Fatih ÜNLÜ – 09 Ağustos 2024
Türkiye zinde güçlerin hedefinde. Bunu birçok uzmanımız bir süredir dile getiriyorlar. Zaten bu güçlerin Türkiye’yi çevreleme ve izolasyon gayreti de uzun zamandır kendini apaçık gösteriyor.
Türkiye neden hedefte sorusuna birçok cevap verilebilir ama geçmişin rövanşını almak, bazı ülkelerin topraklarımıza dair saplantılı bakışları ve bunlara bir örnek olarak siyonist çevrelerin ve İsrail’in vaad edilmiş topraklar sanrısı ve belki hepsinden önemlisi ülkemizin İslami geçmişi, güçlü devlet geleneği ve liderlik potansiyeli bu sebepler arasında sayılabilir.
Evet, Türkiye hedefte. Ama bu restleşmenin ne zaman ve nasıl olacağı veya olup olmayacağı biraz da bize bağlı. ABD -daha doğru bir deyişle ABD’nin savaş kabiliyetinin kontrolünü ellerinde tutanlar- ve bahsettiğimiz diğer zinde güçler bu restleşmeyi şu anda yapmaya çekiniyorlar gibi veya daha uygun bir zamanı bekliyorlar. Büyük bir ihtimalle de önce Türkiye’yi gereksiz bir çatışmayla ve savaşla yorup, içten yorup ondan sonra istedikleri dizaynı yapmak istiyorlar. Yıllardır terörle uğraşmamız da bu yaklaşımlarının bir neticesi. Allah fırsat vermesin.
Neden böyle düşünüyoruz? Hatırlarsınız, ta 1990’lardan başlayarak bir ortam oluşturup Türkiye’yi İran’la çarpıştırmaya çalıştılar. Bazı ferasetli insanların doğru tavrıyla bu Allah’a şükür gerçekleşmedi.
Yine hatırlarsınız, Suriye sorununun başında malum çevreler arabulucu olan ülkemizi Suriye’ye karşı konum almaya zorladılar, zorladılar; sonra da Türkiye muhtemelen Suriye’den beklediği esnekliği tam göremeyince veya başka sebeplerle Esad’a karşı tavır alınca ne oldu? Bizi Suriye’de taraf olmaya zorlayan ABD ve diğerleri bizi sorunun içine çekince, kendilerini geri çekip bizi ortada bıraktılar. Bu durum rahmetli Esad Coşan Hocamızın ilmi ferasetiyle 1995’te bir İslam dergisi başmakalesinde yaptığı şu tespite birebir uyuyor: “Düşmanlarımız çok; dost dost diye sarıldıklarımız, müttefiklerimiz sahtekâr…”
Daha sonra Rusya – Ukrayna savaşında da Türkiye’nin savaşa taraf olması için uğraştılar. Eski şartlar olsaydı, bir oldu bittiyle belki bunu başarabilirlerdi de.
Türkiye’nin İran’la, Rusya’yla veya başka bir ülkeyle iyi ilişkileri veya sorunları olabilir. Bu bizim kendi yöntemlerimizle halletmemiz, yürütmemiz gereken bir durum. Bu ülkelerle belki onlarca kat daha fazla sorunları olan çevrelerin bizi bu ülkelerle çatışma ortamına itmeye çalışmaları -en azından bizim açımızdan- akıl kârı değil.
Meşru bir sebep yoksa neden savaşalım ki! Genelde savaşların hakkını verebilenler, gereksiz ve meşru olmayan savaşlardan da ustaca kaçınabilenlerdir.
Bunların dışında, ayrıca bölgesel bir karışıklıkta Türkiye’yi bir konum almaya zorlayabilirler. Fakat güçlü liderlik, istişare ve uyumla ve sadece askeri değil ekonomik ve sosyal hazırlıkla birçok sorunun çözümü nispeten kolay olur ve ani gelişmelere de doğru tepkiler verilebilir.
Batının bir bölgeye askeri yığınak yapması vs. yakın zamandaki örneklerden gördüğümüz üzere çoğu zaman ise yaramamış, en sonunda maliyetinden dolayı dönüp gitmişlerdir ama buradaki sorun bıraktıkları büyük maddi – manevi tahribat olmuştur.
