Pentagon’un ecel terleri…

Bercan TUTAR – 22 Mart 2024

 

ABD ve Çin arasındaki tekno-milliyetçilik savaşında ibre Pekin’den yana

 

ABD ve Çin arasındaki tekno-milliyetçiliğe dayanan savaş her cephede kızışıyor. Öyle ki ‘Hayalet Filo’ ve ‘Beyaz Güneş Savaşı’ gibi son romanlarla çatışmanın edebiyat alanına da sıçradığını görüyoruz. Romanların Pentagon’da askeri okuyucular arasındaki popülaritesi ve resmi askerlik hizmeti okuma listelerinde yer alması, ABD ordusunun bu savaşa her yönden çalıştığının göstergesi.

Beyaz Güneş Savaşı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin gelecekte Tayvan’ı işgal etmesinin ardından ABD ile Japonya ve diğer ulusların Tayvan’ın savunmasını desteklemesiyle ortaya çıkan bölgesel savaşın kurgusal bir anlatımı. Yazar, stratejist ve emekli Avustralya Ordusu generali Mick Ryan gelecekteki savaşlar ve teknolojinin çatışmalar üzerindeki etkilerini öne çıkarıyor. Peter Singer ve August Cole’un Hayalet Filosu ise Tayvan konusunda Çin ile yapılan bir deniz savaşını konu alıyor. Elliot Ackerman ve Amiral James Stavridis tarafından yazılan 2034 adlı roman da dahil olmak üzere pek çok yeni romanın ana olay örgüsü Çin’le Tayvan üzerinden yapılan bir savaşa dayanıyor.

ABD ve Çin arasındaki teknoloji savaşı öyle anlaşılıyor ki dünyanın geleceğini belirleyecek. Teknolojik liderlik yarışında Amerika ve Çin’in pozisyonları şu an neredeyse eşit olmasına rağmen, ABD yüksek teknoloji endüstrisinin zirvesinde kalmak için çırpındıkça Çin karşısında giderek zor durumlara düşüyor.

ABD ile Çin arasındaki teknolojik savaş Rusya, Avrupa ve Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere dünyanın bütün aktörlerini de derinden etkiliyor. Artık devletler bilinçli olarak teknoloji sektörüne müdahale ediyor ve başta mikroelektronik olmak üzere kilit alanların geliştirilmesine büyük yatırımlar ayırıyor. Amerikan teknoloji politikasının ana hedefi yaptırımlar yoluyla Çin’in teknolojik gelişimini engellemek ve teknolojik ittifaklar oluşturarak Çin’i çevrelemek. Bununla birlikte bu politikanın yüksek üretim maliyeti, işgücü kıtlığı, en pahalı çiplerin tedarikine devam eden bağımlılık, özel sektöre karşı geri tepen yaptırımlar ve dost ülkelerdeki endüstriyel kalkınma ile ilgili sorunlar ABD’ye daha çok zarar veriyor. Çünkü uzun bir süre boyunca Amerikalılar Çin’in ucuz üretim gücünü kullandı, bu karlıydı. Şimdi bu teamülü tersine çevirmede zorluk yaşıyorlar. Ancak bütün zorluklara rağmen ABD pes etmiyor. Özellikle Soğuk Savaş sırasındaki ABD-Sovyet teknoloji yarışındaki aygıtları yeniden kullanıyor. Ekonomik savaş ekseninde yasal yasaklara, endüstriyel casusluğa, edebiyata ve bilginin manipülasyonuna kadar çok çeşitli araçları resmi politikaya dönüştürüyor ABD. Bu da küresel bilimsel iş birliğinin yok olmasına yol açıyor. Ve bu teknoloji savaşı çatışmaya doğrudan katılmayanlar da dâhil olmak üzere tüm ülkeleri derinden etkiliyor. Bu çerçevede dünya liderlerinin Ukrayna’daki savaştan öğrenecekleri bir ders varsa o da hızla yenilik yapma yeteneğinin yani yeni teknolojileri icat etme, benimseme ve etkili bir şekilde entegre etmenin muharebenin sonuçları üzerinde derin etkileri olabileceğini anlamalarıdır.

