Hepimiz hayatta birçok zor durumla karşılaşıyoruz. Sevdiğimiz birinin kaybıyla mücadele etmekten tutun da ilişkilerimizde zorlu yokuşları tırmanmaya kadar. Siz de duymuş olabilirsiniz: Sevinçler paylaşıldıkça artarken üzüntüler paylaştıkça azalır. Bir yakınımız bizimle hüznünü paylaştığında ona yardım etmek isteriz ama bazen ne söyleyeceğimizi ya da ne yapacağımızı bilemeyiz. Çoğu zaman yanlış bir şey yapar ya da söyleriz endişesiyle öylece kalakalırız.
Yalnız değiliz. Araştırmalar da birçok insanın zor zamanlarda yakınlarına nasıl yardım edeceğini bilmediğini gösteriyor. Tavsiyeler ise o tavsiyeyi verenden başkasını da pek rahatlatmıyor. Bildiğimiz şu ki, yakınlarımıza destek vermek hem onlara hem bize iyi geliyor. Sosyal ilişkilerin bizler için çok iyileştirici bir yanı var. Sosyal bağları kuvvetli olan bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha sağlıklı oldukları biliniyor. Arkadaşlarımızdan ya da ailemizden aldığımız desteğin zor zamanlarda yaşadığımız strese karşı güçlü bir koruyucu işlevi var. Peki, ne yapabiliriz?
Aslında ilk kural zarar vermemektir. Bu yüzden ne yapacağımızdan çok ne yapmayacağımıza bakmak yararlı olabilir. Bazen yakınlarımızdan birinin yaşadığı sorunu dinlerken onun üzülmesi bizi de derinden üzeceği için üzüntüyü çabucak uzaklaştırmayı deneyebiliriz. Çaresizlik içinde olan birini hemen o duygudan çıkarmaya çalışmak yakınımızın yaşadığı duygunun yok sayılmış gibi hissetmesine neden olabilir. Çaresizlik hissederken üstüne bir de yalnızlık hissetmeye başlayabilir yakınımız. Zorlandığımız duyguları uzaklaştırmak yerine o duygulara alan açmak daha destekleyici bir tutum olacaktır. Yanımızdaki kişiyi anlamak için dinlemek, soruna ya da hemen çözüme odaklanmak yerine onun bizim için önemine odaklanmak iyi ilişkilerin temel dinamiklerinden biridir.
Hızlıca tavsiyelerde bulunmak da düştüğümüz tuzaklardan biridir. Talep edilmeden çözüm ve tavsiyelere odaklanmak empati yapmamızı güçleştirir. Empati yapmak “Ben olsam öyle hissetmezdim ya da şöyle yapardım” demek değildir. Empati yapmak yakınımızın ne hissettiğini dinlemek, doğru anlayıp anlamadığımızı teyit etmek ve ona neye ihtiyacı olduğunu sormaktır. Doğrudan sormak yakınımızın da ne hissettiğine daha yakından bakmasına yardımcı olur. Hiçbirimizin zihin okuma gücü yok. O nedenle diğer insanların duygularını sezmeye ya da tahmin etmeye çalışmak yerine soru sormak ve cevapları can kulağıyla dinlemek daha iyidir.
Yakınlarımızla iletişim kurarken söz söylemek aktif bir çaba olarak görülür. Oysa sağlıklı iletişimin bel kemiği olan dinleme kısmı hep edilgen algılanır. Can kulağıyla dinlemekle işitmek arasında çok fark vardır. Bu farklar çok aşikâr görünse de dikkatlerimizin sürekli telefonlarımızla bölündüğü ve sabrımızın git gide azaldığı zamanlarda bu farkları unutmak da bir o kadar kolay olabilir. Dinlemenin hakkını vermenin ilk yolu tüm dikkatimizi karşımızdaki kişiye yöneltmektir. İkinci adım ise sorular sormaktır. Yakınımızın neler hissettiğini ve sonrasında neler yapabileceğini sormak iyi bir yoldur. Böylece sorun yaşayan arkadaşımız kendi seçeneklerini tek tek dile getirebilir. Böylece yakınımız çaresizliğin verdiği hem kontrol kaybını telafi edebilir hem de seçimlerini daha net analiz etme fırsatı yakalayabilir.
