Emperyal Batı ile Birlikte ‘İslam Dünyası’ da Çöküşün Eşiğinde

Bercan TUTAR – 02 Temmuz 2024

 

Rusya ve Çin’in oluşturduğu direniş ekseni Batı hegemonyasını askeri, siyasi ve ekonomik cephelerden zorlarken İslam dünyasının oluşturduğu stratejik ve jeo-kültürel cephenin ise Batı’ya karşı çok güçlü bir direniş sergileyemediği ortaya çıktı. Bırakın güçlü olmayı, İslam dünyasının iktidarı ve muhalefetiyle sergilediği manzara gerçekten de içler acısı. Özellikle de İsrail’in Gazze’deki soykırım projesinden sonra kimin ne olduğu tam anlamıyla deşifre oldu. Paradigmalar ve anlayışlar kökten değişti.

İslam dünyasının liderleri ne kadar başlarını kuma gömseler de ve muhalefeti de istediği kadar İsrail propaganda stratejisiyle Hamas’ı karalayıp Batı’dan ve Siyonist lobilerden destek almaya çalışsa da Gazze’de devam eden soykırım oyun değiştirici mahiyetiyle bütün gerçekleri alt üst etti. Dünya ve bölge tarihinde dönüştürücü bir katalizör işlevi gören Gazze, İslam dünyası için hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını, olamayacağını gösterdi.

Çünkü Siyonizm’in barbarlığını destekleyen ve Filistin’i işgal edip İsrail garnizon devletini yaratan Avrupa sömürgeciliğinin tüm vahşi tarihi 9 aydır devam eden Gazze’deki soykırımda dünya tarafından bir kez daha net şekilde görüldü. Bunu uluslararası kamuoyundan da Müslüman âleminden de gizlemek artık imkânsız.

İslam dünyasının bu soykırım karşısındaki sinik, ezik ve sünepe tavrı bize sadece Filistin’in değil Müslüman ülkelerinin de işgal altında olduğunu gösterdi. Daha acıklısı ise bu işgalin devşirilmiş Müslüman liderler tarafından gönüllü olarak benimsenmesidir. Çünkü gördük ki Lübnan, Suriye, Mısır, Ürdün ve Irak başta olmak üzere sağda solda kalmış diğerlerini de dâhil edersek neredeyse İslam âleminin tümü İsrail vahşetinin ve Batı emperyalizminin pençesinde, insafına kalmış durumda.

Batılı emperyalizm her ülkede istediğini yapabiliyor. İnanın isterlerse bütün ülkeleri Gazze’ye bile çevirebilirler. İslam dünyasında bunu engelleyecek ne askeri ve ekonomik güç ne de siyasi ve kültürel irade var. Direnişe ve kendilerini savunmaya mecalleri kalmamış durumda.

Örneğin İran ve Türkiye gibi ülkelerin resmi söylemi Filistin’i savunsa da ne yazık ki Batı emperyalizmine karşı tavır alabilmiş bu iki ülkedeki muhalefet ise tamamen Siyonizmin uşağı konumunda.

Öyle ki İran ve Türkiye’deki muhalefetin iktidara yönelik tepkileri İslam’a karşı patolojik birer nefrete dönüşmüş halde. Filistin direnişinin çok yönlü doğasından ve tarihi bilinçten tamamen habersiz olan bu muhalefet, ‘Hamas’ kelimesini tam da İsrail propaganda makinesinin dikte ettiği Siyonist çerçevede kullanıyor. Bunun son örneğini Hamas’a terörist diyen CHP lideri Özgür Özel verdi.

İran’da ise muhalefetin lideri olarak yansıtılan son Şah’ın ABD’de yaşayan oğlu Rıza Pehlevi ile diğer muhalif liderler ise İsrail terör rejimi yanlısı dört dörtlük birer yardakçı konumunda. Bunu bizim muhalifler gibi gizlemeye dahi çalışmıyorlar.

Yani iktidardakiler muktedir değil. İktidarı devralması beklenen muhalefet ise şimdiden zihnen ve ruhen devşirilmiş durumda.

