bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 02 Şubat 2024

 

Atlantik’in iki yakası da kaynıyor. ABD’de siyasi kutuplaşma ve ekonomik temelli sosyal sorunlar had safhaya ulaşmış durumda. Teksas ile Washington arasındaki sınır sorunu kısa sürede bir anayasal krize ve eyaletler arasındaki savaşa dönüşürken Avrupa’da da her ülkede eş zamanlı olarak yükselen çiftçi isyanları toplumun her kesiminden büyük destek görüyor. Almanya’da bir ay önce Fransa’da ise Pazartesi günü başlayan çiftçi protestoları hızla Avrupa’nın diğer ülkelerine de sıçradı. Önceki gün Hollanda, Belçika, İspanya, İtalya ve Yunanistan’da çiftçiler traktörleriyle şehirlere inerek taleplerini dile getirdi, yöneticilerini protesto etti. Avrupalılar, bir bütün olarak yeşil emperyalizmin güdümündeki eko-takıntılı yönetici elitlere karşı ayaklanmakta haklılar. Hatta buna mecburlar.

İşte bu yüzden ‘Paris kuşatması’ diğer ülke başkentlerine de yayıldı hemen. Fransa’da binlerce traktör, römork ve biçerdöver Paris’in içindeki ve dışındaki önemli otoyolları kapattı. Lyon, Limoges ve Toulouse çevresindeki yollarda trafik durma noktasına geldi.

Fransız çiftçilere destek veren diğer ülkelerdeki çiftçiler de siyasilerin dayattığı yeşil gündeme karşı Avrupa çapındaki mücadeleye katıldı. Hollanda’da çiftçiler, hükümetlerinin nitrojen emisyonlarına yönelik katı kısıtlamalarına karşı birkaç yıldır isyan ediyor. Hollanda hükümetinin kendi rakamlarına göre bu politika yaklaşık 3 bin çiftliğin kapatılmasına yol açabilir. İrlanda’da çiftçiler, 200 binden fazla ineğin itlaf edilmesi yönündeki yeşil öneriler üzerine ayaklandı. Almanya’da binlerce traktör bu ayın başlarında Berlin’e akın ederek tarım sübvansiyonlarındaki kesintileri, dizel yakıttaki vergi artışlarını ve çiftçilerin hayatlarını çekilmez hale getiren bir dizi yeşil kuralı protesto etti.

Elbette bu ülkelerin her birindeki çiftçilerin kendine özgü şikâyetleri var. Her Avrupa hükümeti kendi müdahaleci düzenlemelerini veya külfetli vergi artışlarını yürürlüğe koyuyor. Ancak bunlar ezici çoğunlukla ortak bir hedeften hareket ediyor: Tarımı sıfır toplamlı ekolojik bir sektöre dönüştürmek. Ve AB üyesi ülkeler için bu kutsal çevreci yeşil hedef bir tercih değil, AB’nin Yeşil Anlaşması’nın dayattığı bir mecburiyet.

İlginizi çekebilir!  Bir avuç dolar için…

Ne var ki bu protestolar hükümetleri çiftçilerin taleplerini dinlemeye zorladı. Paris kuşatmasından yalnızca bir gün sonra, Fransız hükümeti tarım sektörüne bir dizi taviz teklif etti. Yeni başbakan Gabriel Attal, tarım araçlarına yönelik dizel yakıt vergilerinde planlanan artıştan vazgeçti ve organik çiftlikler için milyonlarca avroluk hibe sözü verdi. Bazı bürokratik hantallıkları ortadan kaldıracağını söyledi. Üreticilere ürünleri için adil bir fiyat sunmayan süpermarketleri ceza vermekle tehdit etti. Ancak bunların hiçbiri yeterli olmadı. Çünkü artık her çiftçinin bildiği gibi hiçbir sübvansiyon veya vergi indirimi yaklaşan eko-felaketi gizleyemez. Hiçbir hükümetin vazgeçmeye hazır görünmediği çılgın bir hedef konumunda bu ekolojik tarım projesi.

