maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 14 Mayıs 2024

 

1960’lı yılların ilk yarısından hemen önce, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın henüz Milli Emniyet Hizmeti Riyâseti olduğu dönemde bir sosyal etkinlikte ‘hakiki devlet sanatçısı’ olan bir kadına, ABD Gizli Servisi CIA’in Türkiye’de görevli adamı yaklaştı ve ona “Nasıllar hanımefendiler?” diye sordu.

Türkçe aksanı bir tuhaftı, Orta Asya kökenli olduğu her halinden belliydi zaten.

Henüz 20’li yaşlarının başında olan iri ceylan gözlü genç kadın, garip şiveyle konuşan adamın sorusuna gülümseyerek “İyiyim” yanıtını verdi. Adamla tanışalı çok olmamıştı ama onun Özbek asıllı olduğunu öğrenmişti. ABD Sefareti’nde çalıştığını da… İstihbarat âlemine yakın olan herkes simaen bilmese de birbirini tanırdı.

Kendisi de (kadın), çok genç olmasına rağmen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın atası olan kuruma ufak tefek mevzularda bilgi veren biriydi. Adamın adı Ruzi Nazar’dı, genç kızınsa Ayten Gökçer… Gökçer, Türk Sanat Müziği sanatçısı Nesrin Sipahi gibi MİT’e bilgi veriyordu.

Bugün hayata gözlerini yuman Ayten Gökçer, MİT’le geçmişteki iltisakına dair pek konuşmaz, bu konuda soru sorulduğunda da “Hayır” derdi. Benim ‘inkâr istihbaratın namusudur’ cümlesiyle özetlediğim prensibe uygun bir davranış…

 

NESRİN SİPAHİ MİT’E RAPOR VERDİĞİNİ TEYİT ETMİŞTİ

Nesrin Sipahi ise MİT’e rapor verdiğini söylerken fazlasıyla açık sözlü davranırdı: “1970’te eşimle birlikte SSCB turnesinden dönerken MİT’e rapor verdik. Dönemin müsteşarı Fuat Doğu ile de defalarca görüştük.”

Fuat Doğu, tıpkı Nesrin Sipahi gibi Ayten Gökçer’i de tanıyordu. Hatta Fuat Doğu’nun ve Ruzi Nazar’ın, o dönemde Gökçer’e ilgi duydukları için aralarının açıldığı istihbarat çevrelerinde bir şehir efsanesi olarak dile getirilirdi.

Bahse konu dönem, ordunun, asker kökenli müsteşarlar vasıtasıyla üzerinde hegemonya kurduğu MİT’in ‘sivillik’ten uzak olduğu bir dönemdi.

Rahmetli Ayten Gökçer de “Asker yanlış bir şey yapmaz” ana fikrini savunan biriydi. Hatta bu fikri savunmak adına 12 Eylül darbesini bile destekleyen açıklamaları var. 2012’de bir televizyon programında şöyle demişti rahmetli:

“12 Eylül darbesi çok da kötü olmamıştır. Tarihe bakarsanız en kansız müdahaleler Türkiye’dedir. Diğer ülkelerin tarihine bakın, bir gecede omuz üstünde baş bırakmıyorlar.”

Ayten Gökçer, 6 Ocak 1929 tarihinde kurulmuş Milli Emniyet Hizmeti Riyâseti henüz 14 yaşında iken 26 Ocak 1940’ta Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da Ayten Kaçmaz adıyla doğdu. 1957 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Çocuk Tiyatrosu Bölümü’ne girdi. İlk olarak Reşat Nuri Güntekin’in Bu Gece Başka Gece adlı oyununda oynadı. Yedi Kocalı Hürmüz adlı müzikalde başrol oynayarak ismini duyurdu. 1965 yılında Galatasaray’ın efsane golcüsü Metin Oktay’la başrolü paylaştığı Taçsız Kral filmiyle sinemaya adım attı. Toplam 13 filmde, 37 tiyatro oyununda rol aldı. 1964 yılında ünlü tiyatrocu Muhsin Ertuğrul vasıtasıyla tiyatrocu Cüneyt Gökçer’le tanıştırıldı. Babası Selanik’te Atatürk’ün sınıf arkadaşı olan Cüneyt Gökçer, sonradan Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü’ne atanacak ve böylece kendisini gelecekteki eşiyle tanıştıran Ertuğrul’un halefi olacaktı.

 

MİLLİ GÜÇTE KÜLTÜR İHRACI MESELESİ

Bugün vefat eden Ayten Gökçer’in kısa hikâyesi bağlamında sanatçı-istihbarat ilişkisine temas etmemin nedeni, kültür istihbaratı konusuna yine, yeniden dikkat çekmek.

Dünyanın tekinsiz bir bölgesinde yaşamamıza rağmen yuvamızı güvenli kılmayı beceren bir millet olarak kültür ihracı, kültür istihbaratı konusunda yeterince güçlü değiliz, güçlenmeliyiz. Bu da rahmetli Gökçer’in gençlik zamanındaki gibi ses sanatçılarına konser verdirmek, tiyatroculardan bilgi almakla olmuyor.

Kültürümüzü, en azından diziler üzerinden ihraç eder hale geldik. Sanatsal açıdan umduğumuz seviyede değiller. Bununla birlikte Adorno’nun ‘yüksek sanat’ ve ‘kültür endüstrisi’ ayrımını ölçü kabul etsek bile kültürel bir değer arz ediyorlar. Bir dizinin akılda kalır sahnelerinden birinin; farklı coğrafyalardaki Türk, hatta belki bir başta ulustan Müslüman çocuğu ileride, yetişkin olduğunda Türkiye lehine bir tavra sürüklemesi maksadın hâsıl olmasını sağlar.

Kültür istihbaratı işinin piri, tıpkı istihbaratın kendisinde olduğu gibi İngilizlerdir. İngilizler, kültür ihraç ettikleri için kendileriyle gurur duyar, hatta böbürlenirler. Ama İngilizlerin koltuklarını asıl kabartan şey, dillerinin bir ihraç ürünü olmasıdır. İngilizlerin kuzeni Amerikalılar da bu işte iyidir. Bu metinde bahsi geçen Özbek, Fergana Vadisi’nden Ruzi Nazar Amerikalıların istihbarat ve kültür askeriydi.

Kültür istihbaratının güçlenmesini; kültür ihracının İngilizlerin başlangıç stratejisinde olduğu gibi bir kültür emperyalizmi vasıtasına dönüşmesi için söylemiyorum. Ama kültür, milli güç parametrelerinden biridir ve siyasi gücün istinat noktasıdır. Sanatçı, devlete mesafeli olmalıdır; ama yeri geldiğinde ona kültürde yol gösterecek ölçüde milli bir tavır da sergileyebilmek koşulu ile…

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.