Abdullah YILMAZ – 08 Ekim 2024
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.”
(Bakara, 154)
Takvimler 7 Ekim 2023 tarihini gösterdiği gün Kudüs Saati adıyla düzenlenen Sabah Namazı Buluşması için Güngören 15 Temmuz Parkı içindeki Metin Şar Camii’nde bir grup Müslüman ile bir araya gelmiştik.
Namaz ve Kur’an-ı Kerim tilavetinden sonra hocamız; Kudüs için, Mescid-i Aksa için, Doğru Türkistan için, Arakan için, kısacası tüm Müslümanlar için dualar etmiş, bizler de büyük bir coşkuyla Amin demiştik. Zira Mescid-i Aksa özgür değildi, saydığımız sayamadığımız birçok gönül coğrafyamızda Müslümanlara zulümler yapılıyor, feryatlar arşa ulaşıyordu.
Namaz bitiminde cami bahçesinde çaylarımız eşliğinde muhabbet halindeydik. O sıra WhatsApp gruplarından ve sosyal medya üzerinden Hamas tarafından paramotorlarla yapılan ilk operasyonun bilgileri paylaşılmaya başlanmıştı. Bizim için farklı bir tevafuktu. Dakikalar ve saatler geçtikçe olaya ilişkin detaylı bilgiler de gelmeye devam ediyor ve Ümmetin yüz akı bu topluluğun muzaffer olması tek dileğimizdi. İsrail’in karizması çiziliyordu. Üzerinden tam bir yıl geçmiş…
Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın ayrı bir önem taşımakta ve Kudüs’e sahip olanın tabir caizse dünyaya da sahip olduğunun bilincindeydik. Tıpkı Ayasofya gibi özgür olmalıydı ki, Müslümanların izzeti artsın bereketi tüm İslam alemini kuşatsın. Biz seferden ve istemekten sorumluyuz, neticeyi Rabbimiz CC. takdir buyuracak. O seferi Hamas’ın Kassam tugaylarına mensup mücahitler başlatmıştı. Gazaları mübarek olsun…
İlk anlarda ne olduğu konusunda pek bilgi ve kanaat sahibi olmayan ülkemizdeki medya kuruluşları, Hamas’ın bir terör eylemi gerçekleştirdiğini ve operasyonun sözde masum sivil halka yönelik olduğunu ifade ediyorlardı. Siyonizmin ne menem bir terör olduğundan bihaberler, yahut bildikleri halde İsrail dostu olmalarından dolayı böyle davranıyorlardı. Kuyruklarının, hatta bazılarının kimliklerinin oraya bağlı olduğunu da biz iyi biliyoruz!
Hamas Kuva-i Milliye Hareketidir…
Oluşturulmak istenen Hamas terör örgütüdür algısının başta Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, ana akım medyada söz sahibi olan ve kısa sürede bölgeye giden Mehmet Akif Ersoy ve yaptığı çalışmalarla takdir toplayan Adem Metan gibi gazetecilerin sayesinde bertaraf olduğunu düşünmekteyim. Tabii ki süreç içerisinde bazı mensuplarını şehit veren Anadolu Ajansı’nı da unutmamak gerekir.
Erdoğan, Hamas’ın bir Kuva-i Milliye hareketi olduğunu, kendilerine Hamas için terör örgütü ifadesi kullandırtılamayacağını ve Türkiye’nin Hamas’ın arkasında dimdik duran bir ülke olduğunu ilk andan itibaren her fırsatta vurguladı. Uluslararası arenada konuyu gündemde tutmak için yoğun çaba gösterdi.
Hamas yetkililerin ve Filistinlilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan son derece razı olduklarını başka bir şey yapmasa dahi bu duruşunun bile yeterli olduğunu düşündüklerini bizzat biliyorum. Bilmediğimiz birçok desteğin de sağlandığı konusunda gönül huzuru içerisindeyim.
Ancak süreç içerisinde bazı çevreler, bir taraftan şehit olan binlerce insanın durumundan dolayı acayip memnun haldeyken, diğer taraftan cambaza bak misali hükümeti ve hükümete yakın grupları hedef haline getirerek algı oluşturmayı başardılar.
Belki İsrail’e en büyük desteği veren en orayla en büyük ticareti yapan TÜSİAD üyeleri iken, bu konudaki duruşu gayet açık olan MÜSİAD’ın önünde İsrail ile ticaret yapılıyor diye uyduruk gruplarla eylemler organize edildi. Yani içerideki İsrail ve Siyonizm dostları da boş durmuyor bir şekilde tutumlarını ortaya koyuyorlardı.
Bu konu öyle provoke edildi ki, Ak Parti’nin yerel seçimlerde oy kaybına uğramasına bile neden oldu. Tarih bu süreçte Türkiye’nin ve Tayyip Erdoğan’ın aldığı sorumluluğu açıkça yazdığında nice insanın mahcup olacağını düşünüyorum.