Savaş tarihi boyunca konvansiyonel çatışmalarda belirleyici faktör her zaman insanın yenilik yapma, bu yeni teknolojiyi icat etme ve etkili bir şekilde kullanma yeteneği olmuştu. Geçtiğimiz 70 yıl boyunca nükleer silah teknolojisi, tarihin gidişatını bağımsız olarak değiştirme konusundaki eşsiz yeteneğiyle tek başına en belirleyici güç olageldi. Artık yapay zekâ (AI), kuantum hesaplama ve diğer ilgili teknolojiler makinelerin insanlardan çok daha hızlı ve daha verimli bir şekilde yenilik yapmasını mümkün kılıyor. Bu teknolojilerin uluslararası politikada merkezi bir güç olarak hareket etme potansiyelleri her geçen gün artıyor. Teknoloji yarışının kazananları uluslararası düzeni şekillendirecek, kaybedenler ise bırakın refahlarını hayatta kalma şanslarını bile yitirebilirler. Hem ABD hem de Çin güç, güvenlik, zenginlik, nüfuz ve statü konusunda devam eden küresel teknoloji yarışında avantajı kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Çünkü yeni teknolojilerden bazıları bir devletin ekonomik, politik ve askeri geleceğini bağımsız olarak şekillendirme yetenekleri açısından nükleer silahlara benzer niteliklere sahip. ABD hükümeti ve özellikle Savunma Bakanlığı (Pentagon) birincil sorumluluk olarak Çin karşısında üstünlüğünü pekiştirecek en etkili teknolojiyi belirlemeyi görüyor. Teknoloji savaşında ABD ile Çin farklı stratejilerle ilerliyor. ABD, yaptırımlarla ve tedarik zincirleri yoluyla Çin’e teknoloji akışını sınırlamaya çalışıyor. Çin ise kısmen ABD teknolojisine olan bağımlılığını azaltarak kendi bağımsız rotasını çiziyor. Çin Komünist Partisi, yarı iletkenler gibi alanlardaki teknolojik yeniliklerine keskin bir şekilde odaklanmak ve kontrol etmek için sanayi ile devlet arasındaki bağları sıkılaştırıyor. Bu rekabetin makro etkileri kendini göstermeye başladı. ABD-Çin ticareti son 20 yılın en düşük seviyeye indi. Son olarak ABD, Çin’in sosyal medya uygulaması Tik-Tok’u bile ‘ulusal güvenliğe tehdit’ gerekçesiyle yasaklamak için düğmeye bastı.

Gerçekten de bazı kilit alanlarda Çinli şirketler şimdiden önde. Yüksek hızlı demiryolu, yüksek gerilim iletim hatları, yenilenebilir enerji kaynakları, yeni enerji araçları, dijital ödemeler ve 5G telekomünikasyonu, Çinli şirketlerin ABD’li emsallerine göre daha ilerde olduğu sektörlerden sadece birkaçı. Neredeyse tüm kaynaklar Çin’in yapay zeka gibi temel disiplinlerde bile hızla ABD’ye yetiştiği konusunda hemfikir. Önümüzdeki yıllarda daha fazla Çinli şirket ABD tarafından kara listeye alınacak gibi görünüyor. Çünkü ABD’nin küresel değer ve tedarik zincirindeki konumu onu dezavantajlı duruma sokuyor ve Washington’un teknolojik savaşa dayalı çatışmacı politikaları bu nedenle işleri daha da kötüleştiriyor. Örneğin yarı iletkenler veya bilgisayar çipleri ABD ile Çin arasındaki rekabetin merkezinde yer alıyor. Modern ekonominin en kritik sektöründeki bu ürünler, çamaşır makinelerinden otomobile, tıptan füze güdüm sistemlerine kadar hemen hemen her modern teknolojinin yeri doldurulamaz bir girdisidir. Bu nedenle yarı iletkenlere güvenilir ve uygun fiyatlı erişime sahip olmak bir ülkenin ekonomik ve askeri gücünün küresel değerini artırır. Çin bunun başlıca örneğidir. Geçtiğimiz 20 yıldaki meteorik yükselişi, esas olarak ülkenin küresel elektronik üretimindeki yüksek yoğunlaşmasından kaynaklanıyor. Huawei ve ZTE gibi Çinli firmalar kuantum hesaplama, yapay zeka ve 5G teknolojilerinde bugün öncü konumda.

ABD ne yapsa da teknoloji savaşını kazanması pek mümkün görünmüyor. Bunun iki nedeni var.

Birincisi, ampirik kayıtlar sürekli olarak yükselen güçlerin egemen devletlerin kritik kaynaklara erişimlerini kesintiye uğratmalarına kayıtsız kalmadıklarını gösteriyor. Tipik olarak, endüstriyel gelişmeyi sübvanse ederek ve kendi kendine yeterli hale gelmek için işletmelerini yüksek değerli pozisyonlara yükseltmeye zorlayarak yanıt veriyorlar. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, ülkeyi “bilim ve teknolojide kendine güvenmeye” öncelik vermeye çağırdı ve temel teknolojilerdeki yeniliği “yoğun uluslararası rekabetten” kurtulmanın anahtarı olarak nitelendirdi.

