faruk taşcı

Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 10 Ocak 2024

 

Hiç kimse maddi anlamda muhtaç durumda olmak istemez, muhtaç durumda olan da bir an evvel muhtaç durumdan çıkmak ister, çoğu zaman da muhtaç durumda olanın muhtaç durumdan çıkması için başkalarının çeşitli destekleri gerekir.

            Sosyal Yardım ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı

Bu destek çeşitlerinden biri olan sosyal yardım, maddi olarak muhtaç durumda olanlara yönelik yapılan aynî ve nakdî yardımların tümüdür; bazen muhtaca erzak yardımı şeklinde yapılır bazen de parasal imkanlar muhtaca takdim edilir. Bu yardımları devlet de sunabilir, yerel yönetimler de sosyal yardım yapabilir, dernek veya vakıflar ile şahıslar da muhtaçlara destekler verebilir.

Türkiye’de sosyal yardımları en fazla kalemde ve en çok miktarda yapan devlettir ve kurum ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’dır. Bakanlık bünyesinde 50’den fazla kalemde yılda yaklaşık 4,5 milyon haneye sosyal yardım yapılmaktadır. Bu yönüyle Bakanlık, Türkiye’de sosyal yardım alanında açık ara bir numaralı aktördür.

Merkez ve taşra birimlerinin personel giderleri, sosyal güvenlik giderleri, mal ve hizmet alım giderleri, cari transferler, sermaye giderleri, sermaye transferleri ile Bakanlık bütçesi 2024 yılı için 334 milyar 349 milyon 925 bin TL’dir (11,1 milyar ABD doları). Bu miktarın muhtaçlara gidecek olan sosyal yardım harcama kısmının yaklaşık 8 milyar ABD doları olacak olması tahmin edilmektedir.

            Zekâtın Önemi ve İşlevleri

Öte yandan zekât verilebilecek gruplar sekizdir (fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlar) ve bunlardan bir kısmı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verdiği sosyal yardım kalemlerine denk gelmektedir. Hal böyle olunca, zekâtın önemi ortaya çıkıyor.

Hakkıyla icra edilirse zekâtın temelde manevî, maddî (ekonomik) ve sosyal işlevleri bulunuyor. Cimrilik, mala/servete köle olma ihtirası, kalp katılığı, kendini üstün görme, bencillik, hırs ve dünyaya taparcasına düşkünlük gibi manevi hastalıklardan zekâtı verenin korunarak arınması ve kişiliğinin gelişip yücelmesi umulur. Böylece zekât, muhtaç ile zengin arasında oluşabilecek muhtemel içten düşmanlık, kin ve nefret gibi çatışmacı zeminleri manevî anlamda temizleme imkânı verir. Bu, aynı zamanda muhtaç durumda olanın, zekât veren zengini kıskanmasının kapılarını da kapatmak demektir.

İlginizi çekebilir!  Stratejik ‘Miyop’ Avrupa Birliği’ne Rest Zamanı mı?

Zekâtın maddî (ekonomik) işlevleri de vardır. Öncelikle Hz. Peygamber’in (sav) “zekât vererek mallarınızı kale içine alınız” ifadesi gereğince zekâtın bizzat malı koruma işlevi vardır, yani hakkıyla zekât verilen bir toplumda ekonominin güvence altına girmesi umulur. Öte yandan zekât vererek Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getiren Müslüman zengin, ticari açıdan ahlâkı önceleyerek dürüst, doğru ve adil davranmakla da mükelleftir, böylece piyasada iş ahlâkı yerleşik hal alır. Aynı zamanda zekâtın piyasayı canlandırma gücü vardır, çünkü zekât alan muhtaçların alım gücü artar, böylece mala olan talebin ve dolayısıyla üretimin ve yatırımın da artması ve nihayetinde istihdamın da yükselmesi beklenir.

Hakkıyla işlemesi durumunda zekâtın aynı zamanda sosyal işlevleri de vardır. Zekât bir nevi sosyal sigorta sağlar, bir sosyal dayanışma sistemi sunar ve gelirin daha adil dağılmasına katkı sağlar; bir nevi zengin ile muhtaç arasında kuvvet dengesi işlevi görür. Bunun yanında zekât sosyal düzeni sağlamaya da yardım eder; dilencilik veya işsizlik gibi sosyal sorunları gidermeye katkı sağlar.

