Gazze’deki ateşkesin jeo-politik anlamı…
Hamas hayatta kalmaktan daha fazlasını yapıyor; kazanıyor…
Bercan TUTAR – 24 Kasım 2023
Hamas’ın Siyonist İsrail’in Gazze soykırımına yönelik saldırılara karşı gösterdiği direniş adım adım zafere doğru gidiyor. İsrail ve suç ortağı ABD, Avrupa, Ortadoğu ile dünyanın farklı ülkelerindeki Siyonazilerden oluşan barbar ittifak savaşı kaybediyor. Bakmayın siz Siyonazilerin kuyruğu dik tutma gayretlerine… Filistin direniş hareketi Hamas ve İsrail arasında varılan ateşkes anlaşması nereden bakılırsa bakılsın Siyonaziler için bir hezimettir.
‘İnsani ara’ denilerek katliamcı ve soykırımcı İsrail ve suç ortaklarının deşifre olan imajını kurtarmaya yönelik ateşkesin Hamas ve ona destek veren dünya halkları için tarihi bir zafer olduğunu iyi anlamak lazım. Neden mi? Her şeyden önce İsrail’in Hamas’ı bir örgüt olarak yok etme hedefi göz önüne alındığında, işgalci rejim hiçbir koşulda ateşkesi kabul etmeyeceği yönünde çok agresif bir tutum almıştı. Fakat geldiğimiz aşamada yok edemedikleri Hamas ile bir de anlaşmaya varmak zorunda kaldılar.
Öte yandan Hamas, direnişe geçerken öncelikli hedeflerinden birini İsrail tarafından tutulan Filistinli mahkumların özellikle de kadın ve çocukların serbest bırakılması olarak belirlemişti. Bu açıdan bakıldığında ateşkes Hamas açısından önemli bir zafer; İsrail açısından ise aşağılayıcı bir yenilgiyi temsil ediyor.
İsrail’in ateşkesten kaçınmasının nedenlerinden biri, kuzey Gazze’ye başlattığı saldırı operasyonunun Hamas’ı askeri bir tehdit olarak etkisiz hale getireceğinden emin olmasıydı. Bu anlamda ateşkesin imzalanması, İsrail’in Hamas’a yönelik saldırısında her şeyin yolunda gitmediğinin en kesin işaretidir zaten.
Bu sonuç zihni Siyonazi kavramlarla bulanmayan hiç kimse için sürpriz değil. Hamas 7 Ekim’de Asksa Tufanı ile işgalci İsrail’e karşı taarruza geçtiğinde yıllarca sürecek bir stratejinin de kapılarını araladı.
Körfez Savaşı sırasında General General Herbert Norman Schwarzkopf’un kadrosunda yer alıp Irak’ta BM bünyesinde silah baş müfettişi olarak görev yapan ABD Deniz Piyadeleri eski istihbarat subayı Scott Ritter’ın da yazılarında sık sık dile getirdiği gibi Hamas’ın 7 Ekim’deki taarruzu taktiksel ve operasyonel planlama ve uygulamadan daha fazlasını temsil ediyor. Aynı zamanda stratejik kavramsallaştırma açısından da bir başyapıt.
İsrail’in 7 Ekim’deki yenilgisinin ana nedenlerinden biri İsrail hükümetinin, Hamas’ın Gazze’deki faaliyetlerini izlemekle görevli istihbarat analistleri ne söylerse söylesin, Hamas’ın asla saldırmayacağına ikna olmasıydı. Bu hayal kırıklığı, Hamas’ın İsrail’in siyasi amaç ve hedeflerini belirlemesinden kaynaklandı.
Bu bağlamda Hamas’ın 7 Ekim saldırısı tek başına bir operasyon değildi. Daha ziyade üç ana hedefi olan stratejik bir tarihi planın parçasıydı.
Bu üç hedeften ilki, Filistin devleti meselesini yeniden uluslararası söylemin ön sıralarına koymak.
İkincisi, binlerce Filistinli mahkûmu İsrail zindanlarından kurtarmak.
Üçüncüsü de işgal altındaki İslam’ın kutsal mekanı Mescid-i Aksa’ya yönelik İsrail’in sistematik saldırı ve saygısızlıklarına son vermesini sağlamak.
7 Ekim saldırısı tek başına bu sonuçlara ulaşamadı. Daha ziyade 7 Ekim saldırısı Hamas’ın hedeflerinin gerçekleşmesi için gerekli koşulları yaratacak İsrail’in tepkisini tetiklemek için tasarlandı.
Burada Hamas, İsrail’in Dahiya Doktrini olarak bilinen yerleşik kolektif cezalandırma tarafından yönlendirildiğini biliyordu. Bu doktrin adını İsrail’in Hizbullah’ı savaşta yenmedeki başarısızlığından dolayı Lübnan halkını cezalandırmanın bir yolu olarak 2006 yılında İsrail tarafından ağır bir şekilde bombalanan Batı Beyrut banliyösünden alır. BU doktrine göre hareket eden İsrail, ne yapsa da kazanamayacaktı. Çünkü Hamas 7 Ekim’deki taarruz ile hem İsrail’in yenilmezliği (askeri gücü) hem de yanılmazlığı (istihbarat gücü) konusundaki mitlerini yerle bir etmişti.
Gazze’nin altındaki yer altı sığınağına çekilmeden önce yüzlerce İsrailliyi esir alan Hamas, İsrail’i kendi kamuoyu önünde de rezil etmişti.