İkincisi, egemen gücün ticari direnişi alevlendirmesi yükselen gücün endüstriyel tabanını geliştirmesini kolaylaştırıyor. Günün sonunda kaybeden egemen ülkenin firmaları oluyor. Amerikan firmaları hükümetin Çin’e yönelik yaptırımlarına büyük ölçüde direniyor. Tasarımlarını, yazılımlarını ve ekipmanlarını yasal boşlukları kullanarak veya sahte şirketle üzerinden Çin’e satmaya devam ediyorlar. Sonuç olarak, Çinli işletmeler ABD yaptırımlarına rağmen önemli teknolojik atılımlar elde ediyor. Huawei varlığını sürdürüyor ve şirket büyük ölçüde kendi kendine yeterli hale geldi. Çin parçalarından üretilen yeni 5G akıllı telefon ve SMIC tarafından üretilen gelişmiş 7 milimetrelik çiple ABD’yi şaşkına şaşkına çevirdi. Çinli bilim insanları, yeni nesil çip yapımında yerlerini güvence altına almak için rekor sayıda patent başvurusunda bulunuyor. Peki ABD’nin bundan sonraki hamlesi ne olacak?

 

ABD’nin Çinli çip üreticilerini temel teknolojilerden mahrum bırakma stratejisi Pekin’in yüksek düzeyde teknolojik kendine yeterlilik arayışını hızlandırmaktan başka bir sonuca yol açamayacaktır.

En kötü senaryoda ise Pekin’in Tayvan’ı anavatana katıp Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketini ele geçirmesi ihtimali var. Her iki senaryoda da uzun vadede kaybeden ABD oluyor ve olacak. Bundan kaçış görünmüyor. Haliyle ABD’nin dünyada her alanda tek hegemon olma politikasını bırakıp çok merkezli çok kültürlü ve çok kutuplu yeni dünya ile yaşama egzersizlerine başlaması gerekiyor. Aksi halde askeri olarak terör ile savaşta maruz kaldığı hezimetin daha beterini teknolojik savaşta yaşayacak. Bir çıkış yolu arayan Pentagon’un ecel terleri öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte daha da artacak.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 22 Mart 2024

 

ABD ve Çin arasındaki tekno-milliyetçilik savaşında ibre Pekin’den yana

 

ABD ve Çin arasındaki tekno-milliyetçiliğe dayanan savaş her cephede kızışıyor. Öyle ki ‘Hayalet Filo’ ve ‘Beyaz Güneş Savaşı’ gibi son romanlarla çatışmanın edebiyat alanına da sıçradığını görüyoruz. Romanların Pentagon’da askeri okuyucular arasındaki popülaritesi ve resmi askerlik hizmeti okuma listelerinde yer alması, ABD ordusunun bu savaşa her yönden çalıştığının göstergesi.

Beyaz Güneş Savaşı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin gelecekte Tayvan’ı işgal etmesinin ardından ABD ile Japonya ve diğer ulusların Tayvan’ın savunmasını desteklemesiyle ortaya çıkan bölgesel savaşın kurgusal bir anlatımı. Yazar, stratejist ve emekli Avustralya Ordusu generali Mick Ryan gelecekteki savaşlar ve teknolojinin çatışmalar üzerindeki etkilerini öne çıkarıyor. Peter Singer ve August Cole’un Hayalet Filosu ise Tayvan konusunda Çin ile yapılan bir deniz savaşını konu alıyor. Elliot Ackerman ve Amiral James Stavridis tarafından yazılan 2034 adlı roman da dahil olmak üzere pek çok yeni romanın ana olay örgüsü Çin’le Tayvan üzerinden yapılan bir savaşa dayanıyor.

ABD ve Çin arasındaki teknoloji savaşı öyle anlaşılıyor ki dünyanın geleceğini belirleyecek. Teknolojik liderlik yarışında Amerika ve Çin’in pozisyonları şu an neredeyse eşit olmasına rağmen, ABD yüksek teknoloji endüstrisinin zirvesinde kalmak için çırpındıkça Çin karşısında giderek zor durumlara düşüyor.

