Çıkış Yolu: Yerli ve Milli Ekonomi Modeli

haydar as

İlkokul yıllarımızda her yıl Aralık ayında diye hatırlıyorum, yerli malı haftası düzenlenirdi. “Yerli malı Türk’ün malı, her Türk onu kullanmalı” diye bir sloganımız bile vardı. Biz öğrenciler gücüne göre evlerimizde yemiş olarak ne varsa az veya çok, okula getirirdik. Fakat gelen yemişleri öğrencilerden daha çok öğretmenlerimiz mideye boca ederlerdi.

Övünmek gibi olmasın ama benim getirdiğim şire türleri (bastık, çekçek, kesme, sucuk) öğretmenler tarafından afiyetle tüketilirdi. Benim şireler ki birçok öğrenci tarafından getirilmesine rağmen “Asoğlu’nun şiresinden kaldı mı?” diyecek kadar çok beğenilirdi.

Bu şirenin yapımında ninem ve annemin rolü hiç tartışmasız bir numaradır. Bağ bozumu zamanı gidilen bağda üzümler toplanır, ezilerek suları çıkarılır, koca koca bakır kazanların altı yakılır ve boca edilen üzüm suyu kaynatılır, ‘nişe’ (nişasta) ilave edilerek kıvamına gelene kadar sürekli karıştırılıp mamul yapımına hazır hale gelirdi. Diğer tarafta daha önce toplanıp kurutulan fıstıklar kırılıp içi çıkarılıp imalata başlanılırdı.

Bu kısa anıdan sonra gelelim asıl konumuza;

Bugün sizlere “Yerli ve Milli Ekonomi Modeli”nden bahsetmek isterim.

Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak için bugüne kadar yazılıp çizilen makale, söyleşi ve akademik paylaşımları şöyle bir gözden geçireyim derken bir de ne göreyim! Karşıma annemin ailemiz için yapmış olduğu şire imalatı çıktı!

Bu yüzden sizleri kapitalist sistem, liberal ekonomi gibi kavramlardan uzak tutarak en basit şekliyle anlatmaya çalışacağım.

Anacığımın Yerli Ekonomi Planı

Meğerse anacığım, Yerli ve Milli Ekonomi Modeli’ni kendi ailesinde pek de güzel uyguluyormuş.

Sadece şire yapmıyordu annem… Köyden gelen buğdayla nişasta, bulgur, un gibi evin temel tüketim ürünlerini de kendi yapardı. Kurutmalıkları saymıyorum bile.

Her şey o kadar yerli ki; Bağ bizim, üzüm bizim, fıstık bizim, ceviz bizim, nişasta bizim, bulgur bizim, kazanları kaynatan odun bile bizim… Babama dışarıdan yirmi beş kuruş bile harcatmadan bu ürünleri imal ediyordu annem.

İlginizi çekebilir!  DEAŞ Afrika'da

Tek farkı bu ürünleri ticari amaçla üretmiyor olmasıydı.

Efendim, Yerli ve Milli Ekonomi Modeli en basit anlatımıyla;

Tamamen kendi öz kaynaklarımızı kullanarak insanlarımızın emeği ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını sağlayacak bir ekonomik modeldir. Az dış alım, bol dış satım!

Yani sizin de gördüğünüz gibi model, Annemin modeli!

Hatta annem gibi olan yüz binlerce Anadolu kadınının uyguladığı model…

Bu ilk deneme değil ancak yetersizlikler…

Milli model, Cumhuriyetin ilk yıllarında denenmiş fakat o yılların üretim sanayisinin yetersizliği dışa bağımlılığımızı engelleyemediği için sekteye uğramıştır.

Bugün geldiğimiz noktada; savunma sanayiindeki Yerli ve Milli kalkınmamız başta olmak üzere yine yerli ve milli olan TOGG otomobili, enerjide son yıllarda yapmış olduğumuz atılımlar, ihracatta kırmış olduğumuz rekor üstüne rekorlar ile bu model için ‘Hemen şimdi!’ demenin tam zamanı!

Cevheri, mücevher yapmak

Üstelik bunların hepsinin yanı sıra en büyük sermayemiz, yüzde 16’ya varan genç nüfusumuz ile bu modelin emek kısmında büyük bir potansiyele sahip olmaktır.

Bu modelde sahip olduğumuz EMEK-HAMMADDE-SERMAYE gücü ile içinde bulunduğumuz Türkiye Yüzyılı’na yakışır tam bağımsız Türkiye’yi şimdiden görebiliyorum.

