CEYHUN BOZKURT

Irak’ta ve Suriye’de bizimle savaşan aslında ABD. Bunu çok iyi biliyoruz fakat bunu ısrarla bilmek istemeyen bir kesim var içimizde bu kesimi de tanıyor ve biliyoruz. Örneğin ABD’ye “10 bin km öteden gelip Suriye ve Irak’ta niye asker bulunduruyorsun” demeyenler, sınırımızın ötesinde terör tehdidine karşı mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “Orada ne işimiz var” diye konuşuyor.

ABD, PKK/YPG’yi “Vekil Güç” olarak kullanıyor. Bu çok açık ve net.

Dolayısıyla giydikleri kılık kıyafetin içerisinde PKK/YPG’li teröristler, kiralık katiller. ABD’ye hizmet eden bu aşağılık maşalara ister lejyon, ister ozel askeri şirket, ister milis deyin farketmez. Bunlar para karşılığı kendilerini ABD hizmetine adamış teröristlerdir, kiralık katillerdir ve hainlerdir…

Kullandıkları bütün silah, mühimmat ve teçhizat ABD tarafından temin ediliyor. Yedikleri, içtikleri gıdadan, ceplerindeki paraya, hasta olduklarında içtikleri ilaca varana kadar hepsi ABD tarafından temin ediliyor.

Eğitimleri, eylem istihbarat ve taktikleri neyi ne zaman yapacaklarına varıncaya kadar ABD planlayıp bunlara veriyor, bu teröristler de bunu uyguluyor.

Yoksa fabrikası, sanayisi, ziraati,  ticareti, esnafı sanatkarı olmayan vergi dairesi bulunmayan bir yapı binlerce hazır yiyen asalağı nasıl besler? Daha doğru bir ifdayle bu hainlerin arpasını, yemini kim veriyorsa efendisi odur.

Bu hainler, teröristler sıkıştıklarında yeri geliyor emperyalist ABD bayrağı, yeri geldinde Rusya veya toprak koparmak istedikleri ve petrolüne çöktükleri Suriye rejim bayrağı açarak, Türkiye’nin hiddetinden kurtulmaya çalışıyorlar. Güya anti emperyalistler…

Bölgedeki ülkelerin de artık samimiyetlerini test etmeleri gerekiyor. İkircikli ve riyakar bir tavırla yaklaşım teröre yardım ediyor.

Örneğin İRAN. ABD’den şikayet ediyor ama bölgeyi karıştırmak için ABD’nin kulu, kölesi olan PKK ile etkili mücadele etmiyor, Irak ve Suriye’de bu örgüte ses çıkarmıyor. İran’ın öncelikli hedefi ve düşmanı kim? İsrail ve ABD ise PKK her ikisine de hizmet ediyor. Her ikisi de PKK’yı kullanıyor ve destekliyor. Ama İran ne yapıyor? Türkiye’ye zarar veriyor, rahatsız ediyor diye PKK’ya bazen gizli bazen açık yardım ediyor. O zaman Iran Amerika ve İsrail ile aynı safta olmuyor mu? İran’ın bu konuda şapkayı önüne alıp düşünmesi gerekiyor. Benzer politikaları ABD’nin Irak’ı işgal politikasında da görmüştük. Sırf Irak’la ilgili kendi ajandası hayata geçecek, Saddam devrilecek diye işgale karşı net bir tutum almamıştı. İşgal neticesinde Irak fiilen üç parçaya ayrılmış, İran da istediğini almıştı.

Benzer hususları IRAK Merkezi Hükümeti ve Erbil’deki bölgesel yönetim için de söyleyebiliriz.

SURİYE de, şu sıralar Türkiye’nin, komşusunda siyasi çözüm ve teröre karşı ortak mücadele girişimlerine “İlk şartımız Türk askeri çıksın” şeklinde karşılık veriyor. Türk askeri çekildiğinde sanki oraları devlet olarak kontrol edecekmiş gibi… Çözümsüzlüğü besleyen bu tutum, Suriye’yi bölen ABD ve aparatı PYD-YPG’nin işine geliyor.

RUSYA ise Şam yönetimine destek olmakla beraber İsrail’in Suriye hava sahasını istediği zaman istediği kadar ihlal ederek savaş uçakları ile girip Şam yönetimi güçlerini, askeri ve ekonomik tesislerini bombalamasına göz yummakta. Rusya, İsrail’in işgal altında bulundurduğu Suriye’ye ait Golan Tepelerini ilhak ettiğini ilan etmesine ses çıkarıp sert bir tutum takınmamıştır. Fırat’ın batısında kalan Tel Rıfat’ta PKK’nın faaliyet yürütmesine hava savunma şemsiyesi ile kol kanat germiştir. Münbiç bölgesinde ise hem Şam yönetimi askerleri hem PKK/YPG’li unsurlar hem ABD askeri birlikte olabiliyorlar. Bu nasıl oluyor derseniz, konu Türkiye olunca oluyor demek ki.

Fırat’ın doğusunun hava sahasının kontrolü ABD’de. ABD burada askeri varlık olarak kalmasının bahanesi olarak  DEAŞ’ı gösteriyor. DEAŞ biliyorsunuz Irak eski başbakanı Maliki zamanında ABD tarafından kurulmuş bir örgüt. Tıpkı el Kaide gibi.

