Hastane odasından yazıyorum bu satırları. Babamın sağlığına kavuşabilmesi için bir süredir İzmir Bayraklı Şehir Hastanesindeyiz. Mekanların ve yaşanan güçlüklerin insanın psikolojisini etkilememesi mümkün değil elbette. Bu etkileşimi hastane ortamını deneyimlemiş olanlarımız gayet iyi bilir. Hele ki, yatış gerektiren sağlık sorunları söz konusu olduğunda hem hastanın hem de refakatçilerinin psikolojik durumu bizlere kendimiz ve hayat hakkında çok şey anlatır.
Biz babamın yaşadıklarını ancak onun bizlere aktardığı kadar bilebiliyoruz. Ameliyattan çıktıktan sonra yoğun bakıma alınan babamla ilk ve çok kısa süren görüşmeyi kardeşim Talha yaptı. Babama moral vermeye çalışan kardeşim daha sonra benimle de paylaştı konuştuklarını. Babamın bu süreçte zihninden geçenleri anlatırken söyledikleri beni de derinden etkiledi.
Dünya, dünya diyerek başladığı cümlelerde kendisinden çok ardında kalacak olanlar için endişelendiğini görülüyordu. Ölüm ve kayıpla yüzleştiğimiz hastalık zamanlarında hayatımızdaki önceliklerin yer değiştirmesi sıkça gördüğümüz bir durumdur. Ölüm ve kayıp bize yaşamı tekrar sorgulatır. Bu sorgulamadan çıkaracağımız bilgelikler ise bundan sonra kalan ömrümüzü daha iyi ve anlamlı yaşamamıza yardımcı olabilir.
Ölmeden önce ölümü düşünmek sıkça tavsiye edilir. Ölüm fikri hayattakiler için vardır. Okunan selalar, yapılan cenazeler ve paylaşılan taziye dilekleri de hep halen hayatta olan kişilere bir şeyler öğretebilir. Ölmeden önce ölünüz tavsiyesi bana bir yanıyla beyhude geçmemiş bir ömür yaşamak için neler yapabileceğimize odaklanma fırsatı gibi gelir.
Hastanede geçirdiğim zaman dilimi içinde hastalarla sohbet etme fırsatım çok az oldu tedbir önlenmeleri nedeniyle. Lakin hasta yakınlarıyla sık sık sohbet ettik. Sohbetlerin açılış cümlesi de her zamankilerden farklıydı. Günaydın, selamün aleyküm ya da merhaba yerine “Geçmiş olsun” diyerek başladık sohbetlerimize. Yaşanan sıkıntı, acı ve endişelerin bir an önce geçmesini diledik.
Acı, keder ya da endişe içeren düşüncelerde kalmak kolay değildir. Cem Yılmaz’ın hasta ve hastanın refakatçisinden bahsettiği bir bölümü vardı gösterilerinden birinde. Cem Yılmaz hastanın yaşadığı ciddi operasyon ve hayati tehlikeye rağmen kendisini ziyarete gelenlerle sohbet ediş biçiminden bahsediyordu. Bahsi geçen teyzemiz sanki hastanede değilmiş ve onca badire atlatmamış gibi ziyaretçilerine trafik ve okul hayatı gibi gündelik hayata dair meselelerle ilgili sorular sorar. “İzahı olmayan şeylerin mizahı yapılabilir” dercesine bu bölüm bana insanın inkâr mekanizmasını çağrıştırır. Henüz hazır olmadığımız ya da hazır olmak için zamana ihtiyacımız olan durumlarda sık sık savunma mekanizmalarından olan inkâr mekanizmasına başvurduğumuz olur. Bir yanıyla taşıması güç gerçeklerle aniden ve hazırlıksız karşılaşmaktan korur bu yol bizi. Lakin uzun vadeli bir yöntem olarak kullanıldığında hem acı hem de tuhaf durumlar yaşatabilir.
Hastanedeyken hastalıktan ya da sağlıktan başka şeyler konuşma ihtiyacı hisseden bir hastayla empati yapma fırsatı da sunabilir Cem Yılmaz’ın gözlemi. Ben de bir hasta yakını olarak babamı merak eden herkese tekrar ve tekrar aynı şeyleri anlatmanın güçlüğünü deneyimledim.
Hele ki babamın onu merak eden herkese yaşadıkları bu kadar zorken ve henüz yeterince dinlenip iyileşmemişken deneyimlerini tekrar ve tekrar anlatmasının zorluğunu da hayal ettim. Bu yüzden babam neyi ve ne kadar anlatmak isterse onu dinledim, ona eşlik ettim ve ne zaman isterse yanında olduğumu bilmesini istediğimi ileterek ona destek olmaya çalıştım. Empati, ben olsam ne yaparım demekten ötede bir yerdedir ve zannımca, ben onun yaşadıklarını yaşamadım ve neler hissettiğini ve neler yapabileceğini bilemem ama yine de yanında olmayı deneyebilirim demektir. Siz ne dersiniz?
