Ceyhun BOZKURT – 04 Ekim 2023

Kumpas süreçlerinde çok alışmıştık.

PKK terör örgütünün terör eylemlerinden sonra FETÖ’nun medya yapılanmasının yönlendirmesiyle “Ergenekon-PKK işbirliği var ve bu terör eylemlerini Ergenekon yaptırıyor” yalanları piyasaya sürülüyordu.

Bu yalanlar kumpasları tahkim etmek için yapılırken, PKK bu işten kazançlı çıkıyor, bu yalanı piyasaya süren FETÖ ile kol kola mevzi kazanıyordu.

FETÖ ve PKK ile mücadele başladığında bir anda CHP ve çevresinde bir değişim başladı ve bu değişim yayıldı. Aslında CHP’de öz değişimi, daha doğru ifadeyle Atatürk’ü ve 1930’ların düşüncesine düşmanlık Kemal Kılıçdaroğlu yönetimiyle başlamıştı. Ama seçmenini tutmak için söylemde de olsa kumpas ve açılım karşıtlığı yapıyorlardı. Ne zaman ki bu iki örgütle gereken mücadele başladı, işte o zaman öz ortaya çıktı.

17-25 Aralık kumpası öncesinde ve sonrasında FETÖ ile iltisaklı yapılar ve kişiler ile Türkiye ve ABD’de temaslar yapıldı.

24 Temmuz 2015’te PKK terör örgütüne yönelik operasyonlar başlayınca “HDP’ye çözeceğiz” diyerek masayı işaret ettiler.

Yani meseleleri Türkiye’nin en başından beri yapması gereken terörle ve FETÖ denen terör ve casusluk örgütüyle mücadelesi değildi.

Hatta AK Parti iktidarının başından bu yana kumpaslar ve açılım ve Çözüm Süreçlerinde tutumları değişmeyenlere “artık yandaşsınız” diyen bir kitle bile yetiştirdiler.

Üstüne üstlük özellikle AK Parti’nin okyanus ötesi ve diğer Batılı başkentlere angaje isimlerden arınarak Türk devlet aklının politikalarını uygulamalarına da karşı durdular.

– Mavi Vatan mücadelemizde Yunan ve Rum’un,

– Kıbrıs Türklerinin haklı mücadelesinde EOKA zihniyetinin,

– Azerbaycan’ın vatan toprağı Karabağ mücadelesinde Taşnak zihniyetinin,

– Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin değil emperyalistlerin,

– Milli ve yerli savunma sanayii mücadelemizde Batılı başkentlerin,

vs. safında yer aldılar.

– Anayasa’nın ilk 4 maddesi,

– Üniter yapı,

– Türk vatandaşlığı, dolayısıyla Türk milleti,

Onlar için “değiştirilmesi gerekenler” listesinin başına yerleştirildi.

Bunu yaparken de, medyada altyapı oluşturmaktan geri durmadılar.

Teröristbaşına övgüler dizenleri, PKK militanlarının Ankara’daki saldırı girişimini “hiç bir şey yapamadan ölünmez” diyerek adeta şehit verilmemesine üzülenler medyalarının başköşesine oturtuldu. Her fırsatta terör ve terörist savunuculuğu yapan KCK/PKK’nın siyasi ayağını meşru göstermeye çalıştılar.

PKK saldırıları/saldırı girişimleri sırasında “Seçim geliyor, o yüzden PKK saldırdı” anlamına gelecek cümlelerle aynen FETÖ kumpaslarının olduğu dönemdekinin benzeri söylemlere giriştiler. Akılları sıra “İktidar ile PKK işbirliği yapıyor” demeye getireceklerdi. Kandil’deki teröristbaşlarının muhalefetin neredeyse seçim kampanyası yüzleri olduğu gerçeğini görmezden gelerek, göstermeyerek hem de…

Buna da gazetecilik dediler.

Bu bir zihniyet meselesidir. Vatan, millet, bayrak diyenler terörle kim mücadele ederse, emperyalistlere karşı kim Türkiye’nin haklarını savunursa, kim Ankara’dan konuşursa bu politikaları destekler.

Diğerleri ise “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” ihanetini gerçekleştiren Hürriyet ve İtilafçılarla aynı safta yer alır.

Onlar için “Erdoğan kaybetsin de, PKK-FETÖ-emperyalistler-Taşnak-EOKA kazansın, önemi yok”tur. Dertleri ülke, millet, bayrak, vatan değildir. Görevleri ne ise onu uygularlar.

Hürriyet ve İtilaf ihanetinin günümüz sürümüdür.