Haydar AS – 6 Mart 2024
Orta Asya bozkırlarından Anadolu topraklarına gelene kadar verilen mücadele, o günden bugüne savaşlarla geçen yıllar, Türkün savaşçı ruhunun en büyük göstergesidir.
Hal böyle olunca da, Savunmanın ihmale gelmeyeceğini düşünerek bu yolda özellikle özel sektörde hatırı sayılır girişimciler olmuştur.
Bunlardan biride Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ülkenin içinde bulunduğu zor şartlara rağmen cesur bir karar alıp savunma sanayi alanında silah ve mühimmat imal etmeye çalışan o zamanlar “Bakü Fatihi” olarak milletin gönlünde yer edinen Nuri Paşa’dan başkası değildi.
Cesur bir karar diyorum, çünkü o yıllarda toplu iğne bile üretemeyen memlekette sen kalk silah fabrikası kur.
Asker bir ailenin Ferdi olan Nuri Killigil, kardeşi Enver Paşa ve Kut’ül Amere Fatih’i Amcası Halil Paşa gibi bir Asker olarak yetişiyor.
Trablusgarp’a gönüllü subaylar arasında giden Nuri Killigil 1. Dünya Savaşı öncesi Yüzbaşı rütbesine yükseliyor.
Savaş alanlarında gösterdiği başarıdan dolayı 28 yaşında Yarbay oluyor.
Afrika grupları Komutanı olarak 1914’de Afrika’ya gönderiliyor.
1917 yılında Kafkas İslam Ordusu komutanı olarak Bakü’yü Rus işgalinden kurtarıyor.
Sonrasında Anadolu’ya geçerek Kazım Karabekir Paşa’nın Kolordusuna katılıyor.
Mondros Antlaşması sonrası çağrıldığı İstanbul’da İngilizler tarafından tutuklanıp Batum’da hapsediliyor.
Batum’da hapisten kaçarak Kızıl Ordu’ya karşı savaşıyor.
1925 yılında Yarbay rütbesiyle emekli oluyor.
1929 yılında Kurtuluş Savaşındaki hizmetleri için Nuri Paşa’ya İstiklal Madalyası veriliyor.
Bu kadar başarılı bir Askerlik döneminden sonra emekli olan Nuri Paşa, memleketin en büyük eksiği olan Silah ve Mühimmat imalatına girmeyi tercih ediyor.
Amacı ticaret yapıp para kazanmak olsaydı eğer o da akranları gibi bilumum ihtiyaç maddelerinin alım satımını yapabilirdi.
Örneğin o yıllarda Vehbi Koç Karaköy’de Kiremit satışı yaparak güzel paralar kazanıyordu.
Fakat Nuri Paşa savunma alanında dışa bağımlı olduğumuzu en iyi bilen biri olarak kendisi için riskli bir yola bile bile giriyordu.
İlk imalathaneyi Zeytinburnu’nda kurarak işe başlayan Nuri Paşa 1946 yılında Sütlüceye taşınarak Türkiye’nin ilk özel savunma şirketini kuruyordu.
Fabrikada, matara, gaz maskesi, çelik miğfer, mühimmat, uçak bombası, tahrip kalıpları ve havan mermisi üretiyordu.
Kısıtlı imkanlar ile ürettiği silah ve mühimmatları Türk ordusunun yanı sıra Mısır, Filistin, Pakistan, Suriye gibi ülkelere ihraç ediyordu.
Aslında, bu ihracatlar sonun başlangıcı oluyordu.
Dünyadaki Silah lobileri elbette Anadolu’daki bu üreticiye kayıtsız kalamazdı ve öyle de oldu.
Bu lobiler ilk iş olarak silah üretimini engellemeye başlamışlardı bile.
Nuri paşa, bu baskılar sonucunda fabrikasında Tencere Tava üreteceğini beyan etmesine rağmen o yine gizlice silah üretmeye devam etmişti.
Elbette ki bu Çılgın Türk Dünya Silah Lobisi’ne rahatsızlık veriyordu.
Fabrikasında çizimini bizzat kendisinin yaptığı ve kendi adını verdiği Nuri Killigil tabancası yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk “yerli ve milli” tabancamız dünyanın en iyi silahları arasında yer almaktaydı.
Nuri Paşa’nın tek başına vermiş olduğu bu mücadele ve direniş maalesef çok uzun sürmeyecekti.
2 Mart 1949’da fabrikasında bir sabotaj olduğu düşünülen büyük bir patlamayla 27 çalışanıyla birlikte hayatını kaybediyordu.
O günden bugüne gelecek olursak, Nuri Paşa’nın yarım bıraktığı yoldan bayrağı devralan özel sektördeki Canik ve Sarsılmaz silah sanayimiz dünyanın en iyi silahları arasında yer almakla kalmayıp Amerikan polisinin en gözde silahı olarak kullanılmaktadır.
Demek ki, Nuri Killigil tencere tava üreterek çok iyi para kazanma yerine “Türk milleti isterse en iyisini yapar” diyerek tüm dünyaya mesajını canını feda ederek veriyordu.
Türk Savunma Sanayimizin yol başçısı olan Nuri Killigil Paşa’yı rahmet ve minnetle anıyorum.
Ruhu Şad olsun…