Bu tür askeri harekatlarla ABD kendi askeri gücüyle kendisini tüketmiştir. Bunu tekrar ederse tükenmesi de hızlanacaktır. İşin ilginci, Ortadoğu’daki muhtemel bir savaşa ABD’nin taraf olmasını hararetle savunan şahin kanattan bazılarının kendi şahısları için askerliğe sıcak bakmamalarıdır. Bunun bir örneği John Bolton’dur. Bir süre önce Türkiye’ye de dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı sıfatıyla çokça gelip giden Bolton’un Vietnam savaşı zamanında asker kaçağı (draft dodger) olmasına rağmen şimdi bu kadar savaş çığırtkanlığı yapması ABD’de bazı çevrelerde de çokça eleştirilir.
Meşru olmayan ve aslında zulüm aracı olacak bir savaşta insanlar neden beyhude ölsünler ki?
Ne Yapılabilir?
Evet, Türkiye hedefte ama bu restleşmenin ne zaman ve nasıl olacağı biraz da bize bağlı demiştik. İçinde bulunduğumuz durum Abdülhak Molla’nın aşağıdaki meşhur sözünü hatırlatıyor:
Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh.
Bu söz ile bulur bütün ülkeler başarı ve kurtuluşu
Barış ve iyilik istiyorsan eğer hazır ol savaşa.
Latince’de de 4. yüzyılda yaşayan Flavius Vegetius’in bir eserinde geçen benzer bir söz vardır:
Si vis pacem, para bellum.
Barış istiyorsanız, savaşa hazır olun.
Meşhur parabellum tabiri de buradan geliyor.
Savaş ve ordulara dair Vegetius şöyle yazmış:
“Tüm savaşlarda zaferi getiren şey sayı üstünlüğü ve cahil cesareti değil, yetenek ve disiplin olmuştur.
Roma halkının bütün dünyaya boyun eğdirmesini mümkün kılan şeyin silah taliminden, kışla disiplininden ve askerî sistemden başka bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yoksa nasıl bir avuç Romalı kalabalık Galyalılara karşı durabilirdi ki? Nasıl kısa boyuyla Cermenlerin heybetine kafa tutmaya cesaret edebilirdi? İspanyolların yalnız sayı bakımından değil, ayrıca fiziksel kuvvet bakımından da bizimkilerden üstün olduğu malumdur. Kurnazlık ve servet bakımından Afrikalılarla eşit değildik.”
Günümüzde klasik manada ordulardan ziyade asıl teknolojiler ve yeni savaş araçları etkin ama bunların üretilip, geliştirmesi ve kullanımında da disiplin, teknoloji geliştirme, eğitim ve istikrarlı çabanın önemi çok büyük. Yani yukarıdaki ilk cümle farklı bir bağlamda hâla geçerliliğini koruyor gibi.
Özetle, bu kadar -yapay veya gerçek- sorunları olan bir bölgede savaşa hazırlık konusunda çok iyinin ötesinde belki mükemmel olmamız gerekiyor. Ve hep haklı, makul tarafta bulunmamız veya bu tarafsızlıktaysa tarafsız kalmamız gerekiyor.
Burada da çok ince bir ayar var. Tüm bu süreçte, ekonomik ve sosyal kalkınmaya ve adalete de büyük önem vermemiz icab ediyor. Bunlar savaş söz konusu olmasa da çok önemli hususlar zaten. Çünkü bunlar olmazsa, askeri teknolojiler ve hazırlık ülkenin korunmasında bir yere kadar işe yarayabilir. Dolayısıyla güçlü savaş hazırlığının ekonomik ve sosyal kalkınmayla, güçlü bir sosyal doku gayreti ve adaletle birlikte düşünülmesi lazım.
Söylediğimiz hususların bazı unsurlarına biz de yazılarımızda ara ara yer vermeye çalışıyoruz. Tüm bu alanlarda düzenli, samimi ve büyük ekiplerin çalışması elzem görünüyor. Bütün kurumlarıyla büyük ve deneyimli bir devlet teşkilatı da zaten bu yüzden var.
Allah’a emanet olun.