Fatih ÜNLÜ – 03 Temmuz 2024
Bugünkü yazımızın konusu son günlerdeki üzücü olaylar. Malum, Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde Suriyeli bir mülteci, 7 yaşındaki yakın akrabası olan bir kız çocuğunu bir pazar yerindeki tuvalette taciz etmiş. Birisi de bu tacizi filme almış.
Olay bilahare birtakım kurgu ve ilavelerle sosyal medya üzerinden hızla yayılmış. Bu yayılmanın maksatlı olduğu da çok açık.
Çünkü İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın ifadesiyle, olaylar sırasında 79 bin hesaptan, 343 bin paylaşım yapılmış ve bu paylaşımların yüzde 68’i yani üçte ikisi provakatif amaçlı. Mesajların yüzde 37’si de “bot” hesaplardan – sahte hesaplardan gönderilmiş.
Bot hesabı Anadolu Ajansı’nın tanımından faydalanarak şu şekilde tarif edebiliriz: İngilizce robot kelimesinin kısaltması olan “bot”, gerçek olmayan ama gerçek bir sosyal medya hesabı gibi davranan ve bir algoritma tarafından tarafından yürütülen sosyal medya hesaplarını ifade ediyor.
Bot hesaplar gerçek bir kişi gibi yüzbinlerce mesaj paylaşabiliyor, mesajlara cevap verebiliyor ama tüm bunları yazılımlar üzerinden idare eden aslında çok küçük bir grup. Böylece, önlem alınmazsa on küsür kişilik usta bir grup bot hesaplarla milyonlarca insanın oluşturabileceği sahte bir hava ve kamuoyu oluşturabiliyor ve provakasyon yapabiliyor.
Bunlar insanlardaki belirli psikolojik özellikleri de iyi kullanıyorlar. Hep benzer şeyleri duyunca birçok insan bundan etkilenebiliyor. Memleketim, güzel şehrimiz Adana’da belirli bir çevrede meşhur bir söz vardı: “Kişi Kalekapısında bir yalan söylemiş, Küçüksaat’te yalanına kendisi de inanmış.” diye. Önlem alınmazsa, propaganda ve tekrarın güçlü psikolojik etkisini gösteren önemli bir söz.
Bu tür bot hesapların manipülasyon için kullanıldığında ne kadar tehlikeli olacağı ortada. Bunlara çok tahripkâr bir tür siber saldırı da diyebiliriz herhalde. Bunun teknik ve içerik açısından önlemleri de çoktur elbette. Bot hesaplarla ilgili bu parantezden sonra tekrar konumuza dönelim.
600,000’e yakın nüfusu olan Melikgazi’de çoğu provakatif 343.000 paylaşımla ilçede bazı kesimler galeyana getirilmiş, bu yetmemiş başka ilçelerden de kamyonetle insanlar transfer edilmiş ve neticede kontrolsüz bir kalabalık ortalığı yangın yerine çevirmiş ve o bölgede yaşayan Suriyelilerin ev, işyeri ve araçlarına ciddi zarar vermiş. Olaylar birçok girişimle ancak saat gece 2’de durulmuş.
Hatay, Konya gibi başka illerde de mültecilere yönelik daha küçük çaplı olaylar yaşanmış.
Provokatif eylemler sonrasında 474 kişi gözaltına alınmış. Bu kişilerin 285’inin göçmen kaçakçılığı, yaralama, uyuşturucu, yağma, hırsızlık, mala zarar verme, cinsel taciz, dolandırıcılık, parada sahtecilik, tehdit, hakaret, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi suçlardan sabıkası var.
Bu olayların ertesi günü Suriye’de bizim kontrolümüzdeki bölgelerde ülkemizden giden tırlara, araçlara zarar verildi. Türk bayraklarına, PTT ofislerine saldırılar yapıldı. Ortada ya iki yönlü bir provakasyon vardı ya da orada durumu fırsat bilenler bu ölçüsüz taşkınlıkları yaptılar.
Tüm bu yaşananların Suriye’yle ilişkilerin yeniden kurulması ihtimaline karşı sabote maksatlı organize edildiğini tahmin eden birçok uzman da var.
Yaşananlar hem bu haliyle çok üzücü hem de asıl -dikkat edilmezse- gelecekte olabileceklere dair verdiği işaret açısından çok önemli.
Olayın birçok detayıyla ilgili gazeteci ve yorumcu arkadaşlarımız kamuoyunu düzenli aydınlatıyorlar. Biz de bu yazıda daha çok ne yapılabilir sorusuna odaklanmak istiyoruz.
Neler Yapılabilir?
Bu ve benzeri olayların tekrar etmemesi için neler yapılabilir, bizce şu anki en önemli mesele bu. Bu olaylar Allah’a şükür can kaybı olmadan atlatıldı. Ama dikkat edilmezse, yeni provakasyonların çok daha vahim sonuçlarla tekrarlanmayacağına dair bir garantimiz yok. Fakat alınacak önlemlerle tekrarların tümden ya da büyük ölçüde engellenmesi mümkün olabilir.
