Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 18 Mayıs 2024
Her ülkede sorunlar olabilir. Bu sorunlar ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, askeri yönleri ile öne çıkabilir. Bazı sorunlar vardır ki söz konusu tüm yönleri bünyelerinde taşırlar; bu nedenle ilgili sorun, sorun olmakta öteye geçip devlet için “güvenlik sorunu” olmaya başlar, tıpkı (başıboş) sokak köpekleri gibi.
Türkiye’de Sokak Köpeği Tehlikesini Görmek
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da şikayetlerin geldiğini açıkça ifade ettiği sokak köpekleri ile ilgili “Hayvansever kadını beslediği sokak köpekleri parçaladı”, “Liseli Mehmet, köpek saldırısı sonucu hayatını kaybetti”, “Şanlıurfa’da köpeklerin saldırdığı 6 çocuktan acı haber geldi; aralarından iki yaşındaki bir çocuk 11 günlük tedavi sonrası öldü”, “Başıboş köpek terörü bir can daha aldı; beyin kanaması geçiren kişi öldü”, “Köpek saldırısında yaralanan yaşlı adam yaşamını yitirdi” gibi onlarca kanlı vakayı sıralamak mümkün.
Dünyada her yıl yaklaşık 35 bin insan sokak köpekleri saldırı nedeniyle ölüyor. Sadece kuduz nedeniyle ölümlerin sayısı ise 40-70 bin arasında. Türkiye’de ise sadece 2022 yılında sokak köpeği saldırısı ile 30’a yakın ölüm basına yansımış durumda; basına yansıyamayanlar da ilave edince, tablo daha da sorunlu oluyor.
Türkiye’de sokak köpekleri sayısı 3 milyon olarak tahmin ediliyor; bu şekilde çoğalma devam ederse 2030 yılına kadar sayının 50 milyon olacağı görülüyor. Yapılan araştırmalarda da sokak köpeği tehdidinin var olduğunu beyan edenler çoğunlukta (% 83); bu “tehdit”, İstanbul’da % 87,2 ve Ankara’da % 90,5 olarak kabul ediliyor.
Sokak Köpekleri Tehdidinin Halk-Devlet İlişkisine Etkisi
Tehdit bu kadar bariz. Bunun sonucunun ise güvensizlik ve korku ortamında toplumsal dayanışmanın zedelenmesi ile “patlamaya hazır toplum” zemininin oluş(turul)masından başka bir şey olmaz, çünkü doğrudan zarar büyük.
Bu zararların/tehditlerin en mühimi toplum sağlığı açısından. Örneğin, köpek saldırısındaki ısırmalar ile çeşitli hastalıklar ortaya çıkabiliyor; hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar da var. Sokak köpeklerinin yanlış beslenmesi ile görülen köpek dışkıları da insanları etkileyebiliyor (son dönemlerde Türkiye’de bu husustaki vaka sayıları hızla artmış durumda).
Sokak köpekleri, aynı zamanda çocuklar için de tehdit, zira çocukların en çok ihtiyaç duyduğu park ve bahçeler sokak köpeklerinin neredeyse meskeni haline gelmiş durumda. Bu nedenle, oyun parkları çocuklar için can güvenliği sorunu haline gelebiliyor; çünkü sokak köpekleri saldırıları ile çocukların ölümü veya yaralanması söz konusu oluyor.
