Çoğumuz beslenme, barınma, uyku gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamak ve kabul etmekte zorlanmayız. Lakin söz konusu olan duygusal ihtiyaçlarımız olduğunda bu durum değişebilir. Sıkça duyulan bir cümledir: Karnın tok, sırtın pek, daha ne istiyorsun?
Bu cümlenin işaret ettiği mesajı çokça duyarım terapi odasında. “Başımı sokacak bir evim var, gelirim var, ailem var, ben nankörlük yapıyorum” diyerek ruhunda biriken sıkıntıları anlatmaktan dolayı suçlar kişi kendisini. Oysa karnımızın nasıl doymaya ihtiyacı varsa ruhumuzun da doymaya ihtiyacı var.
Karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar bizden bir şeyler bekler. Biz bu istekleri duymazdan geldiğimizde sağlıklı düşünmek zorlaşır, gündelik işler gözümüzde büyür, içimizdeki yalnızlık ağırlaşır, açıklanamayan ağrılar baş gösterir.
Hayat eskisi gibi değildir artık…
Hepimizin bazı temel duygusal ihtiyaçları var. Psikoloji alanında yapılan birçok araştırma psikolojik sağlığımız için kritik öneme sahip birkaç temel duygusal ihtiyaç belirlemiş. Bunların bazılarını zikredecek olursak, ilk başa güvenlik ihtiyacımız yerleşir. Aşırı korkudan uzak bir alana hepimizin ihtiyacı vardır. Sürekli korku duyarak yaşamak psikolojik sağlığı tehdit eden temel faktörlerin başında gelir.
Güvenlik ihtiyacı konusunda çoğumuz hem fikir olsak da diğer bazı ihtiyaçlarımız o kadar kolay fark edilmez ve karşılanmaz. Örneğin, özerklik ihtiyacımız. Hayatımızda olup bitenler hakkında kontrolümüzün sınırları özerklik alanımızla ilgilidir. Sık sık işgal edilen bir alan olması nedeniyle de sürekli güncellemeye ihtiyaç duyarız bu alan söz konusu olduğunda.
Hepimiz hayatımızda olup bitenler üzerinde bir miktar kontrol sahibi olmak isteriz. Bu miktarın ne olacağı ise hem kaynaklarımızla hem de psikolojik dayanıklılığımızla yakından ilgilidir. Psikolojik dayanıklılığını geliştirme fırsatı bulan bireylerin sadece kontrol edebildiklerine odaklanma becerilerinin daha yüksek olduğu görülmüş.
Kontrol alanında kalabilmenin kolay olmadığını teslim etmek gerek. Zira hepimiz kendimizi zaman zaman geçmişte yaşadıklarımıza takılıp kalmış bulabiliyoruz. Böyle zamanlarda gördüğümüz ise sadece hatalar, başarısızlıklar, talihsizlikler ve keşkeler oluyor. Oysa yaşadıklarımız geçmişte kalsa bile zihnimiz hala geçmeyen acıların tesiriyle meşgul olabiliyor.
Geleceğe dönük varsayımlarımız da kontrol alanımıza odaklanmaktan bizi kolayca çıkarabiliyor.
Geleceğe dönük kaygılar nedeniyle yaşadığımız anı fark etmediğimiz vakitler olur. Böylesi zamanlarda henüz olmamış her şey için endişe duyarız. Her şeyi kontrol altında tutma çabası ise mümkün olmayan bir hedef olduğu için bir miktar olan kontrolümüzü de kaybetmemize neden olabilir. Böylesi imkânsız bir hedefin peşinde koşarken hem kaygı hem de stres düzeyi yükselir. Hem mevcut zamanımızın hakkını veremez hem de gelecek günler için ihtiyacımız olan enerjiyi kaybederiz.
Kontrol ihtiyacı, kontrol edemeyeceğimiz şeyler için kendimizi sorumlu hissettiğimizde sorunlar çıkmakta. Bu nedenle kontrol alanımızın sınırlarını tespit etmeyi denerken üçlü bir ayrım yapmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum.
İlk adım olarak sadece kendi kontrol alanımızda olan şeyleri netleştirmek ve sınırlı olan zaman ve enerjimizi bu alanı iyileştirmeye kullanmak uygun olabilir. Bu sayede çabamızı sorumlu olduğumuz ve değiştirebileceğimiz konulara ayırabiliriz.
Siz ne dersiniz? Yaşadıklarınızın ne kadarını sadece siz kontrol ediyorsunuz? Kontrol edemediklerinizden kendinizi ne kadar sorumlu hissediyorsunuz?
