fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 27 Nisan 2024

 

Stresli dönemlerden geçiyoruz. Aynı gün içerisinde birçok ayrı şiddet olayını birden duyabiliyor ve bunlara dair üzücü haberleri detaylarıyla okuyabiliyoruz.

Toplum olarak dinginliğe, sabra ve öz kontrole çok ihtiyacımız var…

Aslında organize suçlar hariç suç oranında dünyada çok kötü bir durumda değiliz, orta sıralardayız. Organize suçlarda da -insan kaçakçılığı geçiş güzergâhında olmamızın da etkisiyle- ne yazık ki Avrupa’da birinci, dünyada da on dördüncüyüz.

Suç oranında ortalardayız demiştik. Yüz bin kişi başına düşen suç vakası sayısıyla hesaplanan (2024 Yılı) Ülke Suç Oranları endeksine göre Türkiye 40,2 ile suç endeksinin düşüklüğü açısından 50. sırada.

Aynı listede, Venezuela 82.4 ile kişi başına en çok suç işlenen ülke; Katar ise 14.3 ile en az suç işlenen ülke konumunda. **

Bu güncel listede verileri henüz girilmemiş birçok ülke daha var ama bunlar arasında durumu Türkiye’den daha iyi olma ihtimali bulunan ülke sayısı da çok az. Dolayısıyla 50. sıradaki durumumuz en fazla birkaç sıra aşağı inebilir.

Ülkemiz bu oran ile Brezilya, Arjantin, Fransa, ABD, Birleşik Krallık, Çin ve İsveç gibi birçok ülkeden daha iyi bir konumda yer alıyor.

Burada önemli bir husus bu endeksin -ağır hafif- tüm suçları içermesi. Ağır şiddet suçlarına ve öldürülen insan sayılarına bakıldığında ise bambaşka  tablolar ortaya çıkabiliyor.

Mesela, en çok suç işlenen ülkeler endeksinde nispeten gerilerde yer alan Meksika 2022 yılında öldürülen insan sayısı  itibarıyla 33,287 kişi ile dünyada ilk sırada yer almış. Meksika 100 bin kişi başına öldürülen insan sayısında da dünyada ilk sıralarda.  Dolayısıyla ağır şiddet istatistiklerini ayrıca incelemek ve doğru kıyas  açısından hesaplama yöntemlerine ve diğer detaylara da  dikkat etmek lazım.

Sorun Nedir?

Suç oranı açısından dünyanın en kötü ülkeleri arasında yer almasak da giderek yoğunlaşan bir suç ve şiddet sorunumuzun varlığını da inkar edemeyiz. Zira kayıtlara geçse de geçmese de sevgi ve saygının azalması ve şiddete eğilim konusunda alarm verici gelişmelere mütemadiyen şahit oluyoruz.

Bunlar nedir ve bu alanlarda neler yapılabilir?

– İlk başta, şiddet suçlarında suçluların hak ettikleri cezayı almadıkları hissi giderek güçleniyor.

Bu çerçevede, yaralama olaylarında bile çoğu kişinin denetimli serbestlikle salıverilmesi caydırıcılık açısından çok ciddi endişelere yol açıyor.

Hukukun suçu önleme gücünün azalması konusunda çok uzun zamandan beri birçok kişi tarafından ifade edilen ciddi sorunlar, eksiklikler ve şikayetler var.

İşin uzmanı hukukçularımız özellikle infaz yasasında bazı sorunların mevcudiyetini dile getiriyorlar. Bu alanda ve gereken tüm diğer alanlarda yapılacak düzeltme ve iyileştirmelerle caydırıcılığın temini kısa vadede şiddete karşı alınabilecek en önemli tedbirlerin  başında geliyor.

– Ülkemizde şiddet haberleri neredeyse tüm medya kanallarında halkın dikkatine tüm detaylarıyla arz ediliyor ve ortaya dehşetli manzaralar çıkıyor. Bunlar da bir yandan suçu normalleştiren bir yandan da suça meyilliler için teşvik edici bir mahiyete bürünebiliyor.

Bu konuda Üstad Bediüzzaman’ın güzel bir sözü vardır:

“Bâtıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldir.” *** 

Bu cümleden, suç haberlerinin detaylı tasvirlerine medyada bu kadar yer verilince safi zihinlerin bozulma riskinin yanı sıra -biraz önce de arz ettiğimiz gibi- suça meyilli olanlarda da haberlerden cesaret bulma ve yeni yöntemler öğrenme riski ortaya çıkabiliyor. Bu tür  istisnai olayların sürekli gündemde olmasının toplumun moralini ve huzurunu  bozması da cabası.

