Mutfakla ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz? Belki mutfakta anneniz bir şeyler denemenize pek izin vermezdi. Annem mutfaktaki sürprizlere pek açık değildi ben çocukken. Ben de çamurdan pasta ve kurabiye yapmayı denerdim. Sizin de benzer şeyler denediğiniz oldu mu? En çok hoşuma giden kısım ellerimin toprakla sarmaş dolaş oluşuydu. Şimdilerde de o nedenle hamur işleri yapmayı çok seviyorum sanırım. Elimi her hamura soktuğumda bir rahatlama bedenime de ellerimden yayılır.
Çocukken kimsenin bize pastamıza ne zaman veya ne kadar toprak ekleyeceğimizi söylememesine rağmen bir şekilde neyin doğru olup olmadığını deneyerek bulmamız harika değil mi? Yemek pişirmek benim için ilk yaratıcı deneyimlerden biridir. Üstelik daha iyi yapmak ya da doğru-yanlış veya az-çok gibi “malı-meli” gibi yargıların henüz hayatımıza girmediği vakitlerde sürecin tadını da çıkarmak daha muhtemeldi.
Çocukların becerilerinin gelişimi için mutfağın çok kıymetli fırsatlar sunabildiğini düşünüyorum. Ne yazık ki, mutfakta üreten kişi olma fırsatı cinsiyet rolleri yüzünden erkek çocuklarının dünyalarında yer almayabiliyor kimi zaman. Oysa yemek yemek gibi hayati bir ihtiyacı kendi becerileri ile karşılayabilmek her insan için özgürleştiricidir.
Ben büyürken sadece kız çocukları anneleri tarafından mutfağa çağırılıyordu. Zaman ilerledikçe değişim tümüyle olmasa da kapısı aralandı gözlemlediğim kadarıyla. Çocukluğumda anneannemin evindeki mutfakta ocak başındaki olaylar hayatımın hep merkezinde olsa da yamaklıktan öteye geçememiştim.
Ne kadar gıpta ederdim annemin küçük bir hamur parçasını kocaman ve incecik bir ekmek yaprağına dönüştürmesine. Üstelik kıvrak hareketlerle bunu yaparken görsel bir şölene dönüşürdü benim için onu izlemek. Benim ancak yapmayı hayal ettiğim şeyi onun bu kadar kolay ve incelikli yapıyor oluşu hayran bırakırdı beni.
Yaş ilerledi. Mutfaktaki ekmek ve yemek yapma seremonisi hiç değişmedi. Yanan ateşin başında kabaran hamurun küçük öbek parçalarından birer yaprağa dönüşme serüveni devam ediyor. Ailemize katılan yeni üyeler için ise işler biraz değişti. Artık erken yaşta hamura ellerini sokabiliyor hatta kendilerinin bedenlerine uygun alet ve edevatla onlar da bu seremoniyi izlemek kalmıyor, katılıyorlar da.
Yeğenim Mine altı yaşındayken hamura elini sokar, kendi yaşına uygun oklavayla yufka yapardı. Elbette, yetişkinlerinkinden farklı olurdu yaptığı yufkalar. Yaşadığı haz da yetişkinlerinkinden farklıydı. Gözleri parlardı yırtık ve kalın yufkanın ocakta pişmesini izlerken. Ona sorduğumda yaptığı yufkaları nasıl bulduğunu “Bunun şimdiye kadar yaptığı en güzel şey” olduğunu söylemişti. Çocukluğun üretkenliği ve koşulsuzluğu ne de güzel.
Yaratıcılığın doğası budur; denemek ve her denemeden sonra süreci takip etmek. Başka nelerin denenebileceğine açık olmak. Çabalarının neye dönüştüğüne tanık olma şansı bulmak. Tıpkı benim o dağınık toprağı suyla birleştirip çamurlu pastalar yaparken deneyimlediğim akış. Yıllar önce denemenin, üretmenin bize neler öğrettiğini hatırlayarak yeniden denemeye devam etmek. Akışı bulana kadar süreci takip etmek.