Hepimiz hayatta birçok zor durumla karşılaşıyoruz. Sevdiğimiz birinin kaybıyla mücadele etmekten tutun da ilişkilerimizde zorlu yokuşları tırmanmaya kadar. Siz de duymuş olabilirsiniz: Sevinçler paylaşıldıkça artarken üzüntüler paylaştıkça azalır. Bir yakınımız bizimle hüznünü paylaştığında ona yardım etmek isteriz ama bazen ne söyleyeceğimizi ya da ne yapacağımızı bilemeyiz. Çoğu zaman yanlış bir şey yapar ya da söyleriz endişesiyle öylece kalakalırız.
Yalnız değiliz. Araştırmalar da birçok insanın zor zamanlarda yakınlarına nasıl yardım edeceğini bilmediğini gösteriyor. Tavsiyeler ise o tavsiyeyi verenden başkasını da pek rahatlatmıyor. Bildiğimiz şu ki, yakınlarımıza destek vermek hem onlara hem bize iyi geliyor. Sosyal ilişkilerin bizler için çok iyileştirici bir yanı var. Sosyal bağları kuvvetli olan bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha sağlıklı oldukları biliniyor. Arkadaşlarımızdan ya da ailemizden aldığımız desteğin zor zamanlarda yaşadığımız strese karşı güçlü bir koruyucu işlevi var. Peki, ne yapabiliriz?
Aslında ilk kural zarar vermemektir. Bu yüzden ne yapacağımızdan çok ne yapmayacağımıza bakmak yararlı olabilir. Bazen yakınlarımızdan birinin yaşadığı sorunu dinlerken onun üzülmesi bizi de derinden üzeceği için üzüntüyü çabucak uzaklaştırmayı deneyebiliriz. Çaresizlik içinde olan birini hemen o duygudan çıkarmaya çalışmak yakınımızın yaşadığı duygunun yok sayılmış gibi hissetmesine neden olabilir. Çaresizlik hissederken üstüne bir de yalnızlık hissetmeye başlayabilir yakınımız. Zorlandığımız duyguları uzaklaştırmak yerine o duygulara alan açmak daha destekleyici bir tutum olacaktır. Yanımızdaki kişiyi anlamak için dinlemek, soruna ya da hemen çözüme odaklanmak yerine onun bizim için önemine odaklanmak iyi ilişkilerin temel dinamiklerinden biridir.
Hızlıca tavsiyelerde bulunmak da düştüğümüz tuzaklardan biridir. Talep edilmeden çözüm ve tavsiyelere odaklanmak empati yapmamızı güçleştirir. Empati yapmak “Ben olsam öyle hissetmezdim ya da şöyle yapardım” demek değildir. Empati yapmak yakınımızın ne hissettiğini dinlemek, doğru anlayıp anlamadığımızı teyit etmek ve ona neye ihtiyacı olduğunu sormaktır. Doğrudan sormak yakınımızın da ne hissettiğine daha yakından bakmasına yardımcı olur. Hiçbirimizin zihin okuma gücü yok. O nedenle diğer insanların duygularını sezmeye ya da tahmin etmeye çalışmak yerine soru sormak ve cevapları can kulağıyla dinlemek daha iyidir.
Yakınlarımızla iletişim kurarken söz söylemek aktif bir çaba olarak görülür. Oysa sağlıklı iletişimin bel kemiği olan dinleme kısmı hep edilgen algılanır. Can kulağıyla dinlemekle işitmek arasında çok fark vardır. Bu farklar çok aşikâr görünse de dikkatlerimizin sürekli telefonlarımızla bölündüğü ve sabrımızın git gide azaldığı zamanlarda bu farkları unutmak da bir o kadar kolay olabilir. Dinlemenin hakkını vermenin ilk yolu tüm dikkatimizi karşımızdaki kişiye yöneltmektir. İkinci adım ise sorular sormaktır. Yakınımızın neler hissettiğini ve sonrasında neler yapabileceğini sormak iyi bir yoldur. Böylece sorun yaşayan arkadaşımız kendi seçeneklerini tek tek dile getirebilir. Böylece yakınımız çaresizliğin verdiği hem kontrol kaybını telafi edebilir hem de seçimlerini daha net analiz etme fırsatı yakalayabilir.