Çoğumuz beslenme, barınma, uyku gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamak ve kabul etmekte zorlanmayız. Lakin söz konusu olan duygusal ihtiyaçlarımız olduğunda bu durum değişebilir. Sıkça duyulan bir cümledir: Karnın tok, sırtın pek, daha ne istiyorsun?
Bu cümlenin işaret ettiği mesajı çokça duyarım terapi odasında. “Başımı sokacak bir evim var, gelirim var, ailem var, ben nankörlük yapıyorum” diyerek ruhunda biriken sıkıntıları anlatmaktan dolayı suçlar kişi kendisini. Oysa karnımızın nasıl doymaya ihtiyacı varsa ruhumuzun da doymaya ihtiyacı var.
Karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar bizden bir şeyler bekler. Biz bu istekleri duymazdan geldiğimizde sağlıklı düşünmek zorlaşır, gündelik işler gözümüzde büyür, içimizdeki yalnızlık ağırlaşır, açıklanamayan ağrılar baş gösterir.
Hayat eskisi gibi değildir artık…
Hepimizin bazı temel duygusal ihtiyaçları var. Psikoloji alanında yapılan birçok araştırma psikolojik sağlığımız için kritik öneme sahip birkaç temel duygusal ihtiyaç belirlemiş. Bunların bazılarını zikredecek olursak, ilk başa güvenlik ihtiyacımız yerleşir. Aşırı korkudan uzak bir alana hepimizin ihtiyacı vardır. Sürekli korku duyarak yaşamak psikolojik sağlığı tehdit eden temel faktörlerin başında gelir.
Güvenlik ihtiyacı konusunda çoğumuz hem fikir olsak da diğer bazı ihtiyaçlarımız o kadar kolay fark edilmez ve karşılanmaz. Örneğin, özerklik ihtiyacımız. Hayatımızda olup bitenler hakkında kontrolümüzün sınırları özerklik alanımızla ilgilidir. Sık sık işgal edilen bir alan olması nedeniyle de sürekli güncellemeye ihtiyaç duyarız bu alan söz konusu olduğunda.
Hepimiz hayatımızda olup bitenler üzerinde bir miktar kontrol sahibi olmak isteriz. Bu miktarın ne olacağı ise hem kaynaklarımızla hem de psikolojik dayanıklılığımızla yakından ilgilidir. Psikolojik dayanıklılığını geliştirme fırsatı bulan bireylerin sadece kontrol edebildiklerine odaklanma becerilerinin daha yüksek olduğu görülmüş.
Kontrol alanında kalabilmenin kolay olmadığını teslim etmek gerek. Zira hepimiz kendimizi zaman zaman geçmişte yaşadıklarımıza takılıp kalmış bulabiliyoruz. Böyle zamanlarda gördüğümüz ise sadece hatalar, başarısızlıklar, talihsizlikler ve keşkeler oluyor. Oysa yaşadıklarımız geçmişte kalsa bile zihnimiz hala geçmeyen acıların tesiriyle meşgul olabiliyor.
Geleceğe dönük varsayımlarımız da kontrol alanımıza odaklanmaktan bizi kolayca çıkarabiliyor.
Geleceğe dönük kaygılar nedeniyle yaşadığımız anı fark etmediğimiz vakitler olur. Böylesi zamanlarda henüz olmamış her şey için endişe duyarız. Her şeyi kontrol altında tutma çabası ise mümkün olmayan bir hedef olduğu için bir miktar olan kontrolümüzü de kaybetmemize neden olabilir. Böylesi imkânsız bir hedefin peşinde koşarken hem kaygı hem de stres düzeyi yükselir. Hem mevcut zamanımızın hakkını veremez hem de gelecek günler için ihtiyacımız olan enerjiyi kaybederiz.
Kontrol ihtiyacı, kontrol edemeyeceğimiz şeyler için kendimizi sorumlu hissettiğimizde sorunlar çıkmakta. Bu nedenle kontrol alanımızın sınırlarını tespit etmeyi denerken üçlü bir ayrım yapmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum.
İlk adım olarak sadece kendi kontrol alanımızda olan şeyleri netleştirmek ve sınırlı olan zaman ve enerjimizi bu alanı iyileştirmeye kullanmak uygun olabilir. Bu sayede çabamızı sorumlu olduğumuz ve değiştirebileceğimiz konulara ayırabiliriz.
Siz ne dersiniz? Yaşadıklarınızın ne kadarını sadece siz kontrol ediyorsunuz? Kontrol edemediklerinizden kendinizi ne kadar sorumlu hissediyorsunuz?
