Bercan TUTAR – 21 Kasım 2023
İsgalci İsrail, sömürgeci Batı’nın jeo-politik çıkarlarını savunmak adına İslam dünyasındaki barış ve istikrarı dinamitleyen en büyük tehdit konumundaki siyasi Siyonizmin daha doğrusu Siyonazizmin safsataları, ideolojik bağnazlıkları, trajedileri, soykırımları, masal ve efsaneleri üzerine kurulmuş bir terör devletidir.
Bu bağlamda İsrail ve onu var eden Siyonizm ideolojisi sadist ve soykırımcı bir sapkınlığın tarihidir. Bu sapkınlığı iyi kavramak için Avrupa’nın tedavüle soktuğu ve daha sonra da ABD’nin himayesine aldığı Siyonizmin ne olduğunu iyi anlamak gerekir.
Siyasi bir doktrin olarak Siyonizm, 1896 yılından sonra Theodore Herzl tarafından siyasi bir harekete dönüştürüldü. Yahudilikten çok Avrupa’nın sömürgeci emperyalist mirasından doğmuş ırkçı bir ideolojidir Siyonizm. Nitekim siyasi Siyonizmin kurucusu Herzl, “Hiçbir dini eğilimin etkisinde değilim. Ben agnostikim” diyerek işgalci, soykırımcı ve ırkçı Avrupa sömürgeciliğini referans aldığını vurgular.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda doğan bir Yahudi olarak Herzl hatıralarında kendisini ilgilendiren yerin ‘kutsal topraklar’ olmadığını belirtir ilk başlarda. Sömürgeci hedefleri için Uganda, Trablusgarb, Kıbrıs, Arjantin, Mozambik veya Kongo’yu bile kabule hazırdır.
Fakat diğer Siyonist dostlarının daha doğrusu emperyalist İngiliz siyasetine yön veren 1916-1922 yılları arasında İngiltere başbakanlığı yapmış David Lloyd George ile Lord Walter Rothschild ve Winston Churchill gibi etkili siyasi figürlerin yönlendirmesiyle Herzl, rotasını Filistin’e çevirdi. Çünkü İngiltere I. Dünya Savaşı sonrasında Fransızlar yerine siyasi Siyonizm ile ortaklık yaparak Ortadoğu’yu ve Süveyş kanalını tek başın kontrol etmek istiyordu. Siyonist İsrail projesi sayesinde hem emperyal amaçlarına ulaşacak hem de bölge ülkelerine doğrudan müdahale etme riskinden kurtulacaktı İngiltere.
Londra’dan gelen teklif ile adeta sarhoş olan Herzl, “Filistin bizim unutulmaz tarihi yurdumuzdur. Filistin halkımızın güçlü bir birleşme çığlığı olacaktır. Çünkü Yahudi meselesi bizim için ne sosyal ne de dini bir meseledir. Sadece milli bir meseledir” çıkışında bulundu.
Böylece Siyonizm doktrininin siyasi, ırkçı ve sömürgeci üçayağı da somutlaşmış oldu. Çünkü Herzl, daha 1897’de yapılan Bazel Kongresi’nde Siyonizmi katılımcılara kabul ettirmişti. Kongre sonunda Herzl, “Yahudi devletini kurdum” diye çığlık atar. Herzl’in Siyonist projesi 20 yıl sonra 1917’de İngiltere’nin resmi sömürge stratejisine dönüştü. 1948’de de Herzl’in hayali olan Yahudi devleti İsrail adıyla ABD’nin himayesinde resmen dünyaya ilan edildi.
Böylece Yahudiler dini öğretilerinin aksine siyasi ve modern güç arayışındaki Siyonizmin efsunun adeta kölesi haline geldiler. Filistin’i sömürgeciliğin ve emperyalizmin temsilcileri olarak işgal ettiler. Aklın yolunu değil Hitler’in izlediği güç ve kudretin yolunu izlediler. Onlar da Hitler gibi güç kazanınca soykırımlara başladı. Siyonizm’den Siyonaziliğe terfi ettiler. Siyonist Yahudilerin duaları artık Batılı sömürgecilerin ellerine tutuşturduğu katliam silahlarının sesi oldu. Filistin toprağını işgal ve halkını soykırımdan geçirme projeleri de yeni Tevratlarına dönüştü.
Çünkü 1917’deki Balfaour Deklarasyonu’nda hedef “Filistin’de Milli Yahudi Yuvası” kurmaktı. Fakat 1942 yılında Siyonizm hareketinin 6-11 Mayıs tarihleri arasında ABD’nin New York kentinde gerçekleştirdiği konferanstan sonra yayımlanan Biltmore Deklarasyonu’nda İngiliz sömürge rejiminin sona ermesi ve Filistin’de yeni bir Yahudi devletinin kurulması kabul edildi. Böylelikle Siyonist hareket Filistin’de ilk kez bir Yahudi devleti istediğini resmen dünyaya ilan etmiş oldu. Nitekim deklarasyonu hazırlayan o zamanki Yahudi ajansı başkanı David Ben Gurion, İsrail’in ilk başbakanı ve İsrail Devleti’nin kurucusu olarak tarihe geçti. Biltmore Deklarasyonu’ndan altı yıl sonra Siyonistler hem devletleşme hedeflerine ulaştılar hem de ABD gibi dünyanın en güçlü koruyucularından birine sahip oldular.
ABD’nin kullanışlı emperyal taşeronları olarak kendilerini, “İsrail, ilahi adaletin yeryüzündeki en üstün alametidir. İsrail dünyanın ekseni, can damarı, merkezi ve kalbidir” şeklinde tanımlamaya başladılar. Kurbanları oldukları Hitlerizmin bataklığına saplanarak sahtekârlık, yalancılık, soykırımcılık ve hunharlıkta tarihin görüp görebileceği en vahşi sapkınlıklara imza attılar. Dünyadan gelen kınamalara karşı da Yahudi mitolojisindeki safsatalara sığınarak kutsallaştırdıkları barbarlıklarını her tür uluslararası hukukun üstünde görme nobranlığını sistematik bir strateji haline getirdiler.
Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi İsrail’in özellikle kurulduktan sonra 75 yıldır izlediği hastalıklı soykırım projeleri her açıdan Batılı sömürgecilerin doğrudan planladığı ve uyguladığı stratejilerdi. Bu bağlamda Amerikalı siyasetçi ve yazar Paul Findley’in de itiraf ettiği gibi “İsrail Başbakanı, ABD’nin Ortadoğu ile ilgili dış politikasında kendi ülkesinde sahip olduğundan çok daha fazla nüfuza sahiptir.”
Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana devreye sokulan barbar soykırım Batı ile Siyonistler arasındaki zehirli ilişkiyi bir kez daha gözler önüne serdi. Fakat Hitlerizme ve Siyonaziliğe terfi etseler de Siyonist İsrail projesi artık kan kaybediyor. Çünkü bu projenin sahipleri olan ABD ve Avrupa da güç kaybediyor. Dünya dört bir koldan idare edip manipüle ettikleri dünya eski dünya değil. Gazze’ye yönelik yükselen küresel reaksiyon karşısında paniğe kapılan Siyonaziler, ecellerinin geldiğini görüyor. Devran değişiyor. Siyonist İsrail ve efendisi Batılı Siyonaziler, Gazze’de hunharca katlettikleri masum bebek, çocuk ve kadınların kanlarında boğulacak. Hitlerizm bataklığına saplanan sapkın Siyonistlerin akıbeti de Nazilerinki gibi olacak. İnsanlığa hesap vermekten ve yargılanıp mahkûm edilmekten kurtulamayacaklar.