           Zekâtın İşlevlerinin Hakkıyla Yerine Gelebilmesi İçin “Türkiye Zekât Fonu”

Zekâtın birçok işlevini hakkıyla yerine getirebilmek, ancak ve ancak zekâtın hakkıyla işle(til)mesine bağlıdır. Burada temel soru şudur: Zekâtın manevî, maddî ve sosyal işlevleri “hangi el” ile yerine getirilecektir; devlet eli ile mi yoksa bizzat zenginin kendisi ile mi zekât yerine getirilecektir?

İslam’ın ilk zamanlarında ve İslam devlet anlayışının hâkim olduğu sonraki dönemlerde zekât devlet eliyle yapılagelmiştir. Günümüz dünyasında 15 Müslüman ülkede zekât kurumsallaşmış durumdadır. Bunlardan bir kısmı zorunlu sistem (Suudi Arabistan, Libya, Sudan, Pakistan, Yemen, Brunei) şeklinde iken bir kısmı gönüllü sistem (Mısır, Ürdün, Endonezya, Bahreyn, Bangladeş, Lübnan, Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri) ile yürütülmektedir; Kuveyt’teki sistemse gönüllü-zorunlu karışımıdır.

İlginizi çekebilir!  Altın Çağ ya da Eski Güzel Günler – Yusuf Alabarda

Türkiye herhangi bir kurumsallaşmaya sahip değildir. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (UNOCHA), UNDP, Dünya Bankası ve İslami Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (IRTI) 2018 verilerine göre Suudi Arabistan (64,1 milyar $) ve Endonezya’dan (33,8 milyar $) sonra Türkiye 31,3 milyar $ ile dünyada zekât potansiyeli en yüksek üçüncü ülkesi konumundadır. 2018’daki potansiyeli fiiliyata geçirme yani toplanan tahmini zekât miktarı açısından ise Türkiye dünyada 4,7 milyar dolar ile Suudi Arabistan’ı (4.0 milyar dolar) da geçmiştir.

Dolayısıyla Türkiye’deki zekât potansiyeli ve verilen zekât miktarı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi ile yan yana konulduğunda, “eğer zekât hakkıyla icra edilebilecek olursa Bakanlık bünyesinde yapılan sosyal yardımlar için önemli bir finansal destek imkânı devreye girmiş olacaktır” denilebilir.

Bu anlamda “Türkiye Zekât Fonu” (TZF) gündeme gelebilir. TZF’nin zorunlu değil de gönüllü sistem olarak kurgulanması daha makul olacaktır. Başka bir ifade ile, devlet tarafından oluşturulan ve zekât verilebilecek 8 grup esas alınarak kimlere dağılacağı daha evvel detaylandırılıp şeffaf bir şekilde ortaya konan TZF’ye Müslüman olduğunu beyan eden zenginler kendi gönül rızalarıyla zekâtlarını verebilmelidir. Zekât ile vergi arasındaki ilişkiyi de dikkate alacak şekilde, zekâtlarını gönüllü olarak TZF’ye verenlerin gelirlerindeki vergileri konusunda da belirli bir sistem geliştirilebilir.

Öte yandan TZF, temelde İslamî bir enstrüman olması hasebiyle Diyanet İşleri Başkanlığı uhdesinde olmalıdır, ancak muhtaç durumda olanlara yönelik olduğu içindir ki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve mali yönlerinden dolayı da Hazine ve Maliye Bakanlığı TZF yönetiminde bulunmalıdır. Nihayetinde eğitim ve denetim yönleri de hassas bir şekilde kurgulanan TZF ile Türkiye’de muhtaçlara yönelik sosyal yardım uygulamalarına çok ciddi bir finansal destek sağlanmış olmakla kalınmayacaktır, aynı zamanda zekât paralarının farklı niyetlerle istismar edilmesine dayalı yapılanmaların da önüne geçilmiş olunacaktır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.