Hamas, soykırımcı İsrail’e karşı Gazze Şeridi’nin altında toplamda 500 kilometreden fazla uzanan bir tünel ağında savaşarak karşılık veriyor. “Gazze Metrosu” lakaplı bu tüneller, komuta ve kontrol, lojistik destek, tıbbi tedavi ve konaklama için kullanılan birbirine bağlı derin yer altı sığınaklarının yanı sıra hem savunma hem de saldırı operasyonlarına ayrılmış diğer tünel ağlarından oluşuyor. Tüneller, İsrail’in elindeki çoğu bombanın tahrip etmesini önleyecek kadar derin kazılmış. Üç aya kadar sürecek bir kuşatmaya dayanacak şekilde hazırlanmış.
Hamas, İsrail’i klasik bir kuvvete dayalı çatışmaya sokamayacağını biliyordu. Bunun yerine Gazze’ye giren İsrail güçlerine yer altı sığınaklarından çıkıp saldıran Hamas, küçük ekiplerden oluşan savaşçılarıyla İsrail askerlerini sonsuz vur-kaç saldırılarıyla avlamaya başladı.
Ve bu taktik işe de yaradı. İsrail güçleri, zırhlı birliklerinin hareketliliği ve ateş gücünden yararlanarak kuzey Gazze Şeridi’nin daha az kentleşmiş bölgelerine nüfuz edebilse de Hamas’ın mücahitleri ölümcül savaş başlıklı roketler kullanarak İsraillileri ağır kayıplar verdirdi. Bu bakımdan İsrail ordusunun ilerlemesi yanıltıcıdır. “İsrail araçlarını devre dışı bırakmak veya yok etmek, çok sayıda İsrail askerini öldürmek ve yüzlercesini yaralamak” şeklindeki vur-kaç taktiği başarılı oldu.
İsrail bu şekilde kaybedilen zırhlı araçların rakamlarını açıklama konusunda çekimser davranırken Hamas bu sayının yüzlerce olduğunu belirtiyor. Hamas’ın iddialarını doğrulayan en büyük kanıt, , İsrail’in eski Merkava 3 tanklarının satışını durdurması ve bunun yerine hem Gazze’de hem de kuzeyde yaşanan ağır kayıpları telafi etmek için bu araçların envanterini yeni yedek zırhlı taburlar halinde yeniden organize etmesidir.
Ancak İsrail’in bugüne kadarki yenilgisinin asıl nedeni İsrail’in kendisidir. İsrail, savaş hukukunu açıkça hiçe sayarak sivillere yönelik ayrım gözetmeyen katliamlar yaparak Gazze’deki Filistinli nüfusa karşı Dahiya Doktrini’ni uygulamayı sürdürüyor. Bu saldırılarda 6 bini çocuk olmak üzere 15 bin Filistinli sivil katledildi. 6 bin kurban ise yıkılan evlerinin enkazı altında gömülü durumda.
Bebek katili İsrail, Hamas’ın 7 Ekim saldırısının ardından uluslararası toplumun desteğini toplayabilmiş olsa da soykırımcı taktiği bu kez dünya kamuoyunu İsrail’in aleyhine çevirdi. Hamas’ın da güvendiği bir şey bu. Bugün İsrail giderek daha fazla yalnızlaşıyor ve yalnızca Küresel Güney olarak adlandırılan bölgede değil aynı zamanda ABD, İngiltere ve Avrupa’daki İsrail yanlısı geleneksel kalelerde de desteğini kaybediyor. Bu tecrit, İsrail’in alışık olmadığı türden siyasi baskılarla birleşince, Binyamin Netanyahu hükümetinin ateşkes ve ardından gelen esir değişimine razı olmasına katkıda bulundu.
Ateşkesin devam edip etmeyeceğini zaman gösterecek. Ancak kesin olan bir şey var ki o da zaferi Hamas’ın yok edilmesiyle tanımlayan soykırımcı İsrail ve suç ortakları, Hamas ve dünyanın vicdanı karşısında hezimete uğradı. Hamas’ın hayatta kalması zaten başlı başına bir zaferdi. Ancak Hamas hayatta kalmaktan daha fazlasını yapıyor; kazanıyor.
İsrail ordusu ile savaşan Hamas, bu çatışmadaki stratejik hedeflerinin her birinin meyvesine ulaştığını gördü. Dünya, bölgede kalıcı barışın ön koşulu olarak iki devletli çözümün mutlak gerekliliğini aktif olarak dile getiriyor artık.
İsrail’in tutukladığı kadın ve çocuk Filistinliler, Hamas’ın esir aldığı İsrailli askerlerle takas ediliyor. İslam dünyası da İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yaptığı saygısızlığı kınamada birleşiyor.
Bu konuların hiçbiri 6 Ekim’de masada değildi. Bunların şu anda ele alınıyor olması, Hamas’ın 7 Ekim’de ve onu takip eden 8 haftada İsrail ordusuna yaşattığı yenilgilerin kazanımlarıdır. Bu üç başlık Hamas’ın elde ettiği zaferin kanıtlarıdır. Askeri ve siyasi bir güç olarak Hamas’ı ortadan kaldırmak isteyen soykırımcı İsrail ve suç ortaklarının bütün planları suya düştü. Yok olmak yerine Hamas Filistin halkının sesi ve silahı oldu. Mazlum Filistin halkının topraklarını ve hayatlarını savunan tek güç olarak daha da büyüdü ve bütün dünyada da takdir görmeye başladı. Siyonazilerin bütün kirli maskelerini yırtarak bebek katili sadist ve soykırımcı İsrail ile diğer Batılı suç ortaklarının gerçek yüzlerini dünyaya gösterdi.