Mutfakla ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz? Belki mutfakta anneniz bir şeyler denemenize pek izin vermezdi. Annem mutfaktaki sürprizlere pek açık değildi ben çocukken. Ben de çamurdan pasta ve kurabiye yapmayı denerdim. Sizin de benzer şeyler denediğiniz oldu mu? En çok hoşuma giden kısım ellerimin toprakla sarmaş dolaş oluşuydu. Şimdilerde de o nedenle hamur işleri yapmayı çok seviyorum sanırım. Elimi her hamura soktuğumda bir rahatlama bedenime de ellerimden yayılır.
Çocukken kimsenin bize pastamıza ne zaman veya ne kadar toprak ekleyeceğimizi söylememesine rağmen bir şekilde neyin doğru olup olmadığını deneyerek bulmamız harika değil mi? Yemek pişirmek benim için ilk yaratıcı deneyimlerden biridir. Üstelik daha iyi yapmak ya da doğru-yanlış veya az-çok gibi “malı-meli” gibi yargıların henüz hayatımıza girmediği vakitlerde sürecin tadını da çıkarmak daha muhtemeldi.
Çocukların becerilerinin gelişimi için mutfağın çok kıymetli fırsatlar sunabildiğini düşünüyorum. Ne yazık ki, mutfakta üreten kişi olma fırsatı cinsiyet rolleri yüzünden erkek çocuklarının dünyalarında yer almayabiliyor kimi zaman. Oysa yemek yemek gibi hayati bir ihtiyacı kendi becerileri ile karşılayabilmek her insan için özgürleştiricidir.
Ben büyürken sadece kız çocukları anneleri tarafından mutfağa çağırılıyordu. Zaman ilerledikçe değişim tümüyle olmasa da kapısı aralandı gözlemlediğim kadarıyla. Çocukluğumda anneannemin evindeki mutfakta ocak başındaki olaylar hayatımın hep merkezinde olsa da yamaklıktan öteye geçememiştim.
Ne kadar gıpta ederdim annemin küçük bir hamur parçasını kocaman ve incecik bir ekmek yaprağına dönüştürmesine. Üstelik kıvrak hareketlerle bunu yaparken görsel bir şölene dönüşürdü benim için onu izlemek. Benim ancak yapmayı hayal ettiğim şeyi onun bu kadar kolay ve incelikli yapıyor oluşu hayran bırakırdı beni.
Yaş ilerledi. Mutfaktaki ekmek ve yemek yapma seremonisi hiç değişmedi. Yanan ateşin başında kabaran hamurun küçük öbek parçalarından birer yaprağa dönüşme serüveni devam ediyor. Ailemize katılan yeni üyeler için ise işler biraz değişti. Artık erken yaşta hamura ellerini sokabiliyor hatta kendilerinin bedenlerine uygun alet ve edevatla onlar da bu seremoniyi izlemek kalmıyor, katılıyorlar da.
Yeğenim Mine altı yaşındayken hamura elini sokar, kendi yaşına uygun oklavayla yufka yapardı. Elbette, yetişkinlerinkinden farklı olurdu yaptığı yufkalar. Yaşadığı haz da yetişkinlerinkinden farklıydı. Gözleri parlardı yırtık ve kalın yufkanın ocakta pişmesini izlerken. Ona sorduğumda yaptığı yufkaları nasıl bulduğunu “Bunun şimdiye kadar yaptığı en güzel şey” olduğunu söylemişti. Çocukluğun üretkenliği ve koşulsuzluğu ne de güzel.
Yaratıcılığın doğası budur; denemek ve her denemeden sonra süreci takip etmek. Başka nelerin denenebileceğine açık olmak. Çabalarının neye dönüştüğüne tanık olma şansı bulmak. Tıpkı benim o dağınık toprağı suyla birleştirip çamurlu pastalar yaparken deneyimlediğim akış. Yıllar önce denemenin, üretmenin bize neler öğrettiğini hatırlayarak yeniden denemeye devam etmek. Akışı bulana kadar süreci takip etmek.
