Bercan TUTAR – 22 Eylül 2023
Dünyada artık ‘sıkıcı, kirli ve tehlikeli pek çok savaşı insanlar yerine makinelerle yapmaya dair artan rağbet’ devletleri yapay zekâ alanındaki yatırmalara daha fazla yöneltiyor. Küresel dinamikteki güç dengelerinin son yirmi yılda nasıl değiştiğinin ve önümüzdeki süreçte hangi yönde değişeceğinin en önemli göstergesi kuşkusuz yüksek teknoloji alanındaki bu gelişmelerin seyri olacak. Bu alanda bütün dikkatler en çok yapay zekâ cephesinde kaydedilen ilerlemelere kilitlenmiş durumda. Özellikle de yapay zekânın askeri alanda Çin ve ABD arasındaki güç dengesini nasıl şekillendireceği konusu uzmanların yoğun ilgisini çekiyor.
Jeo-politik alandaki Batı merkezli hegemonya teorileri daha şimdiden Çin’in neden ABD’nin bir numaralı süper güç rolüne meydan okuyabileceğini ve ülkenin 2030 yılına kadar yapay zekâ hâkimiyetini nasıl başarılabileceğini analiz etmekle meşgul.
Çin, yüksek teknoloji alanında 2000’lerden bu yana şaşırtıcı bir büyüme kaydetti. Son yirmi yılda bu durum, ülkenin askeri alandaki güç dengesini değiştirme kapasitesine ve kabiliyetine sahip olması nedeniyle yapay zekâ alanındaki hegemonik ihtiraslarını ve kapasitesini daha da kamçılıyor. Ancak ABD ve diğer Batılı ülkelerin Çin’in teknolojideki yükselişini ambargolarla durdurma girişimleri uluslararası sistemde gerginliğe yol açıyor.
Amerikan stratejik raporlarında en dikkat çekici değerlendirmelerden biri şöyle: “Çin’in yükselişi böyle giderse yeni bir dünya savaşı ya çok az bir uyarıyla veya hiç uyarı olmadan ortaya çıkan bir krizin tetiklemesiyle aniden başlayıp hızla alevlenebilir…”
Yoğunlaşan teknolojik silahlanma yarışında bir tarafta, Amerika’nın ekonomik ve askeri hâkimiyeti korumak isteyen küresel statükocular var. Diğer yanda ise ABD’nin bölgedeki üstünlüğünden rahatsız olan ve Amerika’nın Asya-Pasifik’teki askeri hâkimiyetine meydan okuyan Çin ve Rusya gibi küresel statükoyu değiştirmek isteyen revizyonist güçler var.
Yüksek teknolojinin savaş üzerindeki rolünü inceleyen ve savaş sırasında Ukrayna’yı ziyaret eden, Avustralyalı emekli tümgeneral Mick Ryan, “Bu stratejik rekabette yazılım savaşını kazanmak hayati önem taşıyor. Çünkü yazılımlar hava tahmini, iklim değişikliği modelleri ve yeniçağ nükleer silahlarının test edilmesinden savaş alanında ve ötesinde sıçrama kabiliyeti sağlayabilecek egzotik yeni silah ve malzemelerin geliştirilmesine kadar her şeyi yönetebiliyor” tespitinde bulunuyor.
Çin’i ne pahasına olursa olsun durdurmaya kararlı olan ABD, kendi askeri teknolojik üstünlüğünü devam ettirmek için kullandığı stratejiye “Offset-X” diyor. Yani bu strateji her tür sürpriz gelişmeyi ve hesapta olmayan herhangi bir X faktörünü dahi dengeleyecek ve gerekirse tamamen yok edecek bir teknolojik ön hazırlığa veya daha moda deyimle her tür önleyici bir saldırıya dayanıyor.
ROBOT ORDULARI: NÜKLEER SİLAHLARDAN DAHA ETKİLİ
Önde gelen bazı askeri stratejistler yapay zekânın askeri güçte nükleer silahların kullanılmaya başlanması kadar dramatik bir dönüm noktasının habercisi olacağını söylüyor. Denizaltılar, savaş gemileri, savaş jetleri, sürü halinde uçan insansız hava araçları ve kara savaş araçları. Bu programlar, karar verici insanlarla birlikte savaşacak öldürücü robotların geliştirilmesi anlamına geliyor. Askeri analistlere göre, bazıları geleneksel gemi, uçak ve kara birliklerinden oluşan ekipler halinde çalışmak üzere tasarlanan bu tür robot orduları, hâlihazırda ateş gücünde keskin artışlar sağlama ve savaşların yapılma şeklini kökten değiştirme potansiyeline sahip.
Ghost Sharks (Hayalet Köpekbalıkları) adı verilen insansız nükleer denizaltı benzeri yeni teknolojik varyantlar, okyanus yüzeyinin binlerce metre altına dalmak gibi, hiçbir geleneksel askeri aracın yapamayacağı manevraları gerçekleştirebiliyor. Örneğin Black Hornet 3 adlı nano-drone’un ağırlığı 33 gramdan daha hafif. Neredeyse sessizce uçarak askerlere savaş alanının gerçek zamanlı görüntüsünü sunuyor.