Bu tablo bize İslam dünyasının askeri ve ekonomik açıdan da siyasi bilinç ve jeo-kültürel tarihi tavır açısından da Batı’nın alternatifi olmaktan çok uzak olduğunu gösteriyor. İslam dünyası için iki yol var ya Lübnan, Irak ve Suriye gibi İsrail vahşetinin insafına terk edilmek ya da Batı’nın çıkarlarına hizmet eden yozlaşmış bir askeri cunta rejimi, bir diktatör ya da hanedanlıkla yönetilmek… Yani Filistin olmak istemeyen ya Irak, Yemen, Suriye ve Irak gibi parçalanarak kaosa sürüklenecek ya da tek parça halinde kalmak isteyenler de Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi siyasi yoğun bakımda veya siyasi komada yaşamaya mahkûm bırakılacak. Batı emperyalizminin İslam dünyasına giydirdiği bu ‘deli gömlekleri’nden kurtuluş öyle kolay görünmüyor.

İşte bu yüzden İslam ülkelerinin siyasi rejimlerine ‘devlet’ demek siyaset felsefesine ve medeniyetler tarihine hakarettir.

Eğer İslam dünyasında gerçek manada en azından Rusya veya Çin ayarında halkını, değerlerini ve çıkarlarını savunabilecek siyasi ve ekonomik bağımsızlığını kazabilmiş bir devlet olsaydı o zaman kimse Filistinlileri güpegündüz soykırıma uğratamazdı. Irak’ı parçalayıp, Yemen, Mısır ve Suriye’de istediği gibi at oynatamazdı.

Dolayısıyla yakın, yakın veya uzak gelecekten pek umut yok. Ömürler yine gelmesi beklenen demokratik, özgür, müreffeh ve güçlü bir gelecek arzusu ile yani umutsuzluk ile geçecektir. Tek çıkış yolu bu emperyal Batı ile birlikte onun kurduğu sömürgeleştirilen ‘İslam ülkeleri’ rejiminin de yıkılmasıdır. Bunu da Müslümanlar değil ancak Rusya ve Çin’den oluşan Asya-Pasifik ekseni yapacaktır. Çünkü bu haliyle İslam dünyasının içine gömüldüğü ‘alemden’ uyanması mümkün değil. Söylemesi acı ama hiç umut yok.

bercan tutar

Bercan TUTAR – 02 Temmuz 2024

 

Rusya ve Çin’in oluşturduğu direniş ekseni Batı hegemonyasını askeri, siyasi ve ekonomik cephelerden zorlarken İslam dünyasının oluşturduğu stratejik ve jeo-kültürel cephenin ise Batı’ya karşı çok güçlü bir direniş sergileyemediği ortaya çıktı. Bırakın güçlü olmayı, İslam dünyasının iktidarı ve muhalefetiyle sergilediği manzara gerçekten de içler acısı. Özellikle de İsrail’in Gazze’deki soykırım projesinden sonra kimin ne olduğu tam anlamıyla deşifre oldu. Paradigmalar ve anlayışlar kökten değişti.

İslam dünyasının liderleri ne kadar başlarını kuma gömseler de ve muhalefeti de istediği kadar İsrail propaganda stratejisiyle Hamas’ı karalayıp Batı’dan ve Siyonist lobilerden destek almaya çalışsa da Gazze’de devam eden soykırım oyun değiştirici mahiyetiyle bütün gerçekleri alt üst etti. Dünya ve bölge tarihinde dönüştürücü bir katalizör işlevi gören Gazze, İslam dünyası için hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını, olamayacağını gösterdi.

Çünkü Siyonizm’in barbarlığını destekleyen ve Filistin’i işgal edip İsrail garnizon devletini yaratan Avrupa sömürgeciliğinin tüm vahşi tarihi 9 aydır devam eden Gazze’deki soykırımda dünya tarafından bir kez daha net şekilde görüldü. Bunu uluslararası kamuoyundan da Müslüman âleminden de gizlemek artık imkânsız.

İslam dünyasının bu soykırım karşısındaki sinik, ezik ve sünepe tavrı bize sadece Filistin’in değil Müslüman ülkelerinin de işgal altında olduğunu gösterdi. Daha acıklısı ise bu işgalin devşirilmiş Müslüman liderler tarafından gönüllü olarak benimsenmesidir. Çünkü gördük ki Lübnan, Suriye, Mısır, Ürdün ve Irak başta olmak üzere sağda solda kalmış diğerlerini de dâhil edersek neredeyse İslam âleminin tümü İsrail vahşetinin ve Batı emperyalizminin pençesinde, insafına kalmış durumda.

