Zeytinyağında Bir Dünya Markamız Neden Yok?

haydar as

Haydar AS – 15 Mayıs 2024

 

Geçtiğimiz yıl Avrupa’da rekoltenin düşük olması nedeniyle iç piyasada tüketiciyi koruma amacıyla dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına süresiz yasak getirilmişti.

Muhtemelen bakanlık bu yılki rekolteyi görüp ona göre karar verecektir diye düşünüyorum.

İhracat yasağına rağmen fiyatlar yükseldi ama yasak getirilmeseydi kim bilir kaç katı fiyatlarla evlerimize girecekti.

İhracat yasağı getirilmesine rağmen fiyatlar neden arttı diye soracak olursanız, durumu fırsata çevirmek isteyen tüccarlar diyebiliriz.

Yaklaşık 200 bin ton Zeytinyağını yasak kalkınca ihraç ederim diye düşünen tüccarlar, maalesef hem arz sıkıntısı yarattılar, hem de süre uzadığından dolayı özelliğini kaybetmiş yağlarla baş başa kaldılar.

Sızma olarak depolanan yağlar beklemeden kaynaklı rafine edilmiş yağa dönüşmeye başlayınca özellik kaybından dolayı bir zarar da cabası olmuş oluyor.

Bu arada litresinin 10 dolara işlem gördüğü şu anki piyasada 5 dolardan taahhütte bulunan tüccarlarımız için yasak bir ödül niteliğinde olmuş oldu.

Benim bu konuda altını çizmek istediğim asıl soruna gelecek olursak;

Zeytinyağı üretiminde ülke olarak 450 bin ton üretim gerçekleştiriyoruz.

1.500 bin ton üreten İspanya’dan sonra dünyada 2. sırayı alıyoruz.

Bu üretimin yaklaşık olarak 150 bin tonunu iç piyasada tüketirken geri kalan kısmı ihraç kaydıyla işlem görmektedir.

Bir başka deyişle zeytinyağı üretimimizin üçte birini biz tüketirken geriye kalan üçte ikilik dilimi ihraç ediyoruz.

Bu ihracatın yaklaşık olarak yüzde 80’i dökme ve varilli olarak geriye kalan küçük bir kısmı ise ambalajlı olarak gönderiliyor.

Peki bizden dökme ve varilli olarak satın alan İspanya ne yapıyor?

Ambalajlayıp süsleyip püsleyip ihraç ederek katma değer oluşturuyor.

Uluslararası tadımcılara göre en lezzetli zeytinyağına sahip olan bizler ise bu duruma seyirci kalarak cebimize giren üç beş lirayla kazandığımızı sanıyoruz.

İlginizi çekebilir!  Orta Doğu'da Casuslar Savaşı

Dünyanın en lezzetli yağına sahip olacağız fakat bu konuda bir dünya markamız olmayacak, üstelik bizim üç katımız üretime sahip olan İspanya bizim malımızı allayıp pullayıp İspanyol malı diye dünyaya pazarlayacak.

Bu arada bahsettiğim şekilde ürününü dünya piyasasına gönderen butik aile işletmelerimiz yok değil elbette. Fakat sayıları ve kapasiteleri çok az maalesef.

Bu işletmeler özellikle, İspanya ve İtalya’daki rekolte düşüklüğü ve Türkiye’nin getirmiş olduğu dökme yağdaki ihracat yasağı nedeniyle çok güzel kazançlar elde ederek ülkeye de döviz kazandırmış oldular.

Bu konuda Tarım Bakanlığı’na çok iş düşmektedir elbette…

Üretici var, üstelik hem üretici hem de imalatçı. Avrupa’da ve Amerika’da neredeyse parfüm şişesi büyüklüğünde satılan sızma ve soğuk sıkım yağların üretiminde hepsi birer uzman.

Özellikle Kuzey Ege’de neredeyse her köyde geleneksel yöntemlerle üretim yapan bir imalathane çıkar.

Bakanlığa düşen ise bu girişimcileri cesaretlendirip, önlerindeki bürokratik engelleri kaldırıp çeşitli teşviklerle onları desteklemektir.

Belki bu ihracat yasağı, girişimcilerimizi Ambalajlı ihracata yöneltir. Kim bilir?

Neden bizimde bir dünya markamız hatta markalarımız olmasın ki?