Belki de otonom silahlardan daha devrimsel niteliğe sahip olan yapay zekâ sistemlerinin uydulardan, radarlardan, sonar ağlarından, sinyal istihbaratından ve çevrimiçi trafikten toplanan çok miktarda veriyi emip analiz ederek askeri komutanları bilgilendirme ve nasıl savaşacaklarına karar vermelerine yardımcı olma kabiliyetidir. Yapay zekâ sistemlerinin gözetim görüntülerini, tıbbi kayıtları, sosyal medya davranışlarını ve hatta çevrimiçi alışveriş alışkanlıklarını analiz etme kapasitesi, teknoloji uzmanlarının ‘mikro hedefleme’ diye adlandırdığı avantaja, yani hiçbir yerde olmasalar bile kilit savaşçılara veya komutanlara drone veya hassas silahlarla saldırılara imkan tanıyacak.
UKRAYNA CEPHESİ AYNI ZAMANDA YAPAY ZEKÂ TEKNOLOJİSİNİN DE TEST ALANI
Ukrayna ihtilafında üst düzey Rus askeri liderlerin başarılı bir şekilde hedef alınması bunun erken bir örneğidir. Bu bağlamda Ukrayna krizi yapay zekâ teknolojilerinin cepheye sürüldüğü bir savaş olarak da şimdiden tarihteki yerini almışa durumda. Örneğin adını Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” anlatısındaki kurgusal bir kılıçla paylaşan Amerikan şirketi Anduril’in geliştirdiği dronelar Ukrayna’da büyük ölçüde hem kullanılıyor hem de farklı testlere tabi tutuluyor.
Yapay zekâ ayrıca beşinci kol faaliyetlerinde ve savaşçı olmayanları hedef almak için de kullanılabilir. Bilim insanları, küçük ve ölümcül drone sürülerinin belirli bir kasaba, bölge veya etnik gruptan askerlik çağındaki erkeklerin oluşturduğu büyük insan gruplarına kadar hemen herkesi hem bireysel hem kolektif olarak hedef alabileceği konusunda uyarıyor.
Bilgisayar bilimcisi Stuart Russell, yapay zekânın rolüne ilişkin bir konferansta “Drone sürüleri bir şehirdeki 12 ila 60 yaş arasındaki tüm erkekleri kısa sürede yok edebilir. Nükleer silahların aksine, radyoaktif krater bırakmıyorlar ve tüm değerli fiziksel varlıkları sağlam tutuyorlar” uyarısında bulunmuştu.
ABD’nin ilk kadın savunma bakan yardımcısı olan Kathleen Hicks, 2023’un 29 Ağustos’unda yaptığı bir konuşmada Pentagon’un Çin’in silah ve insan sayısındaki avantajını dengelemek amacıyla önümüzdeki iki yıl içinde ‘binlerce’ otonom, insansız sistemi sahaya çıkaracağını söyledi.
BİLİM İNSANLARINA SUİKASTLERLE DERİNLEŞEN REKABETTE SINIR YOK
CIA’nın eski analistlerinden Martijn Rasser, “En büyük zorluk, Çinlilerin, özellikle de yapay zekânın askeri uygulamaları söz konusu olduğunda, ne kadar iyi olduklarını gerçekten bilmiyor olmamızdır. Açıkçası, Çin birinci sınıf araştırmalar üretiyor ancak ne yaptıklarını bilemiyoruz” itirafında bulunuyor.
Ancak ABD ve Çin arasındaki rekabet teknolojik ambargolar ve istihbarat savaşıyla sınırlı değil. Bu cephede galip gelmek için suikast dâhil her tür silah kullanılıyor. Örneğin Çin’in önde gelen askeri yapay zekâ uzmanlarından ve ‘Savaş Kafatası’ adlı bir yapay zekâ sistemi geliştiren ekibe başkanlık eden Feng Yanghe, 2023’un Temmuz ayında Pekin’de şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Yapay zekâ alanındaki bu amansız savaş önümüzdeki süreçte daha da kızışacak gibi görünüyor. Zira sadece ABD ve Çin değil diğer bütün iddialı ülkelerin de küresel jeo-politik dengelerindeki bekaları, sahip olacakları yapay zekâ teknolojine bağlı. Ne var ki yapay zekâ alanındaki savaşın kazananı olmayacak. Üstün gelenin elde edeceği başarı bir Pirus Zaferi’nden öteye geçmeyecek. Tribünden bu mücadeleyi seyredenler de dâhil hemen herkes öyle görülüyor ki büyük bir yıkıma uğrayacak. Nereden bakılırsa bakılsın amacına ulaşmak için her tür yolu mübah gören Makyavelist ‘Offset-X stratejisiyle hareket eden ABD ile Çin arasındaki yapay zekâ mücadelesi, tarihe yeni bir kıyamet savaşları serisi olarak geçecektir.