ABD ile Çin arasındaki teknolojik savaş Rusya, Avrupa ve Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere dünyanın bütün aktörlerini de derinden etkiliyor. Artık devletler bilinçli olarak teknoloji sektörüne müdahale ediyor ve başta mikroelektronik olmak üzere kilit alanların geliştirilmesine büyük yatırımlar ayırıyor. Amerikan teknoloji politikasının ana hedefi yaptırımlar yoluyla Çin’in teknolojik gelişimini engellemek ve teknolojik ittifaklar oluşturarak Çin’i çevrelemek. Bununla birlikte bu politikanın yüksek üretim maliyeti, işgücü kıtlığı, en pahalı çiplerin tedarikine devam eden bağımlılık, özel sektöre karşı geri tepen yaptırımlar ve dost ülkelerdeki endüstriyel kalkınma ile ilgili sorunlar ABD’ye daha çok zarar veriyor. Çünkü uzun bir süre boyunca Amerikalılar Çin’in ucuz üretim gücünü kullandı, bu karlıydı. Şimdi bu teamülü tersine çevirmede zorluk yaşıyorlar. Ancak bütün zorluklara rağmen ABD pes etmiyor. Özellikle Soğuk Savaş sırasındaki ABD-Sovyet teknoloji yarışındaki aygıtları yeniden kullanıyor. Ekonomik savaş ekseninde yasal yasaklara, endüstriyel casusluğa, edebiyata ve bilginin manipülasyonuna kadar çok çeşitli araçları resmi politikaya dönüştürüyor ABD. Bu da küresel bilimsel iş birliğinin yok olmasına yol açıyor. Ve bu teknoloji savaşı çatışmaya doğrudan katılmayanlar da dâhil olmak üzere tüm ülkeleri derinden etkiliyor. Bu çerçevede dünya liderlerinin Ukrayna’daki savaştan öğrenecekleri bir ders varsa o da hızla yenilik yapma yeteneğinin yani yeni teknolojileri icat etme, benimseme ve etkili bir şekilde entegre etmenin muharebenin sonuçları üzerinde derin etkileri olabileceğini anlamalarıdır.

Savaş tarihi boyunca konvansiyonel çatışmalarda belirleyici faktör her zaman insanın yenilik yapma, bu yeni teknolojiyi icat etme ve etkili bir şekilde kullanma yeteneği olmuştu. Geçtiğimiz 70 yıl boyunca nükleer silah teknolojisi, tarihin gidişatını bağımsız olarak değiştirme konusundaki eşsiz yeteneğiyle tek başına en belirleyici güç olageldi. Artık yapay zekâ (AI), kuantum hesaplama ve diğer ilgili teknolojiler makinelerin insanlardan çok daha hızlı ve daha verimli bir şekilde yenilik yapmasını mümkün kılıyor. Bu teknolojilerin uluslararası politikada merkezi bir güç olarak hareket etme potansiyelleri her geçen gün artıyor. Teknoloji yarışının kazananları uluslararası düzeni şekillendirecek, kaybedenler ise bırakın refahlarını hayatta kalma şanslarını bile yitirebilirler. Hem ABD hem de Çin güç, güvenlik, zenginlik, nüfuz ve statü konusunda devam eden küresel teknoloji yarışında avantajı kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Çünkü yeni teknolojilerden bazıları bir devletin ekonomik, politik ve askeri geleceğini bağımsız olarak şekillendirme yetenekleri açısından nükleer silahlara benzer niteliklere sahip. ABD hükümeti ve özellikle Savunma Bakanlığı (Pentagon) birincil sorumluluk olarak Çin karşısında üstünlüğünü pekiştirecek en etkili teknolojiyi belirlemeyi görüyor. Teknoloji savaşında ABD ile Çin farklı stratejilerle ilerliyor. ABD, yaptırımlarla ve tedarik zincirleri yoluyla Çin’e teknoloji akışını sınırlamaya çalışıyor. Çin ise kısmen ABD teknolojisine olan bağımlılığını azaltarak kendi bağımsız rotasını çiziyor. Çin Komünist Partisi, yarı iletkenler gibi alanlardaki teknolojik yeniliklerine keskin bir şekilde odaklanmak ve kontrol etmek için sanayi ile devlet arasındaki bağları sıkılaştırıyor. Bu rekabetin makro etkileri kendini göstermeye başladı. ABD-Çin ticareti son 20 yılın en düşük seviyeye indi. Son olarak ABD, Çin’in sosyal medya uygulaması Tik-Tok’u bile ‘ulusal güvenliğe tehdit’ gerekçesiyle yasaklamak için düğmeye bastı.