Hastane odasından yazıyorum bu satırları. Babamın sağlığına kavuşabilmesi için bir süredir İzmir Bayraklı Şehir Hastanesindeyiz. Mekanların ve yaşanan güçlüklerin insanın psikolojisini etkilememesi mümkün değil elbette. Bu etkileşimi hastane ortamını deneyimlemiş olanlarımız gayet iyi bilir. Hele ki, yatış gerektiren sağlık sorunları söz konusu olduğunda hem hastanın hem de refakatçilerinin psikolojik durumu bizlere kendimiz ve hayat hakkında çok şey anlatır.
Biz babamın yaşadıklarını ancak onun bizlere aktardığı kadar bilebiliyoruz. Ameliyattan çıktıktan sonra yoğun bakıma alınan babamla ilk ve çok kısa süren görüşmeyi kardeşim Talha yaptı. Babama moral vermeye çalışan kardeşim daha sonra benimle de paylaştı konuştuklarını. Babamın bu süreçte zihninden geçenleri anlatırken söyledikleri beni de derinden etkiledi.
Dünya, dünya diyerek başladığı cümlelerde kendisinden çok ardında kalacak olanlar için endişelendiğini görülüyordu. Ölüm ve kayıpla yüzleştiğimiz hastalık zamanlarında hayatımızdaki önceliklerin yer değiştirmesi sıkça gördüğümüz bir durumdur. Ölüm ve kayıp bize yaşamı tekrar sorgulatır. Bu sorgulamadan çıkaracağımız bilgelikler ise bundan sonra kalan ömrümüzü daha iyi ve anlamlı yaşamamıza yardımcı olabilir.
Ölmeden önce ölümü düşünmek sıkça tavsiye edilir. Ölüm fikri hayattakiler için vardır. Okunan selalar, yapılan cenazeler ve paylaşılan taziye dilekleri de hep halen hayatta olan kişilere bir şeyler öğretebilir. Ölmeden önce ölünüz tavsiyesi bana bir yanıyla beyhude geçmemiş bir ömür yaşamak için neler yapabileceğimize odaklanma fırsatı gibi gelir.
Hastanede geçirdiğim zaman dilimi içinde hastalarla sohbet etme fırsatım çok az oldu tedbir önlenmeleri nedeniyle. Lakin hasta yakınlarıyla sık sık sohbet ettik. Sohbetlerin açılış cümlesi de her zamankilerden farklıydı. Günaydın, selamün aleyküm ya da merhaba yerine “Geçmiş olsun” diyerek başladık sohbetlerimize. Yaşanan sıkıntı, acı ve endişelerin bir an önce geçmesini diledik.
Acı, keder ya da endişe içeren düşüncelerde kalmak kolay değildir. Cem Yılmaz’ın hasta ve hastanın refakatçisinden bahsettiği bir bölümü vardı gösterilerinden birinde. Cem Yılmaz hastanın yaşadığı ciddi operasyon ve hayati tehlikeye rağmen kendisini ziyarete gelenlerle sohbet ediş biçiminden bahsediyordu. Bahsi geçen teyzemiz sanki hastanede değilmiş ve onca badire atlatmamış gibi ziyaretçilerine trafik ve okul hayatı gibi gündelik hayata dair meselelerle ilgili sorular sorar. “İzahı olmayan şeylerin mizahı yapılabilir” dercesine bu bölüm bana insanın inkâr mekanizmasını çağrıştırır. Henüz hazır olmadığımız ya da hazır olmak için zamana ihtiyacımız olan durumlarda sık sık savunma mekanizmalarından olan inkâr mekanizmasına başvurduğumuz olur. Bir yanıyla taşıması güç gerçeklerle aniden ve hazırlıksız karşılaşmaktan korur bu yol bizi. Lakin uzun vadeli bir yöntem olarak kullanıldığında hem acı hem de tuhaf durumlar yaşatabilir.
Hastanedeyken hastalıktan ya da sağlıktan başka şeyler konuşma ihtiyacı hisseden bir hastayla empati yapma fırsatı da sunabilir Cem Yılmaz’ın gözlemi. Ben de bir hasta yakını olarak babamı merak eden herkese tekrar ve tekrar aynı şeyleri anlatmanın güçlüğünü deneyimledim.
Hele ki babamın onu merak eden herkese yaşadıkları bu kadar zorken ve henüz yeterince dinlenip iyileşmemişken deneyimlerini tekrar ve tekrar anlatmasının zorluğunu da hayal ettim. Bu yüzden babam neyi ve ne kadar anlatmak isterse onu dinledim, ona eşlik ettim ve ne zaman isterse yanında olduğumu bilmesini istediğimi ileterek ona destek olmaya çalıştım. Empati, ben olsam ne yaparım demekten ötede bir yerdedir ve zannımca, ben onun yaşadıklarını yaşamadım ve neler hissettiğini ve neler yapabileceğini bilemem ama yine de yanında olmayı deneyebilirim demektir. Siz ne dersiniz?
