Hacı Murat DİNÇER – 22 Şubat 2024
‘’Köpekler İstanbul’a Türklerle geldi. Köpekler giderse Türkler de gider’’ bir Bizans inanışıdır.
M.Ö. 9500’de, insanlık ilk kez bir köpeği evcilleştirerek, insan ve hayvan arasındaki yakın ilişkinin başlangıcını işaret etti. Ancak, bu ilişki zaman içinde çeşitli evrelerden geçti ve bazen hayvanlar acımasızca sömürüldü. Örneğin, 1957’de Layka adlı bir sokak köpeği, insanların uzay keşiflerinde kullanılan ilk canlı oldu. Ancak bu deney, birkaç saat sonra Layka’nın ölümüyle sonuçlandı.
1910’da, İstanbul Belediye Başkanı Suphi’nin aldığı tartışmalı bir karar sonucunda, yaklaşık 100.000 köpek katledildi. Bu olay, insanların hayvanlara karşı duyarsızlığını ve acımasızlığını gösteren karanlık bir örnektir.
M.Ö. 3000 – 2000 Antik Mısır ve Sümerler’den başlayarak , insan medeniyeti hayvanların haklarını ve toplumdaki statülerini belirlemek için günümüz modern medeniyetine kadar birçok kanun ve düzenleme yaptı. Ancak hayvanların hakları ve statüsü konusunda yeterli ilerleme sağlanamadı. Sonuç olarak, insanların hayvanlarla ilişkisi ve onlara karşı tutumu, genellikle olumsuz sonuçlar doğurdu.
Montaigne’den Pisagor’a, Descartes’tan Spinoza’ya, Hobbes’tan Kanta, Schopenhauer’a kadar birçok filozof, insanlar ve hayvanlar arasındaki ilişkiyi çeşitli açılardan ele almış ve dikkat çeken sözler söylemişlerdir. Ancak J.J. Rousseau’nun “İnsanlar Arası Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine” eserindeki gibi, insanların kendi aralarındaki eşitsizliği sorgularken aynı zamanda hayvanları da doğal hukuk sürecine dahil etme çağrısında bulunması, modern çağda insanların hayvanlara karşı tutumlarını yeniden değerlendirme ve düzeltme gerekliliğine işaret etti. Ancak maalesef, bu çağrı genellikle gereken ilgiyi görmemiş ve sonuç olarak hayvanlar üzerindeki kötü muamele devam etmiştir.
Bugün dünya genelinde başıboş köpek sayısı, insan nüfusunun %10’una denk gelmektedir. Yaklaşık olarak 1 milyar köpeği, 10.000 yıl önce bizimle yaşamaya mecbur bıraktık, evcilleştirdik ve doğal ortamlarında hayatta kalma yeteneklerini ellerinden alarak çaresizliğe ittik. Şimdi, ortaya koyduğumuz kısırlaştırma, sterilizasyon ve barınaklara toplama gibi çözümlerle, bizim hatamızdan kaynaklanan bu felakete nafile bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bugün İstanbul’da Suphi’nin katlettiği sokak köpeğinin nereden bakarsanız on katı bir popülasyon mevcut. Aslında aradan sadece yüz yıl geçmiş.
Dünyanın kısıtlı bazı coğrafyalarında, diğer yerlerdeki insanlara nazaran daha fazla konfor ve gıdaya erişimi olan köpekler de var. Bu da kabul edilemez ve ironik gelse de seçim vaatlerinin malzemesi yapılan Mark Twain’in dediği gibi, mahzun, bakışlı ve kalbi kırık İstanbul Köpekleri’nin böyle bir lüks ve konfor arayışı yok. Onlar hayatın zorluklarına dayanır, açlıkla mücadele eder ve yaşamlarını sürdürmeye çalışırken bile insanlara karşı sadakatlerini korur. İstanbul’un sokaklarında, İstanbulluların kalbine kazınmış sokak köpekleri, hiçbir zaman vazgeçmeyen bir dayanıklılık ve sevgi simgesidir.
10000 yıldır çözülemeyen bu probleme ‘’Ben İstanbul’u İstanbullulara layık olarak yönetirim ‘’ diyenlerin ortaya koyacağı çözüm önerileri seçim sonucunda fark yaratacaktır.
İstanbullu sokak kedisine ve köpeğine sahip çıkanı baş tacı eder. Demedi demeyin.