda ise hedef, zaten son 2 yıldır Cumhurbaşkanını bile seçememiş bir ülkedeki siyasi boşluktan faydalanarak, sadece ABD, İsrail ve 3 AB ülkesi tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hizbullah’ın bulunduğu alanları işgal ederek, Lübnan’da Litani nehrine kadar topraklarını genişletmektir.
Nitekim İsrail’in dün; BM’nin 1701 sayılı kararına göre o bölgede bulunan barış güçlerine karşı düzenlediği saldırı da, hem İsrail’in bu niyetini, hem uluslararası hukuku tanımamasının yeni bir örneğini, hem de bu saldırıya rağmen BM’nin karşılık verememesi nedeniyle BM’nin beyin ölümünün gerçekleşmesinin net bir ilanıdır.
Ancak İsrail’in artık güvenlikten çok daha ciddi sorunları var. Meşruiyet, sürdürülebilirlik ve yaşayabilirlik.
Siyonist rüya hem İsrail hem de küresel düzen için büyük bir kabusa dönüşüyor.
Sonuç:
Gelinen noktada artık sadece İsrail için değil, ikinci dünya savaşı sonrası kurulan uluslararası düzen için de büyük resim artık karanlık.
İran ve vekilleri; Filistin, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’in siyasetini her şeye rağmen kontrol ediyor ve mevcut savaş, İsrail ne kadar yakıp yıkarsa yıksın onların varoluş sebebini daha da güçlendiriyor.
Tarihi belirleyen savaşlarda beklenen sonuç; bir tarafın savaşın trajik, yıkıcı olduğunu ve tekrarlanmaması gerektiğini öğrenmesi ve bu gerçekliğin onu barışa zorlanması yönündedir.
Ancak gelinen noktada; İsrail’in “sözde tarihinde” yaşadığı örnekler tekerrür ediyor. Ancak bu defa gelecek daha karanlık!
Teolojik Sapkınlıklar ve Küresel Düzenin Altın Yerleştirilen Dinamit!