Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 24 Temmuz 2024
Dünyanın genelinde ve özelde ülkelerde birey, toplum, yönetim ve siyaset düzlemlerinde olup bitenleri daha iyi anlamak için bazı kavramlar yol gösterici olabiliyor. Bu kavramlardan biri de fitnedir. Şah Veliyullah Dihlevî fitneleri i) nefis fitnesi, ii) aile fitnesi, iii) şehir fitnesi, iv) din fitnesi, v) insanlıktan çıkma fitnesi ve vi) semavi olaylar fitnesi şeklinde sınıflandırıyor.
İnsanda, Ailede ve Şehirde Fitnelerin Görünümü
Kişinin nefsi yüzünden maruz kaldığı fitneler var. Kişinin kalbi katılaşmış ise yani merhamet, acıma, şefkat, sevgi, haya gibi güzel özellikler kalbinde yoksa veya varken kalbinden çıkmış ise; aklı selim düşünmeyi kaybetmiş yani güç, şehvet, şan, şöhret üzere keşmekeş halde bir akla sahipse ve bunların sonuçları olarak sürekli kötülüğe meyil ve kötü işler yapmaya yatkınlık oluşmuşsa o kişide fitne hâkim demektir. Fitnenin (nefsinin) hâkim olduğu kişinin yapamayacağı kötülük yoktur, fitnenin hâkim olduğu kişiye yaptırılamayacak kötü iş yoktur; tam şer makinasıdır o!
Nefis fitnesinin uzantısı olarak aile fitnesi denilince ailede düzenin bozulması akla geliyor. Nefis fitnesi kendisini kaplamış olan biri (erkek veya kadın) için eşlerin sorumluluğu, fedakârlığı, muhabbeti, sabrı, şükrü, saygısı gibi güzellikler yerine kendi arzularının hâkim olmasına dayalı bir (özgür) hayat sürme devreye giriyor; “her istediğimi yaparım” hâli! Sonrasında “şiddetli geçimsizlik” şamatası! Derken “bir yastıkta kocama” yerine “ne olacak ki, boşanırız, olur biter” kolaycılığı! Sonrasında parçalı aileler, parçalanmış (kalple/akılla) “kurban çocuklar” ve nihayet muhabbetsiz toplum ve ölmeye meyleden şehir!
Aile fitnesinin yoğunlaşmasının da neticelerinden biri olarak şehir fitnesi; yani Dihlevî’nin benzetmesi ile “deniz dalgası”! Düzensizliğin, kargaşanın, güvensizliğin, korkunun hâkim olduğu şehir(ler). Korkunun hâkim olduğu yerde akıl duramayacağı için de akıl-dışılığın kol gezdiği şehir. Bu karmaşa içinde hak etmeyenlerin şehri yönetme sevdası. Tayyib (temiz) şehir değil de ölü şehir ve ölü şehrin, “bedenleri diri ama ruhları ölü” insan kılıklıları! Neticede, şehir fitnesinin daha da büyümesi.
Toplumların Geleceğini Şekillendiren Fitneler
Bu haksızlıkları (fitneleri) giderebilecek “din” varken, dinin ehil olmayanların elinde oyuncak hale ge(tiri)lmesinden dolayı, ayrıca din fitnesi! “Din adamı” vasfına sahip olanların aşırılıklar (ifrat-tefrit) üzere olmaları, aşırılıktaki bu din adamlarına yöneticilerin de şu veya bu gerekçe ile sahip çıkmaları ya da ses çıkarmamaları ve bunun karşılığı olarak da din adamı kılıklıların (kendilerine ses çıkarmayan) yöneticilere meşruiyet kazandıran fetvaları! Yani kaybet-kaybet bataklığı! Din adamı kılıklıların aşırılıkları bir yana, iyilikleri emretme özelliklerinin kalmaması ve kötülüklerden menetme adımlarının olmaması; yani tam da “Allah’ın indirdiği hükümleri gizleyenler ve az bir bedelle satanlar” sınıfı zift yiyesiceler!
Hal böyle olunca tam bir cehalet devri. Cehalet devrinin zirve fitnesi ise insanlıktan çıkma fitnesi! Nefis fitnesi içindekilerin ailelerindeki fitne ateşi toplumu da kaplayıp şehirleri de fitneye gark ettikten sonra din adamlarının fitneyi söndürme kabiliyeti de olmayıp fitnenin daha da büyümesi ile insanlar için artık insan dışı varlıklara benzeme meyli başlar. Bu nedenle insanlıktan çıkma fitnesi döneminde insanların hayvanlara veya şeytanlara benzediklerini hatta açık açık onlara itaat ettiklerini görmek zor değil! Bu nedenledir ki insana ait olan değerler değil de hayvana ve şeytana ait olanlar toplumda baştâcı! Tam da “nefis ve şeytan” hakimiyeti döneminin “insan şeytanları”nın sahasına dönmüş şehirler!
Bu durumda son bir fitne daha kalıyor: Semavî olaylar fitnesi! Nefsini ilah edinenlerin (nefis fitnesi), kendi nefisleri (özgürlükleri) için ailelerini ateşe (fitneye) atanların, kendi hevaları ile şehri yönetmeye kalkanların ve bu heva sahiplerine işlerine gelmediği için nasihat etmeyen din adamlarının fitnelerin uzantısı olarak insanlıktan çıkan topluluklar için (Dihlevî’nin ifade ettiği üzere) artık geriye “toptan helâk edici afetler”in ve “hastalıklar”ın dünyayı temiz hale getirmesi (arındırması) kalıyor.
Allah’a sığınıp tüm fitnelerden emin olabilenlere ne mutlu!