Hepimiz hayatta birçok zor durumla karşılaşıyoruz. Sevdiğimiz birinin kaybıyla mücadele etmekten tutun da ilişkilerimizde zorlu yokuşları tırmanmaya kadar. Siz de duymuş olabilirsiniz: Sevinçler paylaşıldıkça artarken üzüntüler paylaştıkça azalır. Bir yakınımız bizimle hüznünü paylaştığında ona yardım etmek isteriz ama bazen ne söyleyeceğimizi ya da ne yapacağımızı bilemeyiz. Çoğu zaman yanlış bir şey yapar ya da söyleriz endişesiyle öylece kalakalırız.
Yalnız değiliz. Araştırmalar da birçok insanın zor zamanlarda yakınlarına nasıl yardım edeceğini bilmediğini gösteriyor. Tavsiyeler ise o tavsiyeyi verenden başkasını da pek rahatlatmıyor. Bildiğimiz şu ki, yakınlarımıza destek vermek hem onlara hem bize iyi geliyor. Sosyal ilişkilerin bizler için çok iyileştirici bir yanı var. Sosyal bağları kuvvetli olan bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha sağlıklı oldukları biliniyor. Arkadaşlarımızdan ya da ailemizden aldığımız desteğin zor zamanlarda yaşadığımız strese karşı güçlü bir koruyucu işlevi var. Peki, ne yapabiliriz?
Aslında ilk kural zarar vermemektir. Bu yüzden ne yapacağımızdan çok ne yapmayacağımıza bakmak yararlı olabilir. Bazen yakınlarımızdan birinin yaşadığı sorunu dinlerken onun üzülmesi bizi de derinden üzeceği için üzüntüyü çabucak uzaklaştırmayı deneyebiliriz. Çaresizlik içinde olan birini hemen o duygudan çıkarmaya çalışmak yakınımızın yaşadığı duygunun yok sayılmış gibi hissetmesine neden olabilir. Çaresizlik hissederken üstüne bir de yalnızlık hissetmeye başlayabilir yakınımız. Zorlandığımız duyguları uzaklaştırmak yerine o duygulara alan açmak daha destekleyici bir tutum olacaktır. Yanımızdaki kişiyi anlamak için dinlemek, soruna ya da hemen çözüme odaklanmak yerine onun bizim için önemine odaklanmak iyi ilişkilerin temel dinamiklerinden biridir.
Hızlıca tavsiyelerde bulunmak da düştüğümüz tuzaklardan biridir. Talep edilmeden çözüm ve tavsiyelere odaklanmak empati yapmamızı güçleştirir. Empati yapmak “Ben olsam öyle hissetmezdim ya da şöyle yapardım” demek değildir. Empati yapmak yakınımızın ne hissettiğini dinlemek, doğru anlayıp anlamadığımızı teyit etmek ve ona neye ihtiyacı olduğunu sormaktır. Doğrudan sormak yakınımızın da ne hissettiğine daha yakından bakmasına yardımcı olur. Hiçbirimizin zihin okuma gücü yok. O nedenle diğer insanların duygularını sezmeye ya da tahmin etmeye çalışmak yerine soru sormak ve cevapları can kulağıyla dinlemek daha iyidir.
Yakınlarımızla iletişim kurarken söz söylemek aktif bir çaba olarak görülür. Oysa sağlıklı iletişimin bel kemiği olan dinleme kısmı hep edilgen algılanır. Can kulağıyla dinlemekle işitmek arasında çok fark vardır. Bu farklar çok aşikâr görünse de dikkatlerimizin sürekli telefonlarımızla bölündüğü ve sabrımızın git gide azaldığı zamanlarda bu farkları unutmak da bir o kadar kolay olabilir. Dinlemenin hakkını vermenin ilk yolu tüm dikkatimizi karşımızdaki kişiye yöneltmektir. İkinci adım ise sorular sormaktır. Yakınımızın neler hissettiğini ve sonrasında neler yapabileceğini sormak iyi bir yoldur. Böylece sorun yaşayan arkadaşımız kendi seçeneklerini tek tek dile getirebilir. Böylece yakınımız çaresizliğin verdiği hem kontrol kaybını telafi edebilir hem de seçimlerini daha net analiz etme fırsatı yakalayabilir.