Biz tarih boyunca her zaman mazlumun yanında, zalimin karşısında yer almış ve ümmet bilinciyle hareket etmiş bir milletiz. Bizim kodlarımızda her şeye rağmen bu bilinç bulunmaktadır. Öyle kasıtlı şekilde oluşturulmuş “Araplar bizi sattı” fitnelerine de kulak vermeyiz. Öte yandan biz, Filistin davasının bizim davamız olduğunu Kudüs’ü fethinden sonra edebinden dolayı şehre yürüyerek giren Hz. Ömer’den R.A biliyoruz. Kudüs Fatihi Selahattin Eyyubi’den biliyoruz. Yine, gün gelir mübarek beldelere zarar gelir endişesiyle Filistin topraklarının tapusunu kendi üzerine alan Sultan Abdülhamit Han’dan biliyoruz.
Müslümanlar nice ağır imtihanlara maruz kaldı kalıyor. Ama her defasında düştüğü yerden kalkarak İslam’ın hakimiyetini Allah’ın izniyle başardı. Biz özgürlük türkülerimizi söylemekten vazgeçmemekle mükellefiz. Sonuçta Allah ne takdir ettiyse boynumuz kıldan incedir. Kardan aydınlık bir sabah geleceğine inancımız tam. Allah belki bize, belki nesillerimize nasip edecek bunu.
Artık Uyduruk Kahramanlara İhtiyacımız Yok!
Bu süreç gerçek bir cihadın ne olduğunu bizlere ve çocuklarımıza kanlı ve canlı bir şekilde gösterdi. İmkansızlıklar içerisinde plan ve programla hareket ederek en büyüklere kafa tutulabileceğini gösterdi.
Heniyye gibi teslimiyet abidesi şehit liderleri gösterdi. Yahya Sinvar ve Ebu Ubeyde gibi İslam’ın vakarıyla kuşanmış nice karizma abidesi komutanları gösterdi. Ellerindeki tenekelerden, demir parçalarından yaptıkları aletlerle dünyanın en gelişmiş ordusuna korku yaşatılabileceğini gösterdi. Bizim gerçek kahramanlarımız varken artık Hollywood’un uyduruk kahramanlarına ihtiyacımız olmadığını da gösterdi.
Savaş devam ediyor ve genişliyor. Şimdi Gazze’deki işinin bittiğini düşünen katil İsrail, Lübnan’daki yerleşim yerlerine bomba yağdırmaya başladı. Tıpkı Gazze’de olduğu gibi Beyrut’u da yoğun şekilde bombalıyor.
Savaşın artık Anadolu topraklarına doğru yaklaştığını ve sonraki hedefin de biz olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde açıkladı. Arz-ı Mevud hayali peşindeki bu azgın ve lanetli topluluğun dokunulamaz ve yenilemez algısını yerle bir eden Kassam mücahitlerinin bıraktığı yerden biz devam ederiz, şehadet bizi de korkutmaz biiznillah.
Bütün Müslümanların yapılan çağrılara kulak verip, gücü nispetinde kendi üzerine düşeni yapması isteğimizdir. Bu bazen boykottur, bazen maddi yardımdır, bazen de fiilen harekete geçmektir.
Amerika’nın, İngiltere’nin veya İslam ile derdi olan ülkelerin bir nevi gayrı meşru çocuğu konumundaki gözü dönmüş ve lanetli topluluk, yüz yıldan beri aşama aşama gerçekleştirdiği işgali artık farklı bir boyuta taşıyarak tam bir yıldır tabir caizse en gelişmiş silahlarla taş üstünde taş bırakmayarak dünyanın gözü önünde katliam gerçekleştiriyor. Bu katliama öncülük eden, eline kan bulaşmış Gazze kasabı Netanyahu başta olma üzere kim varsa hesabını er geç verecek!
Şüphesiz bu konuda söylenecek çok şey var. Birkaç gündür çok not almıştım ama hepsini bir yazıya sığdırmak mümkün olmayacak. Aksa Tufanı’nın birinci yılındayız ve buradan alacağımız ibreti en üst düzeyde almalıyız.
En büyük imtihanı küçücük bir alana sıkışmış, evleri barkları üzerlerine yıkılmış ve çoluk çocuk genç ihtiyar binlerce şehit vermiş Gazzeli Müslümanlar veriyor bunu biliyoruz. Ancak bu süreçte biz de imtihan oluyoruz aslında. Yapabileceğimiz bir şey varken yapmamanın hesabına muhatap olacağız.
Bu katliamlar yaşanırken gözlerini ve kulaklarını kapatıp hatta İsrail’in yanında yer alan Müslüman ülke liderleri de hesap verecek! Batı ülkelerindeki vicdanlı insanların düzenlediği etkili eylemlerin yanında cılız tepkilerle olayı geçiştiren biz gibi Müslüman halklar da bu konuda sorumludurlar!
Son söz, Filistin davasına gönül vermiş ve bu uğurda şehit olmuş binlerce Müslüman kardeşimizi rahmetle yad ediyorum. İsrail’i ve ona destek olan tüm ülkeleri ve kişileri lanetliyorum. Savaş’ın en kısa zamanda Müslümanların lehine sonuçlanmasını ve İslam aleminin birlik beraberlik içinde olmasını diliyorum. Rabbimizden İsrail’e bu yaptıklarının hesabını bizim elimizle ödetmesini niyaz ediyorum. Lübnan’ın da bir Gazze’ye dönüşmemesi de duamızdır, vesselam…