Pazar gecesi Merzifon’dan İstanbul’a döndüm. 7. Merzifon Kitap Fuarındaki konuklardan biri de bendim. Hem kendimizi arama yolculuğunu birlikte söyleşerek hem de Kendi Özünü Bil kitabını konuşarak güzel bir gün geçirdik Merzifonlu okurlarla. İstanbul havalimanına indiğimde ise ilk fark ettiğim camideki mahya oldu. “Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan” yazıyordu. İlerleyen günlerde de özellikle hem Ramazan ayının gelişi hem de seçim afişleri şehrin sokaklarında oldukça görünür oldu. Belediye seçimlerinde aday olan birçok siyasetçinin tanıtımlarında da “Hoş geldin Ey Şehr-i Ramazan” ifadelerine rastladıkça aklıma düştü şehir ve ramazan kelimeleri.
Arapça ‘da “şehr” kelimesi Türkçe ’ye ay kelimesiyle tercüme edilir. Şehr-i Ramazan ise Ramazan ayı anlamındaki Arapça bir tamlamadır. Ramazan ayı tüm Müslümanlar için kutlanılası bir aydır, bu kutlamanın gerekçesi ise Kuranı Kerimin bu ayda insanlara ulaşmaya başlamasından gelir. Kutlama ise oruç tutarak yani yemeden içme gibi temel insani ihtiyaçlarımızın belli saatlere ertelenmesi ile yapılır. Şehir hayatında kutlamaların çoğunu yeme içmeyle yapan bizler için dikkate değer bir nokta olabilir bu nüans. Bir kutlama biçimi olarak oruç tutmak. Her vakit elimizin altında olan birçok nimetle onlara el sürmeden ilişki kurmak. Vaktini beklemek. Bekleme becerimizin git gide azaldığı bu hız ve haz çağında kolay da bir şey değildir vaktini beklemek. Birçok derdimizin derinlerin de ise henüz vakti gelmemiş belki de hiç gelmeyecek de olan şeylere olan özlemimiz yatmaktadır. Vaktini beklemek için bazı şeyleri ertelemek. Erteleme kelimesi psikoloji dünyasında ve gündelik yaşamda suçlu bir kelime gibidir. Ertelemeyi bırakmanın birçok sırrını size söylemeyi vaat eden birçok kitap ve video bulabilirsiniz kolayca. Erteleme hayatımızda yapmamız gerektiğini düşünüp de yapmadığımız için kendimizi suçlu hissettiğimiz her eyleme giydirilebilir oldu bu günlerde. Halbuki, erteleme doğru yer ve zamanda kullanılabilse oldukça işlevsel olabilir hayatımızda.
Ertelemenin işlevsel faydalarından biri uzun vadeli planlarımız için kısa süreli hazları erteleyebilmektir. Hazlarımızı ya da karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarımızı hiç erteleyemediğimizde kolayca kendimizi bağımlılıklar içinde bulabiliyoruz. Mesela, canımız sıkıldığında hemen bir şeyler yemeyi erteleyebilsek belki de duygusal yemelerimiz azalacak ve yemekle yatıştırılmamış o ihtiyaca daha özenle bakabileceğiz. Öfkelendiğimizde hemen tepki göstermesek belki o öfkenin arkasındaki çaresizliği tanıyabileceğiz. Kaygı hissederken kendimizi bilgisayar oyunları ya da alışveriş gibi hızlıca dikkatlerimizi dağıtan alışkanlıklara yöneltmesek belki o kaygının bizden istediklerine kulak verebileceğiz. Sabır da bir yönüyle bana erteleme becerisi ile ilgili gelmiştir hep. Bazen doğru zaman için şimdi eyleme geçmeyi ertelemek. Doğru zaman için hazırlık yaparak karşılanmamış temel ihtiyacımızı hemen, hızlı ve geçici çözümlerle geçiştirmek yerine planlı ve sakin bir şekilde hazırda olmak. Bu yanıyla sabır bana pasif değil çok aktif bir beceri gibi gelir.