Çoğumuz beslenme, barınma, uyku gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamak ve kabul etmekte zorlanmayız. Lakin söz konusu olan duygusal ihtiyaçlarımız olduğunda bu durum değişebilir. Sıkça duyulan bir cümledir: Karnın tok, sırtın pek, daha ne istiyorsun?
Bu cümlenin işaret ettiği mesajı çokça duyarım terapi odasında. “Başımı sokacak bir evim var, gelirim var, ailem var, ben nankörlük yapıyorum” diyerek ruhunda biriken sıkıntıları anlatmaktan dolayı suçlar kişi kendisini. Oysa karnımızın nasıl doymaya ihtiyacı varsa ruhumuzun da doymaya ihtiyacı var.
Karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar bizden bir şeyler bekler. Biz bu istekleri duymazdan geldiğimizde sağlıklı düşünmek zorlaşır, gündelik işler gözümüzde büyür, içimizdeki yalnızlık ağırlaşır, açıklanamayan ağrılar baş gösterir.
Hayat eskisi gibi değildir artık…
Hepimizin bazı temel duygusal ihtiyaçları var. Psikoloji alanında yapılan birçok araştırma psikolojik sağlığımız için kritik öneme sahip birkaç temel duygusal ihtiyaç belirlemiş. Bunların bazılarını zikredecek olursak, ilk başa güvenlik ihtiyacımız yerleşir. Aşırı korkudan uzak bir alana hepimizin ihtiyacı vardır. Sürekli korku duyarak yaşamak psikolojik sağlığı tehdit eden temel faktörlerin başında gelir.
Güvenlik ihtiyacı konusunda çoğumuz hem fikir olsak da diğer bazı ihtiyaçlarımız o kadar kolay fark edilmez ve karşılanmaz. Örneğin, özerklik ihtiyacımız. Hayatımızda olup bitenler hakkında kontrolümüzün sınırları özerklik alanımızla ilgilidir. Sık sık işgal edilen bir alan olması nedeniyle de sürekli güncellemeye ihtiyaç duyarız bu alan söz konusu olduğunda.
Hepimiz hayatımızda olup bitenler üzerinde bir miktar kontrol sahibi olmak isteriz. Bu miktarın ne olacağı ise hem kaynaklarımızla hem de psikolojik dayanıklılığımızla yakından ilgilidir. Psikolojik dayanıklılığını geliştirme fırsatı bulan bireylerin sadece kontrol edebildiklerine odaklanma becerilerinin daha yüksek olduğu görülmüş.
Kontrol alanında kalabilmenin kolay olmadığını teslim etmek gerek. Zira hepimiz kendimizi zaman zaman geçmişte yaşadıklarımıza takılıp kalmış bulabiliyoruz. Böyle zamanlarda gördüğümüz ise sadece hatalar, başarısızlıklar, talihsizlikler ve keşkeler oluyor. Oysa yaşadıklarımız geçmişte kalsa bile zihnimiz hala geçmeyen acıların tesiriyle meşgul olabiliyor.
Geleceğe dönük varsayımlarımız da kontrol alanımıza odaklanmaktan bizi kolayca çıkarabiliyor.
Geleceğe dönük kaygılar nedeniyle yaşadığımız anı fark etmediğimiz vakitler olur. Böylesi zamanlarda henüz olmamış her şey için endişe duyarız. Her şeyi kontrol altında tutma çabası ise mümkün olmayan bir hedef olduğu için bir miktar olan kontrolümüzü de kaybetmemize neden olabilir. Böylesi imkânsız bir hedefin peşinde koşarken hem kaygı hem de stres düzeyi yükselir. Hem mevcut zamanımızın hakkını veremez hem de gelecek günler için ihtiyacımız olan enerjiyi kaybederiz.
Kontrol ihtiyacı, kontrol edemeyeceğimiz şeyler için kendimizi sorumlu hissettiğimizde sorunlar çıkmakta. Bu nedenle kontrol alanımızın sınırlarını tespit etmeyi denerken üçlü bir ayrım yapmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum.
İlk adım olarak sadece kendi kontrol alanımızda olan şeyleri netleştirmek ve sınırlı olan zaman ve enerjimizi bu alanı iyileştirmeye kullanmak uygun olabilir. Bu sayede çabamızı sorumlu olduğumuz ve değiştirebileceğimiz konulara ayırabiliriz.
Siz ne dersiniz? Yaşadıklarınızın ne kadarını sadece siz kontrol ediyorsunuz? Kontrol edemediklerinizden kendinizi ne kadar sorumlu hissediyorsunuz?