En zarar verici iklim önlemlerinin çoğunun kökü kendisi de AB Yeşil Anlaşması’nın temel dayanaklarından biri olan AB’nin Tarladan Sofraya Stratejisi’dir. Tarım arazilerinin yüzde 10’unun tarım dışı kullanıma ayrılması çağrısında bulunuyor AB’nin yeni ekoloji tasarıları. AB’deki çiftliklerin en az yüzde 25’inin organik olması gerektiğini söylüyor. Gübre kullanımında yüzde 20’lik bir azalma talep ediliyor. Ve pestisit kullanımının yüzde 50 oranında azaltılması gerektiğinde ısrar ediyor. Hepsi 2030’a kadar gerçekleşmeli.

Bu önlemlerin zararlarını çiftçiler görüyor. Çiftçilerin üretebileceği gıda miktarını büyük ölçüde azaltacaklar. Birçok çiftliği yaşanmaz hale getirecekler. Ancak çoğu ulusal hükümet bu inanılmaz derecede katı kurallara meydan okumak yerine, bunları kendi yeşil düzenlemeleriyle destekliyor.

Şimdi değil iklim gündemine yönelik bu tasarılara halkın öfkesi yıllardır artıyor. Bu, en güçlü şekilde Fransa’da sarı yeleklilerin bir yıl süren isyanında ifade edildi. Akaryakıt vergisinde öngörülen artış fitili ateşleyen kıvılcım oldu. Metropol dışı bölgelerde yaşayan ve geçimlerini sağlamak için arabalarına ihtiyaç duyan işçi sınıfından insanlar öfkelendi ve sarı iş ceketleriyle sokaklara çıktı. Protestolar hızla ekonomik eşitsizlik sorunlarından siyasi temsile kadar diğer konuları ele alacak şekilde genişledi. Yakıt vergisi teklifi tek başına, eko-kemer sıkma takıntısına sahip seçkinler ile buna katlanmak zorunda olan sıradan insanlar arasındaki çatlağı net şekilde ortaya çıkardı.

İlginizi çekebilir!  Muazzez İlmiye Çığ: Topluma Anlatılan Koca Bir Yalan - Serkan Üstüner

Seçkinlerin yeşil enerji politikası takıntısı ve bu yönde aldıkları kararlar yeni bir popülist tepkiye yol açıyor. Avrupa çapında benzinli ve dizel araçların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması, her eve ısı pompalarının kurulmasının zorunlu hale getirilmesi ve güvenilir nükleer ve fosil yakıt enerjilerinin güvenilmez yenilenebilir enerjilerle değiştirilmesi planları sıradan evlerde büyük acılara neden oluyor.

Sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için gıda tedarikini sabote edecek bir dizi politikayı devreye sokmaya çalışan yöneticiler toplumsal istikrarı baltalıyor. Bu nedenle yaşam standardı düşen doktor, öğretmen, mühendis gibi birçok kesim de çiftçilerin protestolarına destek veriyor. Bu yüzden de çiftçi protestoları egemen sınıf açısından bugüne kadarki en gürültülü, en yıkıcı ve en rahatsız edici isyan olma potansiyelini taşıyor. Bir bakıma çiftçiler yönetici elitlerin yeşil çılgınlığına karşı koyarak bütün Avrupalılar için de mücadele ediyor.

Görüldüğü üzere dışarıda ve içeride sıkışan Batı dünyası zor bir sürece girmiş görünüyor. Irak, Afganistan, Suriye, Libya, Filistin, Ukrayna ve Tayvan gibi bölgelerde emperyal talan politikası tıkanan Batılı ülkeler artık kendi vatandaşlarının en temel ihtiyaçlarını dahi tatmin etmede zorlanıyor. Çünkü sömürgeleştirilen ülkelerden akan para durdu.

Büyük bir değişim ve dönüşüm dönemine giriyoruz. Bütün belirtiler yani iç sorunlar ve küresel kamplaşmalar I. ve II. Dünya Savaşları ile Soğuk Savaş sonrası dönemden çok küresel kapışmaların daha da şiddetleneceğini gösteren savaş öncesi tabloyu gösteriyor. Zira çözülemeyen her ekonomik, hukuki, kültürel veya toplumsal sorun hem küresel hem bölgesel hem de ulusal rejimleri temelinden sarsacak siyasi fırtınalara dönüşüyor. Ve bu fırtınaların en yıkıcısı da çiftçileri harekete geçiren yeşil politikalardan kaynaklı eko-fırtınalardır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.