Pazar gecesi Merzifon’dan İstanbul’a döndüm. 7. Merzifon Kitap Fuarındaki konuklardan biri de bendim. Hem kendimizi arama yolculuğunu birlikte söyleşerek hem de Kendi Özünü Bil kitabını konuşarak güzel bir gün geçirdik Merzifonlu okurlarla. İstanbul havalimanına indiğimde ise ilk fark ettiğim camideki mahya oldu. “Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan” yazıyordu. İlerleyen günlerde de özellikle hem Ramazan ayının gelişi hem de seçim afişleri şehrin sokaklarında oldukça görünür oldu. Belediye seçimlerinde aday olan birçok siyasetçinin tanıtımlarında da “Hoş geldin Ey Şehr-i Ramazan” ifadelerine rastladıkça aklıma düştü şehir ve ramazan kelimeleri.
Arapça ‘da “şehr” kelimesi Türkçe ’ye ay kelimesiyle tercüme edilir. Şehr-i Ramazan ise Ramazan ayı anlamındaki Arapça bir tamlamadır. Ramazan ayı tüm Müslümanlar için kutlanılası bir aydır, bu kutlamanın gerekçesi ise Kuranı Kerimin bu ayda insanlara ulaşmaya başlamasından gelir. Kutlama ise oruç tutarak yani yemeden içme gibi temel insani ihtiyaçlarımızın belli saatlere ertelenmesi ile yapılır. Şehir hayatında kutlamaların çoğunu yeme içmeyle yapan bizler için dikkate değer bir nokta olabilir bu nüans. Bir kutlama biçimi olarak oruç tutmak. Her vakit elimizin altında olan birçok nimetle onlara el sürmeden ilişki kurmak. Vaktini beklemek. Bekleme becerimizin git gide azaldığı bu hız ve haz çağında kolay da bir şey değildir vaktini beklemek. Birçok derdimizin derinlerin de ise henüz vakti gelmemiş belki de hiç gelmeyecek de olan şeylere olan özlemimiz yatmaktadır. Vaktini beklemek için bazı şeyleri ertelemek. Erteleme kelimesi psikoloji dünyasında ve gündelik yaşamda suçlu bir kelime gibidir. Ertelemeyi bırakmanın birçok sırrını size söylemeyi vaat eden birçok kitap ve video bulabilirsiniz kolayca. Erteleme hayatımızda yapmamız gerektiğini düşünüp de yapmadığımız için kendimizi suçlu hissettiğimiz her eyleme giydirilebilir oldu bu günlerde. Halbuki, erteleme doğru yer ve zamanda kullanılabilse oldukça işlevsel olabilir hayatımızda.
Ertelemenin işlevsel faydalarından biri uzun vadeli planlarımız için kısa süreli hazları erteleyebilmektir. Hazlarımızı ya da karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarımızı hiç erteleyemediğimizde kolayca kendimizi bağımlılıklar içinde bulabiliyoruz. Mesela, canımız sıkıldığında hemen bir şeyler yemeyi erteleyebilsek belki de duygusal yemelerimiz azalacak ve yemekle yatıştırılmamış o ihtiyaca daha özenle bakabileceğiz. Öfkelendiğimizde hemen tepki göstermesek belki o öfkenin arkasındaki çaresizliği tanıyabileceğiz. Kaygı hissederken kendimizi bilgisayar oyunları ya da alışveriş gibi hızlıca dikkatlerimizi dağıtan alışkanlıklara yöneltmesek belki o kaygının bizden istediklerine kulak verebileceğiz. Sabır da bir yönüyle bana erteleme becerisi ile ilgili gelmiştir hep. Bazen doğru zaman için şimdi eyleme geçmeyi ertelemek. Doğru zaman için hazırlık yaparak karşılanmamış temel ihtiyacımızı hemen, hızlı ve geçici çözümlerle geçiştirmek yerine planlı ve sakin bir şekilde hazırda olmak. Bu yanıyla sabır bana pasif değil çok aktif bir beceri gibi gelir.