Alınacak önlemler tabiatıyla çok geniş bir çalışma ve istişareyi gerekli kılıyor. Biz burada sadece kayda geçmesinde fayda gördüğümüz birkaç hususu arz edeceğiz:
1- Sosyal medya üzerinden toplumsal manipülasyonlar ve insanları yönlendirme konusunda bazı müfsit çevrelerin özel eğitimler verdiklerini yıllar öncesinden biliyoruz. Bu çevrelerin bot – robot hesapları kullanmada da ileri düzeyde usta olduklarını tahmin edebiliriz.
Yapılan açıklamalardan Kayseri özelinde bu işleri sosyal medya mesajlarıyla kimlerin organize ettiğinin önemli ölçüde belirlendiği anlaşılıyor. Bunun ötesinde bunları da kimlerin yönlendirdiği bulunmalıdır ki benzer şablon ve durumlar başka yerlerde tekrar edilemesin.
Bu konuda bir erken uyarı ve doğru bilgilendirme sistemi kurulabilir. Propaganda başladığında bunun tesir etmesi haliyle bazen saatleri alacaktır; bu da önlem almak için iyi zaman dilimi.
Ortada doğru veya yanlış provokasyon konusu olabilecek bir haber varsa, anormal mesajlaşma trafiği ve bot hesap hareketliliğinin yaşanıyorsa hemen acil önlemler alınabilir ve işin doğrusu daha yaygın bir şekilde kamuoyuna duyurulabilir. Provokatörler yine yapacaklarını yaparlar ama tesirli olamazlar.
2- Toplumda belirli kesimlerde mülteci karşıtlığı çok yükselmiş durumda. Kayseri’deki olaylarda ciddi bir provokasyon var ama provokasyonun mevcut bir hissiyatı suistimal ettiği de ortada.
Son dönemde yoğunlaşan ekonomik sorunlarda hep mültecileri suçlamak şüphesiz yanlış iz peşinde koşmak olur. Bununla birlikte, kira, konut fiyatları ve belirli alanlarda işsizlik gibi ekonomik sıkıntılarda mülteci sorununun bir sebep olarak toplumumuzun bir kısmında çok önemsendiği de bir gerçek. Bunun teknik olarak ne kadarının doğru olduğu ayrıca tartışılabilir.
Tüm bunlara -esas fitili ateşleyen- mültecilerin karıştığı münferit önemli suçlar da eklenince, bu ciddi bir toplumsal tepkiye dönüşebiliyor, birileri bunu provoke ettiğinde de iş çığırından çıkabiliyor. Bu tür münferit olaylara örnek olarak, Kayseri’deki olaylar öncesinde küçük kıza yapılan taciz suçunun yanı sıra birkaç yıl önce Altındağ’da bir gencimizin parkta bıçaklanarak öldürülmesini örnek verebiliriz.
İlk başta, mülteciler için de toplumun tüm kesimleri için de suç işleyenin cezasını acilen göreceği duygusunu toplumumuzda hakim kılabilmeliyiz. Diğer taraftan, suçluların acilen cezalandırılması gereği bir yana, bir kişinin suçundan dolayı bir topluluğun kontrolsüz kalabalıklar tarafından cezalandırılmasının da akıl ve vicdana sığmayan bir iş ve hukuka bir saldırı olduğunu bilmeliyiz.
İkinci olarak, tansiyonu düşürücü önlemler çok önemli. Mülteci karşıtı söylemleriyle bilinen liderlerle bir diyalog ortamında özellikle hassas zamanlarda toplumun kışkırtılmasına sebep olacak söylem ve hareketlerden uzak durmalarının istenmesi de bu tansiyon düşürücü önlemlere dahil elbette. Liderlerin ve söylemlerinin ne kadar etkili olduklarını birçok örnekten biliyoruz. Bu neticede bir memleket meselesi. İnsanların sınırları bilmesi gerekiyor.
Ayrıca Suriyeli mültecilerin kanaat önderleriyle de, bu gruplardaki etkili kişilerle görüşülüp özellikle bu olaylara başlangıç teşkil eden taciz suçu ve öldürme gibi toplumda nefret uyandıracak suçlara meyilli kişilere karşı daha müteyakkız, daha tetikte olmaları istenebilir. Onlar kendi insanlarını daha iyi tanırlar. Bu elbette herşeyi önleyemez ama yükü çok azaltabilir.
Burada bir handikap da var. Anlaşıldığı kadarıyla, küresel sistem ülkemizde de hepimizin hemen tarif edebileceği geleneksel milliyetçilikten ziyade kendi söylemleriyle uyumlu farklı ve manipüle edebileceği bir milliyetçilik!!! anlayışını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Buna yönelik önemli tesir kanalları da var.
Bu tür çevrelerin Suriyeli mültecileri yönlendirme noktasında da tesir kanallarına sahip olabileceklerini tahmin edilebiliriz. Böylesi bir ortamda, söylem tonunu memleketin geleceği açısından sükunete yöneltmek kolay değil ama güçlü önlemlerle mümkün.