İlginizi çekebilir!  Genç İşsizlikle Mücadelede Meslekleri Kötüleyenlere Ceza Vermek

Bazı ülkelerde o bölge insanını uyarmak için suçlar ve suçlular uygun bir şekilde haber yapılır ama haberlerde bu tür vakalara bizdeki gibi tümden ve detaylarıyla kesinlikle yer verilmez. Birçok detay mahfi tutulur ki suça meyillilerin aklına benzer işler yapmak vehmi gelmesin ve toplumsal huzur darbe almasın. Bu söylediğimiz analizler için değil haberler için geçerli elbette.

– Sevgi ve saygı sorununa, gençlerin yaşlılara saygı ve hürmetlerinin azalmasına, bazen de yaşlılarımızın gençlere  gereken şefkat ve anlayışla bakamadığına birkaç saatlik şehir trafiğinde veya herhangi bir şehirde yapacağınız kısa otobüs yolculuklarında bile ne yazık ki şahit olabiliyorsunuz.

Sevgi ve Saygının Teşviki ve Şiddetin Azaltılmasında Neler Yapılabilir?

Toplumda sevgi ve saygıyı hakim kılma, şiddeti azaltma gibi ulvi bir amacın haliyle birçok önemli boyutu vardır. Bunların başında da maneviyat, eğitim, kültür, kötü alışkanlıkların önlenmesi, uygun ortam, ekonomik sorunların hafifletilmesi ve  beslenme ve sağlık gibi unsurlar gelir.

Tek bir yazıda bu önemli sorunun üstesinden gelebilecek çareler üretme imkanımız elbette yok ama bir arayışa vesile olması bakımından bu yazımızda konuyu  sabır ve sabır eşiği zaviyesinden biraz irdeleyebilir ve bir perspektif oluşturmaya çalışabiliriz.

1. Çeşitli yöntemlerle insanların sabır eşiklerinin yükseltilmesi lazım.

2. İnsanların diğer kişilerin sabırlarını zorlayacak işler yapmaktan sakındırılması lazım.

3. Toplum düzeyinde özellikle de gençler arasında sabrı ve efendiliği öven, güzel gören ve -çok önemli bir sorun yoksa- alttan almayı, barışçıl davranmayı tahkir değil takdir eden bir ortamın oluşturulması lazım.

Bu hususları biraz detaylandıralım:

Kişilerin sabır eşiğinin artırılmasında eğitim, kültür, maneviyat ve sağlık şüphesiz en önemli konulardandır. Bu alanlarda da özellikle orta ve uzun vadede atılacak doğru adımlar çok kritiktir.

Ama kısa vadede de, caydırıcı emniyet önlemleri  ile suça meyli azaltacak adli süreçler, gereksiz öfkeye mani olmak için beslenme, öfke kontrolü eğitimleri ve ani tepkilere sebep olan hastalıkların zamanında tedavisi ve gerçek hayatta,  dizilerde, filmlerde ve medyada iyi örneklerin öne çıkarılmasıyla çok ciddi bir fark oluşturulabilir.

Örnek insanlar ve örnek olaylar insanlara fıtri ve temiz yanlarını hatırlatmaları bakımından çok önemlidir. Bu noktada, iki olayı bir “yad-ı cemil” olarak kısaca arz edelim.

İlk olay, Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) örnek hayatından:

Bir gün Peygamber efendimize bir kişi gelir ve Efendimizden kendisine ihsanda bulunmasını ister. Efendimiz de imkânlar ölçüsünde ona ihsanda bulunur. O kişi “Çoğalt!” der. Efendimiz bir şeyler daha ihsan eder. O yine “Çoğalt!” der. Yine bir şeyler alır. Fakat sonunda olumsuz bir söz kullanır. Bunun üzerine sahabeyi kiram adamın pervasızlığına kızarlar ama Peygamberimiz onları teskin eder.

Ve kısa bir süre sonra imkân oluşunca Peygamberimiz aleyhisselam o kişiye ilave ikramlarda bulunur. Ve adama “Razı oldun mu?” diye sorar. Nihayet o kişi de  “Evet, razı oldum.” cevabını verir.

Peygamber efendimiz de “Bu kişiyi bu vesileyle Cehennem’den kurtaran Allah’a hamdolsun.” manasında bir dua ve tahmidde bulunur. Çünkü  başlangıçta durmadan bir şeyler isteyen ve bir türlü memnun olmayan bu kişide de Peygamberimizin (s.a.v.) eşsiz sabrını, cömertliğini ve iyi ahlakını görünce kanaat  hisleri ve bambaşka bir ruh hâli hasıl olmuştur.

Oysa bu kişinin ilk halinde hem imanın eşsiz bir örneğini henüz tam göremediği için imandan mahrum kalma hem de yapılan mühim ikramları beğenmeme ve iyilik yapana incitici kötü söz söyleme cihetiyle cehenneme doğru sürüklenme riski vardır.

