reşit kemal as

Reşit Kemal AS – 05 Ekim 2024

 

İsrail, 1 yıldır Gazze’de sürdürdüğü katliamını sonlandırmayı düşünmezken, üstüne bir de Lübnan’a ve Suriye topraklarına saldırılar düzenledi. Hizbullah liderine suikast ile Orta Doğu’da yeni bir dönemi başlatan İsrail ve Gazze kasabı Netanyahu’nun asıl planı ne olabilir…

7 Ekim’deki zafiyetiyle dünya kamuoyunda saygınlığını büyük ölçüde yitiren Mossad, önce İran’da Haniye sonra Lübnan’da telsiz operasyonları ve son olarak Nasrallah suikastlarıyla adından yeniden söz ettirdi ve adeta “Ben buradayım” mesajı verdi.

Peki , “Ha bugün ha yarın duracak, gücü yetmeyecek” dediğimiz Netanyahu, bu ardı ardına gelen saldırılarla ne gibi hayallerin içine giriyor?

Aslında İsrail, hayaller üzerine kurulmuş bir ülke…

David-Ben Gurion’un 1940’larda vaat edilmiş topraklarla ilgili kurduğu hayallerin bir kısmı 1948’de resmiyet kazandı ve Filistin topraklarında bir İsrail Devleti kuruldu. ABD ve Sovyetler, kurulan bu devleti jet hızıyla tanıyarak dünyada resmiyet ve statü kazanmasına ön ayak oldu.

Devlet kurulur kurulmaz, Arap Birliği İsrail’e savaş açtı. Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kuvvetleri üç yönden saldırıya geçerek önemli ilerlemeler kaydettiler. Ancak İsrail’in planlı savunması üzerine savaş Araplar aleyhine dönüştü.

İsrail savaş sonunda Birleşmiş Milletler’in taksim planı ile elde ettiği %56’lık Filistin toprağını %78’e çıkardı.

İsrail güçlerinin saldırıları sonrası “Filistinli Araplar” geri dönecekleri sözünü alarak topraklarını terk etti ve ne yazık ki “Filistinli Mülteciler” oldular. 700 bin Filistinli, evlerini terk etmek zorunda kalarak komşu ülkelere veya Arapların yoğun olduğu bölgelere sığındılar.

Yurtlarını terk eden Filistinlilerden 250 bini Gazze’ye yerleştirildi. Savaş, 1949 yılında, İsrail’in Arap komşularıyla ateşkes anlaşmaları imzalamasıyla sona erdi. Filistinlilerin başka ülkelere göçü ve Yahudilerin Filistin’de gün geçtikçe artan nüfusu, demografik yapının bölgenin yerleşik halkı olan Araplar aleyhine dönüşmesine neden oldu ve bugüne kadar süregelen Filistinli mülteciler sorunu burada başladı.

Yine hatırlayacağınız üzere İsrail, Arap ülkeleriyle 1967 yılında girdiği Altı Gün Savaşları’nda sınırlarını iki buçuk kat genişletti. Mısır, Ürdün ve Suriye’den toprak alan İsrail, Doğu Kudüs, Golan Tepeleri, Gazze Şeridi ve Sina Çölü gibi kritik noktaları ele geçirdi.

Uzun süreli krizler sonucu ortaya çıkan bu savaşla Arap dünyasına gözdağı veren ve istediğini fazlasıyla elde eden İsrail’in hayali, “yeni bir toprak ve stratejik üstünlük kazanımı” olabilir diye düşünüyorum.

Bu katiller ordusu, Filistin saldırılarını Hamas’ı etkisizleştirmek, Lübnan saldırılarını da Hizbullah’ı etkisiz kılmak için gerçekleştirdiğini kendine kalkan etse de amaç artık gün gibi ortadadır.

Kurulduğu günden bu yana tüm kazanımlarını kan dökerek elde eden Siyonist İsrail, Orta Doğu’yu topyekün bir savaşa sokarak kan gölüne dönüştürmek istiyor. Bu pervasızlıkların en büyük dayanağı ise -her ne kadar desteğini azaltmış görünse de- yine ABD oldu!

ABD, İsrail ile olan birlikteliğini sürdürerek ve kim karşı bir hareket göstermek istese “İsrail’in arkasındayız” mesajı vererek, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek istiyor. İki ülkenin hedefi Lübnan ve Hizbullah üzerinden İran’ı oyuna çekip alt etmek…

Tüm bu oyunların ortasında, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’da Meclis açılışında yaptığı konuşmasında, “Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Suriye sınırından, Lübnan sınırı, karayoluyla 170 kilometredir ve Türkiye Lübnan’a arabayla sadece 2,5 saat uzaklıktadır. Antakya ile Gazze arası, Ankara ile Aydın arası kadardır. Yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanı başımızdadır” diyerek İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağını ifade etti.

Lübnan’a kara ve hava saldırıları, Suriye’ye zaman zaman hava saldırıları ve bölücü terör örgütleriyle yaptığı iş birliği ile “salça” olan İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye olabilir mi, bunu zaman gösterecek.

Ancak, İsrail böyle bir hataya kalkışırsa bedeline de katlanmak zorunda kalacaktır! Bundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.

Çünkü, her ne olursa olsun Ataları bin yıldır bu topraklara hükmetmiş Türkiye, bölgenin en güçlü, en köklü ve en önemli ülkesidir!