Tansiyonu düşürücü önlemler arasında dar gelirlinin ve gerçekten düşük gelirli emeklilerin durumunun acilen düzeltilmesi de sayılabilir. Çünkü insanların rahatlamaları lazım. Ekonomik sıkıntı yaşayanlar elbette hemen mülteci nefretine yönelmiyorlar, bu çoğunun tabiatında da da yok ama bunalmış insanların -doğru ya da yanlış- daha kolay tesir altında kalacakları da aşikar. Toplum kesimlerinde ekonomik rahatlama gereksiz birçok gerilimi azaltacaktır.
3- Göç ve mültecilerle ilgili konulara vakıf birçok kıymetli uzman ve fikir üreten kimseler bir “Göç Bakanlığı”nın kurulmasını uzunca zamandır öneriyorlar. Şimdi Göç İdaresi Başkanlığı İçişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteriyor. Yakın zamana kadar o birim Genel Müdürlük seviyesindeydi, birkaç yıl önce başkanlık oldu, güç kazandı.
Göç işinin özellikle güvenlikle ilgili birçok boyutu İçişleri Bakanlığıyla ilgili. Başkanlığın İçişleri Bakanlığı bünyesinde olmasının muhakkak birçok faydası vardır. Ama çok iyi bir planlama ve kurguyla münhasır ve uzmanlaşmış bir Göç Bakanlığının kurulması da -birçok kişinin önerdiği üzere- konuların çok daha etraflıca ve etkin bir şekilde ele alınmasına büyük katkı sağlayacaktır.
Bakanlık kurulursa veya kurulmasını beklemeden hemen işin sosyolojisine, psikolojik yönüne vs. çok detaylı bakabilecek birimlerin kurulması ve mevcut birimlerin daha işler hale getirilmesi çok önemli. İlgili birimlerimiz tüm bu süreçle ilgili insanların neler hissettiği, nelerden etkilendiği, ne tür bir ruh haline sahip olduğu, geri dönüşe nasıl baktığı, gelir kaynakları vs. gibi hususlar dahil konuyla ilgili çok detaylı akademik çalışmalar ve saha araştırmaları yapmalı ve yaptırmalıdır.
Bu bilgi altyapısı, diğer birçok faydasıının yanı sıra planlanacak geri dönüşlerin daha isabetli olması için de gereklidir. Ayrıca, Suriye yönetimiyle yapılması muhtemel müzakelerde de dönüşlerin suhuletle olması ve işin bir cezalandırma sürecine dönüştürülmemesi için de önlemler alınmalıdır. Yoksa bu hem haksızlıklara yol açar hem de Suriye’yi karıştıran çevreler bu süreci de sabote edebilirler. Bu malum güçlerin o dönem iki tarafta da refleksleri çok iyi harekete geçirdiklerini unutmamak lazım.
Yine insanları kaynaştıracak senaryolarla çok etkili filmler yapılmalıdır. Halkımızın yardımseverliğini ve buna vefa ile cevap verenlerin durumlarını öne çıkaran, mültecilere düşmanlık hisleri besleyenlerle mültecilerden vefasızlık gösterenlerin de yanlışlarını uslübunca işleyen çok nitelikli filmler.
Burada, yerinde – doğru ve geçerli argümanlar üretebilmek çok önemli görünüyor. İnsanlar doğru fikirle ve olumlu bir duygu atmosferinde kolay ikna olurlar. Hatırlarsınız, Avrupa’ya geçerken Türkiye’den çok şikayet eden ve Avrupa’daki mültecilerin çok iyi okullara gittiği, çok iyi işler buldukları gibi iddialarda bulunan bir mülteci genç vardı. Bu genç sınırı geçtiğinde kendisine dayak atılarak perişan bir şekilde geri gönderilmişti. Bazı kişilerin fikrini değiştirmek çok zordur ama insanların çoğunluğu işin doğrusunu duyunca daha hakkaniyetli davranır.
Avrupa mültecileri seçerek aldı, mültecilerden belirli bir uzmanlığı olan veya kendi işine yarayacağını düşündüğünü kimseleri daha çok aldı. Onlara belirli imkanlar da verdi, onların kapasitelerinden de faydalandı. Ama bizim ülke olarak o aciliyet ve kontrolsüzlük ortamında seçme lüksümüz yoktu. Avrupa’yla hiç bir şekilde kıyaslanamayacak kadar çok milyonlarca mülteciyi kabul ettik. Biz de daha derli toplu ve kontrollü bir sistem geliştirebilirdik ama o dönem çeşitli sebeplerle bu da ne yazık ki yapılamadı.
O gençteki düşünce yanlışlığına benzer yanlışlıklar diğer Suriyeli mülteciler arasında, özellikle de gençler arasında ne kadar yaygın bilmiyoruz. Ama işin hakikati bir şekilde herkese, özellikle de gençlere anlatılmalı. Yoksa yanlış düşüncelere kapılanlar kendisine yardımcı olanlara karşı bile dostça ve kardeşçe bakamayabilir. Bu da yanlışa kapı açmak demek…
Konu çok derin, biz bu yazımızda sadece birkaç fikri arz etmiş olduk.
Müsaadenizle burada bitirelim. Allah’a emanet olun.