İlginizi çekebilir!  Ava Giden Avlanır

İkinci örneğimiz de Hz. Ömer (r.a.) halifeyken yaşanmış bir olay.

Hz. Ömer aceleyle bir yere giderken yol kenarında oturan birisine çarpar.

Çarptığı kişi onun halife olduğundan habersiz “Kör müsün be adam? diye çıkışır.

Hz. Ömer de (r.a.) “Kör değilim ama hatalıyım” diyerek ondan özür diler ve iş tatlıya bağlanır.

Bu vesileyle, bir önceki yazımıza da atfen “Kahraman işleri tatlıya bağlayabilen kimsedir.” de diyebiliriz.

Evet, küçük olaylara kızmayan, büyük olaylarda da affedebilirse affeden, affedemezse de ancak gerektiği kadar tepki gösteren ve ölçülü olan kimseler -örneklik açısından- topluma eşsiz birer huzur ve sükûnet vesilesi olurlar.

2. Toplum ve devlet olarak insanları diğer kişilerin sabrını zorlayacak işler yapmaktan da sakındırmamız gerekir.

Bu da ferdi düzeyde küçük olayları büyütmeme, büyük olayları da suhuletle halledebilmeyi gerektirir.

Çarpıştığınız bir kimseye “Kusura bakmayın” ya da “Dikkat edin lütfen.” diyebilirseniz. Fakat ona “Önüne baksana u..n” gibi incitici ve karşı bir cevabı zorlayan  kötü bir söz  de söylebilirsiniz.

Bunun gibi aynı olaya verilebilecek birçok farklı tepki vardır. Biz de çeşitli vesilelerle kötü tepkiler vererek sabırları zorlamaktan hem kendimizi hem de diğer insanları  sakındırmalıyız.

Bu çerçevede, özellikle kırmızı çizgilere dikkat etmeyen, insanları ağır küfürlerle vs. taciz eden kişilere karşı işin adli boyutu da dahil özel önlemler alınmalıdır. Çünkü bu tür kişiler her an işi çığırından çıkarıp kontrol edilemeyecek noktalara götürebilirler.

Bu özel önlemlerden birisi de toplumun iyi tavırlı olanlara sahip çıkıp yanlış yapanları da topluca ve güzelce uyarabilmesidir.

3. Üçüncü tespitimiz bir yönüyle yukarıdaki hususla da alakalı. Toplum düzeyinde, özellikle de gençler arasında efendiliği ve sabrı öven ve çok önemli bir sorun yoksa barışçıl davranmayı takdir eden bir ortamı ve yaklaşım tarzını da oluşturmalı ve geliştirmeliyiz. Bu da söylemesi kolay ama yapması zor olan hususlardandır ama uğraşılınca önemli ölçüde başarılabilir.

İlk başta, tüm ortamlarda şiddeti güzel değil kerih görmeliyiz ve şiddete prim vermemeliyiz. Kendisine çatan birisine karşı alttan alarak olayı büyütmeyen birisine pısırık gözüyle bakılan bir ortamda çatışma ve kargaşa eksik olmaz.

Küçük olayları büyütmemek ve ancak çok önemli bir konu olduğunda güçlü ve sonuç alıcı tepki en iyisidir. Zaten Rabbimiz iyi ahlak sahibi ve ölçüden ayrılmayan insanları asla yardımsız bırakmaz.

Bu konuda son olarak şunu da arz edelim. Sevgi ve saygıyı özendirme ve şiddetten sakındırma konusunda hem kendi tarihimizdeki engin birikim ve örneklerden hem de diğer milletlerin güzel birikimlerinden faydalanabiliriz. Bu çerçevede, uzak doğu sporlarının savunmayı öne çıkaran ve gerekmedikçe kavgadan sakınan özgüvenli tarzı da iyi bir örnektir.

Hasıl-ı kelam, hepimizin başına gelebilecek gerginlikler ve stresli ortamlarda sabr-ı cemil gösterebilenler kazanırlar. Kahramanca, korkusuzca ve -Allah rızası için- haddi aşmamaya özen gösterenler kazanırlar.

Peygamberimizin “Men sabera, zafera.”Sabreden kazanır / Sabreden zafere ulaşır.” sözü birçok durum için geçerli olduğu gibi kişiler ve topluluklar arası gerginliklerde de geçerlidir. Sabırlı olamazsak, haklıyken bile haksız duruma düşebiliriz. Ama sabır ve ölçüyle, tepki göstermemiz gerekse bile bunun meşru sınırlarda kalmasını temin edebiliriz.

Maksadımız bu önemli konuya dair bir değiniydi. Umarız maksat hasıl olmuştur.

Allah’a emanet olun.

=======

* Men sabera, zafera.
Sabreden zafere ulaşır. (Hadis-i Şerif)

*  Kaynak: https://worldpopulationreview.com

** İdlâl: Hak yoldan saptırmak

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.