Mutfakla ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz? Belki mutfakta anneniz bir şeyler denemenize pek izin vermezdi. Annem mutfaktaki sürprizlere pek açık değildi ben çocukken. Ben de çamurdan pasta ve kurabiye yapmayı denerdim. Sizin de benzer şeyler denediğiniz oldu mu? En çok hoşuma giden kısım ellerimin toprakla sarmaş dolaş oluşuydu. Şimdilerde de o nedenle hamur işleri yapmayı çok seviyorum sanırım. Elimi her hamura soktuğumda bir rahatlama bedenime de ellerimden yayılır.
Çocukken kimsenin bize pastamıza ne zaman veya ne kadar toprak ekleyeceğimizi söylememesine rağmen bir şekilde neyin doğru olup olmadığını deneyerek bulmamız harika değil mi? Yemek pişirmek benim için ilk yaratıcı deneyimlerden biridir. Üstelik daha iyi yapmak ya da doğru-yanlış veya az-çok gibi “malı-meli” gibi yargıların henüz hayatımıza girmediği vakitlerde sürecin tadını da çıkarmak daha muhtemeldi.
Çocukların becerilerinin gelişimi için mutfağın çok kıymetli fırsatlar sunabildiğini düşünüyorum. Ne yazık ki, mutfakta üreten kişi olma fırsatı cinsiyet rolleri yüzünden erkek çocuklarının dünyalarında yer almayabiliyor kimi zaman. Oysa yemek yemek gibi hayati bir ihtiyacı kendi becerileri ile karşılayabilmek her insan için özgürleştiricidir.
Ben büyürken sadece kız çocukları anneleri tarafından mutfağa çağırılıyordu. Zaman ilerledikçe değişim tümüyle olmasa da kapısı aralandı gözlemlediğim kadarıyla. Çocukluğumda anneannemin evindeki mutfakta ocak başındaki olaylar hayatımın hep merkezinde olsa da yamaklıktan öteye geçememiştim.
Ne kadar gıpta ederdim annemin küçük bir hamur parçasını kocaman ve incecik bir ekmek yaprağına dönüştürmesine. Üstelik kıvrak hareketlerle bunu yaparken görsel bir şölene dönüşürdü benim için onu izlemek. Benim ancak yapmayı hayal ettiğim şeyi onun bu kadar kolay ve incelikli yapıyor oluşu hayran bırakırdı beni.
Yaş ilerledi. Mutfaktaki ekmek ve yemek yapma seremonisi hiç değişmedi. Yanan ateşin başında kabaran hamurun küçük öbek parçalarından birer yaprağa dönüşme serüveni devam ediyor. Ailemize katılan yeni üyeler için ise işler biraz değişti. Artık erken yaşta hamura ellerini sokabiliyor hatta kendilerinin bedenlerine uygun alet ve edevatla onlar da bu seremoniyi izlemek kalmıyor, katılıyorlar da.
Yeğenim Mine altı yaşındayken hamura elini sokar, kendi yaşına uygun oklavayla yufka yapardı. Elbette, yetişkinlerinkinden farklı olurdu yaptığı yufkalar. Yaşadığı haz da yetişkinlerinkinden farklıydı. Gözleri parlardı yırtık ve kalın yufkanın ocakta pişmesini izlerken. Ona sorduğumda yaptığı yufkaları nasıl bulduğunu “Bunun şimdiye kadar yaptığı en güzel şey” olduğunu söylemişti. Çocukluğun üretkenliği ve koşulsuzluğu ne de güzel.
Yaratıcılığın doğası budur; denemek ve her denemeden sonra süreci takip etmek. Başka nelerin denenebileceğine açık olmak. Çabalarının neye dönüştüğüne tanık olma şansı bulmak. Tıpkı benim o dağınık toprağı suyla birleştirip çamurlu pastalar yaparken deneyimlediğim akış. Yıllar önce denemenin, üretmenin bize neler öğrettiğini hatırlayarak yeniden denemeye devam etmek. Akışı bulana kadar süreci takip etmek.