Sokak köpekleri engelli vatandaşlar için ise çok tehlikeli çünkü sokak köpekleri engellilerin can güvenliği riskine neden oluyor ve hak ihlallerinin yaşanmasına yol açıyor. Özellikle görme ve yürüme engelliler için sokak köpekleri ciddi tehlike demek. Sokak köpeklerinin engellilere olumsuz etkisi yaşlılar içinde geçerli. Bu etkinin boyutlarını “Başıboş köpeklerin saldırısı sonucu yaralanan 84 yaşındaki yaşlı kadın yoğun bakıma kaldırıldı”, “Muş’ta köpeklerin saldırdığı 79 yaşındaki kadın yaralandı”, “Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde abdest almak için evinin önüne çıkan 90 yaşındaki adam, köpeklerin saldırısı sonucu hayatını kaybetti; sokak köpekleri yaşlı adamı parçalayarak öldürdü”, “Söke’de köpekler yine bir yaşlıya saldırdı”, “İstanbul’da sokağa serbest bırakılan pitbull cinsi köpek yaşlı adama saldırdı”, “10 sokak köpeği yaşlı kadına saldırdı”, “Sokak köpeklerinin saldırdığı yaşlı kadın öldü” şeklinde basına yansıyan haberlerden de görmek mümkün.
Güvenlik Meselesi Olarak Sokak Köpekleri
Tüm bunların anlamı, sokak köpekleri eliyle sokakların terörize olmasıdır. Can sıkıcı/yakıcı soru ise şu: Bu durum kimin işine yarıyor? Halkın işine yaramayacağı açık, devletin de işine yaramayacağı net! Hatta halkın kendi arasındaki güvensizliği artıracağı ve halkın devletine olan bakışında olumsuz kapılar açacağı da bariz. Hal böyle olunca, bu manzara ancak ve ancak Türk devletinin “dışındaki güçlere yarayabilir” demek mümkün. Mesela herhangi bir ülkenin (veya ülkelerin) dış istihbarat servisi için Türkiye’nin mücadele ettiği “terör örgütlerine destek vermek” ve böylece Türkiye’nin huzurunu terör eliyle bozma çabaları nasıl mümkün oluyorsa, sokak köpeklerine sahip çıkmak ve onları besleyenleri beslemek ve böylece Türk halkını devletine karşı güvensiz kılmak da pekâlâ mümkün.
Bu husus araştırılmaya değer bir husus elbette ama başka ülkelerde benzer örneklerin olduğuna/yapıldığına dair bilgilerin olduğu görülüyor. Örneğin, eski dönemlerde Roma’nın kendi düşmanlarını köpekler ile yıldırma politikası güttüğü not ediliyor. Günümüzde de İran’daki en son ayaklanmalar öncesinde, Kiev’deki 2014 darbesi öncesinde, Mısır’daki 2011 darbesinden hemen önce sokak köpeklerinin ciddi tehditleri sonrasında halkın sokak köpekleri ile mücadelesinin ulaştığı boyutlar dikkate değer görünüyor.
Türkiye’de de bazı ülke vatandaşı “aktivist” görünümlü kişilerin sokak köpeklerini besleyenleri besledikleri (fonladıkları) açık kaynaklardan görülebiliyor. Fonlananların bir kısmının, kendilerine engel çıkaranlara karşı “şiddet olayları çıkacağı”, “iç savaş olacağı” gibi tehditler savurdukları da sanal paylaşımlarından anlaşılabiliyor. Dolayısıyla “Mesele köpek değil sen daha anlamadın mı?” sorusunun sorulabileceği bir ortam/durum söz konusu. Üstüne üstlük Türkiye’deki meşhur bir karikatür dergisinin (henüz sokak köpeği sorunun yaygınlık kazanmadığı) 2022 yılındaki bir sayının kapağına “sokak köpekleri ile askeri saldırı/kaos” çalışmasının yansıtması, sokak köpekleri tehdidini başlı başına devlet güvenlik meselesi olarak düşünmeyi gerektiriyor.
Bu nedenle, özetle, 2030 yılında 50 milyon sokak köpeğinin olacağı tahmin edilen bir ülkede sokakta yürümenin mümkün olmayacağı aşikar. Üstüne üstlük “devlet güvenlik” tehlikesi olduğunu düşündüren örnekler de var. Hal böyle olunca “kısırlaştır ve yerine bırak” uygulaması tehdide çözüm olamayacak durumda. Yapılması gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Atatürk tarafından da uygulanan çözümü uygulamak: Sokak köpekleri popülasyonunu kontrol altına alacak kadar itlaf.