Gerçekten de bazı kilit alanlarda Çinli şirketler şimdiden önde. Yüksek hızlı demiryolu, yüksek gerilim iletim hatları, yenilenebilir enerji kaynakları, yeni enerji araçları, dijital ödemeler ve 5G telekomünikasyonu, Çinli şirketlerin ABD’li emsallerine göre daha ilerde olduğu sektörlerden sadece birkaçı. Neredeyse tüm kaynaklar Çin’in yapay zeka gibi temel disiplinlerde bile hızla ABD’ye yetiştiği konusunda hemfikir. Önümüzdeki yıllarda daha fazla Çinli şirket ABD tarafından kara listeye alınacak gibi görünüyor. Çünkü ABD’nin küresel değer ve tedarik zincirindeki konumu onu dezavantajlı duruma sokuyor ve Washington’un teknolojik savaşa dayalı çatışmacı politikaları bu nedenle işleri daha da kötüleştiriyor. Örneğin yarı iletkenler veya bilgisayar çipleri ABD ile Çin arasındaki rekabetin merkezinde yer alıyor. Modern ekonominin en kritik sektöründeki bu ürünler, çamaşır makinelerinden otomobile, tıptan füze güdüm sistemlerine kadar hemen hemen her modern teknolojinin yeri doldurulamaz bir girdisidir. Bu nedenle yarı iletkenlere güvenilir ve uygun fiyatlı erişime sahip olmak bir ülkenin ekonomik ve askeri gücünün küresel değerini artırır. Çin bunun başlıca örneğidir. Geçtiğimiz 20 yıldaki meteorik yükselişi, esas olarak ülkenin küresel elektronik üretimindeki yüksek yoğunlaşmasından kaynaklanıyor. Huawei ve ZTE gibi Çinli firmalar kuantum hesaplama, yapay zeka ve 5G teknolojilerinde bugün öncü konumda.

ABD ne yapsa da teknoloji savaşını kazanması pek mümkün görünmüyor. Bunun iki nedeni var.

Birincisi, ampirik kayıtlar sürekli olarak yükselen güçlerin egemen devletlerin kritik kaynaklara erişimlerini kesintiye uğratmalarına kayıtsız kalmadıklarını gösteriyor. Tipik olarak, endüstriyel gelişmeyi sübvanse ederek ve kendi kendine yeterli hale gelmek için işletmelerini yüksek değerli pozisyonlara yükseltmeye zorlayarak yanıt veriyorlar. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, ülkeyi “bilim ve teknolojide kendine güvenmeye” öncelik vermeye çağırdı ve temel teknolojilerdeki yeniliği “yoğun uluslararası rekabetten” kurtulmanın anahtarı olarak nitelendirdi.

İkincisi, egemen gücün ticari direnişi alevlendirmesi yükselen gücün endüstriyel tabanını geliştirmesini kolaylaştırıyor. Günün sonunda kaybeden egemen ülkenin firmaları oluyor. Amerikan firmaları hükümetin Çin’e yönelik yaptırımlarına büyük ölçüde direniyor. Tasarımlarını, yazılımlarını ve ekipmanlarını yasal boşlukları kullanarak veya sahte şirketle üzerinden Çin’e satmaya devam ediyorlar. Sonuç olarak, Çinli işletmeler ABD yaptırımlarına rağmen önemli teknolojik atılımlar elde ediyor. Huawei varlığını sürdürüyor ve şirket büyük ölçüde kendi kendine yeterli hale geldi. Çin parçalarından üretilen yeni 5G akıllı telefon ve SMIC tarafından üretilen gelişmiş 7 milimetrelik çiple ABD’yi şaşkına şaşkına çevirdi. Çinli bilim insanları, yeni nesil çip yapımında yerlerini güvence altına almak için rekor sayıda patent başvurusunda bulunuyor. Peki ABD’nin bundan sonraki hamlesi ne olacak?

 

ABD’nin Çinli çip üreticilerini temel teknolojilerden mahrum bırakma stratejisi Pekin’in yüksek düzeyde teknolojik kendine yeterlilik arayışını hızlandırmaktan başka bir sonuca yol açamayacaktır.

En kötü senaryoda ise Pekin’in Tayvan’ı anavatana katıp Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketini ele geçirmesi ihtimali var. Her iki senaryoda da uzun vadede kaybeden ABD oluyor ve olacak. Bundan kaçış görünmüyor. Haliyle ABD’nin dünyada her alanda tek hegemon olma politikasını bırakıp çok merkezli çok kültürlü ve çok kutuplu yeni dünya ile yaşama egzersizlerine başlaması gerekiyor. Aksi halde askeri olarak terör ile savaşta maruz kaldığı hezimetin daha beterini teknolojik savaşta yaşayacak. Bir çıkış yolu arayan Pentagon’un ecel terleri öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte daha da artacak.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.