Adem KILIÇ – 16 Eylül 2024
İsrail’in sadece son bir haftada; Suriye’deki İran kontrolünde bir füze tesisini imha etmesi, Lübnan sınırına ordu güçlerini kaydırması ve Başbakan Netanyahu’nun güvenlik kabinesinde; “Hizbullah ve Husi güçlerine karşı eylemlerini derinleştirecekleri” kararı alındığını açıklaması, savaşın geleceğine dair bize büyük ipuçları verdi.
Nitekim Netanyahu, uluslararası dikkatleri hem Biden’ın 3 aşamalı barış anlaşmasından hem de Kahire’deki ateşkes anlaşmasından uzaklaştırmayı büyük ölçüde başardı. Aldığı bu kararlarla da “ateşkes ile ilgilenmediğini” ve savaşta yeni bir aşamaya geçerek saldırganlığına devam edeceğini ilan etmiş oldu.
Aslında ABD’deki başkan adaylarının, “İsrail’i ben daha çok seviyorum” yarışı içerisine girdiği bir ortamda, Netanyahu’nun daha da cesaretlenmesi ve saldırganlığını daha da artırması sürpriz değil.
ABD Başkan adayları Trump ve Harris, geçtiğimiz günlerde ilk münazaralarını gerçekleştirdiler.
Yaklaşık 55 yıldır ABD’de gelenek haline gelen bu münazaralara genel olarak iç meseleler damga vururken, bu defa münazaraya dair tüm manşetlere, “İsrail’i ben daha çok seviyorum” tartışması damga vurdu.
Trump; “İsrail’i ancak kendisinin koruyabileceğini” iddia ederken, Harris’i “İsrail’e yeterince destek vermemek” ile suçladı. Harris ise Trump’a, “Ben ömrümü İsrail’i savunmaya adadım ve bunu yapmaya devam edeceğim” sözleri ile yanıt verdi.
Bu arada ABD, sahada da bu söylemleri destekleyecek şekilde hareket etmeye devam ediyor.
Cuma günü İsrail’e yani bir parti silah satışına onay veren ABD, bölgedeki güçlendirilmiş askeri konuşlanması da korumaya devam ediyor.
Örnek olarak geçen hafta uçak gemisi USS Roosevelt’in görev süresi dolması ile eş zamanlı olarak ABD, güdümlü füze denizaltısı USS Georgia’yı bölgede konuşlandırdığını açıkladı. Uçak gemisinin de kısa bir süre içerisinde yeniden görevlendirilmesi bekleniyor.
Netanyahu bu fırsatı değerlendirmeye çalışacak
Netanyahu’nun şu anda askeri operasyona girişmek için birden fazla nedeni var.
İlk olarak; Haaretz’de yer alan bilgilere göre Netanyahu, Aralık ayında rüşvet ve dolandırıcılıktan yargılanacağı davada ilk ifadesini vermek zorunda. Ancak savaş şartları içerisinde yüksek mahkemenin bunu erteleme hakkı bulunuyor.
İkinci olarak Netanyahu, Kasım ayına kadar atacağı tüm adımlarda, Trump-Harris münazarasında da görüldüğü üzere ABD’den büyük destek görecek. Biden yönetiminin İsrail’e destek vermemesi Harris’e eksi olarak yazılacak ve Trump’ı güçlendirecek.
Üçüncü olarak Netanyahu; Trump’ın ABD seçimlerini kazanması durumunda zaten kayıtsız şartsız bir destek alacağının farkında ve savaşı tırmandırarak bu süreci en verimli şekilde kullanmaya çalışacak.
ABD ve Biden-Harris yönetimi, bunların farkında ve aciz durumda!
Hatta ABD; Rachel Corri, Shireen Akleh ve Aysenur Ezgi Eygi gibi, İsrail tarafından öldürülen ABD vatandaşlarının hesabını soramayacak kadar aciz durumda!
Hatta ABD; Gazze’de hastanelere, camilere, mülteci kamplarına, okullara atılan bombaların “ABD’yi suç ortağı” haline getireceğine dair uluslararası raporlara rağmen, İsrail’e silah satışını onaylamaya devam ederek, kendi uluslararası varlığını tehlikeye atacak kadar aciz durumda!
Hatta ABD; İsrail’i savunmak için yüzyıldır bekçisi olduğunu iddia ettiği, insan hakları, demokrasi ve Batı merkezli dünya düzeninin tabutuna çivi çakmayı göze alacak kadar aciz durumda!
ABD’nin bu acziyeti ve veto hakkı ile BM gibi “dur” diyebilecek olan kurumları tamamen kitlemesiyle birlikte dünyayı adeta esir alan ve kaosa sürükleyen bu anlayış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” tezinin haklılığını yine ortaya koydu.
Evet Netanyahu önümüzdeki günlerde, Lübnan cephesi başta olmak üzere savaşı genişleterek ABD’nin bu acizliğini fırsata çevirmek için adımlar atmaya devam edecek.
Dünya ise, bir ülkenin acziyeti ve bir kişinin menfaatleri nedeniyle “büyük kaosa” bir adım daha yaklaşacak!