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

haydar as

Haydar AS – 15 Mayıs 2024

 

Geçtiğimiz yıl Avrupa’da rekoltenin düşük olması nedeniyle iç piyasada tüketiciyi koruma amacıyla dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına süresiz yasak getirilmişti.

Muhtemelen bakanlık bu yılki rekolteyi görüp ona göre karar verecektir diye düşünüyorum.

İhracat yasağına rağmen fiyatlar yükseldi ama yasak getirilmeseydi kim bilir kaç katı fiyatlarla evlerimize girecekti.

İhracat yasağı getirilmesine rağmen fiyatlar neden arttı diye soracak olursanız, durumu fırsata çevirmek isteyen tüccarlar diyebiliriz.

Yaklaşık 200 bin ton Zeytinyağını yasak kalkınca ihraç ederim diye düşünen tüccarlar, maalesef hem arz sıkıntısı yarattılar, hem de süre uzadığından dolayı özelliğini kaybetmiş yağlarla baş başa kaldılar.

Sızma olarak depolanan yağlar beklemeden kaynaklı rafine edilmiş yağa dönüşmeye başlayınca özellik kaybından dolayı bir zarar da cabası olmuş oluyor.

Bu arada litresinin 10 dolara işlem gördüğü şu anki piyasada 5 dolardan taahhütte bulunan tüccarlarımız için yasak bir ödül niteliğinde olmuş oldu.

Benim bu konuda altını çizmek istediğim asıl soruna gelecek olursak;

Zeytinyağı üretiminde ülke olarak 450 bin ton üretim gerçekleştiriyoruz.

1.500 bin ton üreten İspanya’dan sonra dünyada 2. sırayı alıyoruz.

Bu üretimin yaklaşık olarak 150 bin tonunu iç piyasada tüketirken geri kalan kısmı ihraç kaydıyla işlem görmektedir.

Bir başka deyişle zeytinyağı üretimimizin üçte birini biz tüketirken geriye kalan üçte ikilik dilimi ihraç ediyoruz.

Bu ihracatın yaklaşık olarak yüzde 80’i dökme ve varilli olarak geriye kalan küçük bir kısmı ise ambalajlı olarak gönderiliyor.

Peki bizden dökme ve varilli olarak satın alan İspanya ne yapıyor?

Ambalajlayıp süsleyip püsleyip ihraç ederek katma değer oluşturuyor.

Uluslararası tadımcılara göre en lezzetli zeytinyağına sahip olan bizler ise bu duruma seyirci kalarak cebimize giren üç beş lirayla kazandığımızı sanıyoruz.

İlginizi çekebilir!  Lübnan'da Kaçınılmaz Olan Savaş ve Olası Senaryolar

Dünyanın en lezzetli yağına sahip olacağız fakat bu konuda bir dünya markamız olmayacak, üstelik bizim üç katımız üretime sahip olan İspanya bizim malımızı allayıp pullayıp İspanyol malı diye dünyaya pazarlayacak.

Bu arada bahsettiğim şekilde ürününü dünya piyasasına gönderen butik aile işletmelerimiz yok değil elbette. Fakat sayıları ve kapasiteleri çok az maalesef.

Bu işletmeler özellikle, İspanya ve İtalya’daki rekolte düşüklüğü ve Türkiye’nin getirmiş olduğu dökme yağdaki ihracat yasağı nedeniyle çok güzel kazançlar elde ederek ülkeye de döviz kazandırmış oldular.

Bu konuda Tarım Bakanlığı’na çok iş düşmektedir elbette…

Üretici var, üstelik hem üretici hem de imalatçı. Avrupa’da ve Amerika’da neredeyse parfüm şişesi büyüklüğünde satılan sızma ve soğuk sıkım yağların üretiminde hepsi birer uzman.

Özellikle Kuzey Ege’de neredeyse her köyde geleneksel yöntemlerle üretim yapan bir imalathane çıkar.

Bakanlığa düşen ise bu girişimcileri cesaretlendirip, önlerindeki bürokratik engelleri kaldırıp çeşitli teşviklerle onları desteklemektir.

Belki bu ihracat yasağı, girişimcilerimizi Ambalajlı ihracata yöneltir. Kim bilir?

Neden bizimde bir dünya markamız hatta markalarımız olmasın ki?

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.