Bu tehdidi öne süren ABD, Irak ve Suriye’de kalarak bölgede istediği dizaynı yapmak için vekil güçleri kullanıyor ve bu faaliyetlerini sürdürürken de terörle mücadele ettiğini söylüyor. Ancak bizzat teröre destek oluyor ve bölge ülkelerini istikrarsızlaştırıyor.

İSRAİL’in bölgeye yönelik uzun dönemli amacını biliyoruz: Büyük İsrail projesi Arz-ı Mevud. Bu nedenle bölgede İsrail’in de İran’ın da, bazı Körfez ülkelerinin de, İngiltere, Fransa’nın da çıkarı, hesabı var. ABD ile Rusya’nınkini zaten biliyoruz.

RUSYA Doğu Akdeniz’de tutunmak istiyor. Bu nedenle kontrolü altında tuttuğu Şam yönetimine destek oluyor. Bu suretle Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz havzası, Süveyş Kanalı, Libya ve Afrika vb. alanları kontrol etme imkân ve kabiliyetine kavuşuyor.

İRAN ise IRAK ve SURİYE üzerinde kesin hakimiyet kurarak, Lübnan’a karadan ulaşmak böylece Şiî Hilali’ni kesintisiz oluşturmak istiyor. İSRAİL ile mücadele söylemi ise bu işin maskesi. İran  İsrail’i tehdi olarak  göstererek bu bölgeye kalıcı olarak yerleşmek istiyor. Bu amacına ulaşmanın önünde Türkiye’yi engel olarak gördüğünden, bu iki ülkede PKK’ya destek vermekten çekinmiyor. İleride PKK’nın sorun olması halinde Şii milisler vasıtasıyla PKK’yı ortadan kaldırabileceğini hesap ediyor.

Peki TÜRKİYE ne istiyor?

TÜRKİYE, hem Suriye hem Irak’tan ülkesine yönelik terör faaliyetlerinde bulunulmasını istemiyor. Bu bölgede başka ülkelere hizmet edecek GARNİZON DEVLET/TERÖRİSTAN kurulmasını istemiyor. Bu ülkelerde DEMOGRAFİK Mühendislik projeleri ile bölgenin insanını can güvenliği nedeniyle göçe zorlayıp bir yandan bölgeyi insansızlaştırıp yeni oluşumlara zemin hazırlarken, bir yandan da komşu devletlerde göçmen sorunlarına yol açılmasını da istemiyor.

Türkiye bütün bunları önlemeye çaba sarf ediyor.

Terörü sınırından uzak tutmak için sınır güvenliğini sağlayamayan komşu ülkenin toprağına girip (BM’lerin 51. maddesi) terörü yerinde yok etmeye engellemeye çaba sarf ediyor.

Yıllardır devam edegelen bu terör faaliyetine karşı Türkiye özellikle son 5 yılda giderek artan bir üstünlük kurdu. Ama maalesef başta içimizde yıllardır teröre sivil siyaset alanında açıktan destek olan odaklar ile bu konuda “siyaseten bir kazanım elde edebilir miyim” diye hesap yapan bazı siyasi  kesimler terör örgütüne destek oluyorlar.

Türkiye’nin izlediği ekonomik ve siyasi politikalar ile güçlenmesini istemeyen ülkeler içimizdeki bu kesimlere siyaseten olabildiğince destek oluyorlar.

Turkiye’nin izlediği politikalardan rahatsız olan  ülkeler, Türkiye’nin kontrol altında tutulabilen eski rotasına veya EKSENİNE dönmesini arzu ediyorlar. Yani istedikleri zaman kaos/kriz çıkartabilecekleri, olan bitene kayıtsız, etliye sütlüye karışmayan, ABD politikalarını sorgulamadan uygulayan, sık sık siyasi krize giren ardından sosyal kaosa düşen ve hemen akabinde ekonomik kriz nedeniyle 5 cente muhtaç olan sonrasında ABD ve Almanya gibi ülkeler tarafından kurtarılan (güya) bir ülke görmek istiyorlar.

Bunun için zaman zaman ülkemizi terör girdabına sokup onbinlerce insanımızın ölmesine neden oldular. Bu suretle yüz binlerce insanımızın sabıka ve suç kaydı oluşmasına neden oldular. Kardeş kanı döktürdüler ve insanlarımızın ayrışmasına hatta düşmanlaşmasına neden oldular.  Ekonomik krizleri tetiklediler, yüzbinlerce insanımızın işsiz kalmasına, iflas etmesine hayatlarının kararmasına, bunalım geçirmelerine neden oldular. Ekonomik kaos ve krizler nedeniyle bazı insanlarımızın kriminal yollara sapmasına neden oldular. Yetişmiş siyasi kadrolarımızın darbe ve muhtıralarla heba olmalarına siyasetten ve halka hizmetten soğumalarına neden oldular.

Bu yaşadığımız olaylara bakıp basitçe “acaba bir ihmal mi var” veya “askerimizi neden oralara gönderdik” gibi absürt sorularla gerçek nedeni karartmak isteyenlere ve onların paylaşımlarını dağıtmalarına yardımcı olmayalım. Onlara sessiz de kalmayalım.