Hastane odasından yazıyorum bu satırları. Babamın sağlığına kavuşabilmesi için bir süredir İzmir Bayraklı Şehir Hastanesindeyiz. Mekanların ve yaşanan güçlüklerin insanın psikolojisini etkilememesi mümkün değil elbette. Bu etkileşimi hastane ortamını deneyimlemiş olanlarımız gayet iyi bilir. Hele ki, yatış gerektiren sağlık sorunları söz konusu olduğunda hem hastanın hem de refakatçilerinin psikolojik durumu bizlere kendimiz ve hayat hakkında çok şey anlatır.
Biz babamın yaşadıklarını ancak onun bizlere aktardığı kadar bilebiliyoruz. Ameliyattan çıktıktan sonra yoğun bakıma alınan babamla ilk ve çok kısa süren görüşmeyi kardeşim Talha yaptı. Babama moral vermeye çalışan kardeşim daha sonra benimle de paylaştı konuştuklarını. Babamın bu süreçte zihninden geçenleri anlatırken söyledikleri beni de derinden etkiledi.
Dünya, dünya diyerek başladığı cümlelerde kendisinden çok ardında kalacak olanlar için endişelendiğini görülüyordu. Ölüm ve kayıpla yüzleştiğimiz hastalık zamanlarında hayatımızdaki önceliklerin yer değiştirmesi sıkça gördüğümüz bir durumdur. Ölüm ve kayıp bize yaşamı tekrar sorgulatır. Bu sorgulamadan çıkaracağımız bilgelikler ise bundan sonra kalan ömrümüzü daha iyi ve anlamlı yaşamamıza yardımcı olabilir.
Ölmeden önce ölümü düşünmek sıkça tavsiye edilir. Ölüm fikri hayattakiler için vardır. Okunan selalar, yapılan cenazeler ve paylaşılan taziye dilekleri de hep halen hayatta olan kişilere bir şeyler öğretebilir. Ölmeden önce ölünüz tavsiyesi bana bir yanıyla beyhude geçmemiş bir ömür yaşamak için neler yapabileceğimize odaklanma fırsatı gibi gelir.
Hastanede geçirdiğim zaman dilimi içinde hastalarla sohbet etme fırsatım çok az oldu tedbir önlenmeleri nedeniyle. Lakin hasta yakınlarıyla sık sık sohbet ettik. Sohbetlerin açılış cümlesi de her zamankilerden farklıydı. Günaydın, selamün aleyküm ya da merhaba yerine “Geçmiş olsun” diyerek başladık sohbetlerimize. Yaşanan sıkıntı, acı ve endişelerin bir an önce geçmesini diledik.
Acı, keder ya da endişe içeren düşüncelerde kalmak kolay değildir. Cem Yılmaz’ın hasta ve hastanın refakatçisinden bahsettiği bir bölümü vardı gösterilerinden birinde. Cem Yılmaz hastanın yaşadığı ciddi operasyon ve hayati tehlikeye rağmen kendisini ziyarete gelenlerle sohbet ediş biçiminden bahsediyordu. Bahsi geçen teyzemiz sanki hastanede değilmiş ve onca badire atlatmamış gibi ziyaretçilerine trafik ve okul hayatı gibi gündelik hayata dair meselelerle ilgili sorular sorar. “İzahı olmayan şeylerin mizahı yapılabilir” dercesine bu bölüm bana insanın inkâr mekanizmasını çağrıştırır. Henüz hazır olmadığımız ya da hazır olmak için zamana ihtiyacımız olan durumlarda sık sık savunma mekanizmalarından olan inkâr mekanizmasına başvurduğumuz olur. Bir yanıyla taşıması güç gerçeklerle aniden ve hazırlıksız karşılaşmaktan korur bu yol bizi. Lakin uzun vadeli bir yöntem olarak kullanıldığında hem acı hem de tuhaf durumlar yaşatabilir.
Hastanedeyken hastalıktan ya da sağlıktan başka şeyler konuşma ihtiyacı hisseden bir hastayla empati yapma fırsatı da sunabilir Cem Yılmaz’ın gözlemi. Ben de bir hasta yakını olarak babamı merak eden herkese tekrar ve tekrar aynı şeyleri anlatmanın güçlüğünü deneyimledim.
Hele ki babamın onu merak eden herkese yaşadıkları bu kadar zorken ve henüz yeterince dinlenip iyileşmemişken deneyimlerini tekrar ve tekrar anlatmasının zorluğunu da hayal ettim. Bu yüzden babam neyi ve ne kadar anlatmak isterse onu dinledim, ona eşlik ettim ve ne zaman isterse yanında olduğumu bilmesini istediğimi ileterek ona destek olmaya çalıştım. Empati, ben olsam ne yaparım demekten ötede bir yerdedir ve zannımca, ben onun yaşadıklarını yaşamadım ve neler hissettiğini ve neler yapabileceğini bilemem ama yine de yanında olmayı deneyebilirim demektir. Siz ne dersiniz?