Yapmamız gereken “CEVHER’İ MÜCEVHER YAPMAK”

El ele verip bu kalkınma hamlemizi gerçekleştirmek zorundayız. Çünkü başka Türkiye yok…

Yorumlar kapalı.

haydar as

İlkokul yıllarımızda her yıl Aralık ayında diye hatırlıyorum, yerli malı haftası düzenlenirdi. “Yerli malı Türk’ün malı, her Türk onu kullanmalı” diye bir sloganımız bile vardı. Biz öğrenciler gücüne göre evlerimizde yemiş olarak ne varsa az veya çok, okula getirirdik. Fakat gelen yemişleri öğrencilerden daha çok öğretmenlerimiz mideye boca ederlerdi.

Övünmek gibi olmasın ama benim getirdiğim şire türleri (bastık, çekçek, kesme, sucuk) öğretmenler tarafından afiyetle tüketilirdi. Benim şireler ki birçok öğrenci tarafından getirilmesine rağmen “Asoğlu’nun şiresinden kaldı mı?” diyecek kadar çok beğenilirdi.

Bu şirenin yapımında ninem ve annemin rolü hiç tartışmasız bir numaradır. Bağ bozumu zamanı gidilen bağda üzümler toplanır, ezilerek suları çıkarılır, koca koca bakır kazanların altı yakılır ve boca edilen üzüm suyu kaynatılır, ‘nişe’ (nişasta) ilave edilerek kıvamına gelene kadar sürekli karıştırılıp mamul yapımına hazır hale gelirdi. Diğer tarafta daha önce toplanıp kurutulan fıstıklar kırılıp içi çıkarılıp imalata başlanılırdı.

Bu kısa anıdan sonra gelelim asıl konumuza;

Bugün sizlere “Yerli ve Milli Ekonomi Modeli”nden bahsetmek isterim.

Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak için bugüne kadar yazılıp çizilen makale, söyleşi ve akademik paylaşımları şöyle bir gözden geçireyim derken bir de ne göreyim! Karşıma annemin ailemiz için yapmış olduğu şire imalatı çıktı!

Bu yüzden sizleri kapitalist sistem, liberal ekonomi gibi kavramlardan uzak tutarak en basit şekliyle anlatmaya çalışacağım.

Anacığımın Yerli Ekonomi Planı

Meğerse anacığım, Yerli ve Milli Ekonomi Modeli’ni kendi ailesinde pek de güzel uyguluyormuş.

Sadece şire yapmıyordu annem… Köyden gelen buğdayla nişasta, bulgur, un gibi evin temel tüketim ürünlerini de kendi yapardı. Kurutmalıkları saymıyorum bile.

Her şey o kadar yerli ki; Bağ bizim, üzüm bizim, fıstık bizim, ceviz bizim, nişasta bizim, bulgur bizim, kazanları kaynatan odun bile bizim… Babama dışarıdan yirmi beş kuruş bile harcatmadan bu ürünleri imal ediyordu annem.

İlginizi çekebilir!  Mevlevî Baykara Dede Neden Balıkçı Kör Ivan Oldu?

Tek farkı bu ürünleri ticari amaçla üretmiyor olmasıydı.

Efendim, Yerli ve Milli Ekonomi Modeli en basit anlatımıyla;

Tamamen kendi öz kaynaklarımızı kullanarak insanlarımızın emeği ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını sağlayacak bir ekonomik modeldir. Az dış alım, bol dış satım!

Yani sizin de gördüğünüz gibi model, Annemin modeli!

Hatta annem gibi olan yüz binlerce Anadolu kadınının uyguladığı model…

Bu ilk deneme değil ancak yetersizlikler…

Milli model, Cumhuriyetin ilk yıllarında denenmiş fakat o yılların üretim sanayisinin yetersizliği dışa bağımlılığımızı engelleyemediği için sekteye uğramıştır.

Bugün geldiğimiz noktada; savunma sanayiindeki Yerli ve Milli kalkınmamız başta olmak üzere yine yerli ve milli olan TOGG otomobili, enerjide son yıllarda yapmış olduğumuz atılımlar, ihracatta kırmış olduğumuz rekor üstüne rekorlar ile bu model için ‘Hemen şimdi!’ demenin tam zamanı!

Cevheri, mücevher yapmak

Üstelik bunların hepsinin yanı sıra en büyük sermayemiz, yüzde 16’ya varan genç nüfusumuz ile bu modelin emek kısmında büyük bir potansiyele sahip olmaktır.

Bu modelde sahip olduğumuz EMEK-HAMMADDE-SERMAYE gücü ile içinde bulunduğumuz Türkiye Yüzyılı’na yakışır tam bağımsız Türkiye’yi şimdiden görebiliyorum.

Yapmamız gereken “CEVHER’İ MÜCEVHER YAPMAK”

El ele verip bu kalkınma hamlemizi gerçekleştirmek zorundayız. Çünkü başka Türkiye yok…

Yorumlar kapalı.