Batılı emperyalizm her ülkede istediğini yapabiliyor. İnanın isterlerse bütün ülkeleri Gazze’ye bile çevirebilirler. İslam dünyasında bunu engelleyecek ne askeri ve ekonomik güç ne de siyasi ve kültürel irade var. Direnişe ve kendilerini savunmaya mecalleri kalmamış durumda.

Örneğin İran ve Türkiye gibi ülkelerin resmi söylemi Filistin’i savunsa da ne yazık ki Batı emperyalizmine karşı tavır alabilmiş bu iki ülkedeki muhalefet ise tamamen Siyonizmin uşağı konumunda.

Öyle ki İran ve Türkiye’deki muhalefetin iktidara yönelik tepkileri İslam’a karşı patolojik birer nefrete dönüşmüş halde. Filistin direnişinin çok yönlü doğasından ve tarihi bilinçten tamamen habersiz olan bu muhalefet, ‘Hamas’ kelimesini tam da İsrail propaganda makinesinin dikte ettiği Siyonist çerçevede kullanıyor. Bunun son örneğini Hamas’a terörist diyen CHP lideri Özgür Özel verdi.

İran’da ise muhalefetin lideri olarak yansıtılan son Şah’ın ABD’de yaşayan oğlu Rıza Pehlevi ile diğer muhalif liderler ise İsrail terör rejimi yanlısı dört dörtlük birer yardakçı konumunda. Bunu bizim muhalifler gibi gizlemeye dahi çalışmıyorlar.

Yani iktidardakiler muktedir değil. İktidarı devralması beklenen muhalefet ise şimdiden zihnen ve ruhen devşirilmiş durumda.

Bu tablo bize İslam dünyasının askeri ve ekonomik açıdan da siyasi bilinç ve jeo-kültürel tarihi tavır açısından da Batı’nın alternatifi olmaktan çok uzak olduğunu gösteriyor. İslam dünyası için iki yol var ya Lübnan, Irak ve Suriye gibi İsrail vahşetinin insafına terk edilmek ya da Batı’nın çıkarlarına hizmet eden yozlaşmış bir askeri cunta rejimi, bir diktatör ya da hanedanlıkla yönetilmek… Yani Filistin olmak istemeyen ya Irak, Yemen, Suriye ve Irak gibi parçalanarak kaosa sürüklenecek ya da tek parça halinde kalmak isteyenler de Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi siyasi yoğun bakımda veya siyasi komada yaşamaya mahkûm bırakılacak. Batı emperyalizminin İslam dünyasına giydirdiği bu ‘deli gömlekleri’nden kurtuluş öyle kolay görünmüyor.

İşte bu yüzden İslam ülkelerinin siyasi rejimlerine ‘devlet’ demek siyaset felsefesine ve medeniyetler tarihine hakarettir.

Eğer İslam dünyasında gerçek manada en azından Rusya veya Çin ayarında halkını, değerlerini ve çıkarlarını savunabilecek siyasi ve ekonomik bağımsızlığını kazabilmiş bir devlet olsaydı o zaman kimse Filistinlileri güpegündüz soykırıma uğratamazdı. Irak’ı parçalayıp, Yemen, Mısır ve Suriye’de istediği gibi at oynatamazdı.

Dolayısıyla yakın, yakın veya uzak gelecekten pek umut yok. Ömürler yine gelmesi beklenen demokratik, özgür, müreffeh ve güçlü bir gelecek arzusu ile yani umutsuzluk ile geçecektir. Tek çıkış yolu bu emperyal Batı ile birlikte onun kurduğu sömürgeleştirilen ‘İslam ülkeleri’ rejiminin de yıkılmasıdır. Bunu da Müslümanlar değil ancak Rusya ve Çin’den oluşan Asya-Pasifik ekseni yapacaktır. Çünkü bu haliyle İslam dünyasının içine gömüldüğü ‘alemden’ uyanması mümkün değil. Söylemesi acı ama hiç umut yok.