fatih ünlü iyilik eden iyilik bulur

Fatih ÜNLÜ – 05 Şubat 2024

 

Hepimiz bir dost, bir yoldaş, bir arkadaş arayışındayız. Kimimiz için dost kavramı gerçekten kıymetli arkadaşları, dostları ve akranları ifade eder. Bu tür gerçek dostluklar bereketlendikçe bereketlenir ve nice güzelliklere ve yeni dostluklara vesile olur.

Ama herkes bu tür dostluklardan nasibini alamaz. Kimisi için de ulaşılacak dost paradır, makamdır, maddi amaçlardır. Diğerleri de belki kısmen önemlidir ama maddi hedefler bu kişiler için her şeyden daha önce gelir.

Oysa tüm bunlar hep geçicidir, fanidir ve neticede yok olmaya mahkumdur. Mülkün gerçek sahibi unutulunca ve suretler hedef haline getirilince, geçici sahiplikler nihayetinde ancak elem sebebi olabilir.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek “Hayat” adlı şiirinde yarım asır kadar önce bu hakikati ne güzel ifade etmiş:

Rüzgârdan açılsa kapım, bir ânda,
Kara haber gelmiş gibi ürkerim.
Sanki gemilerim battı ummanda,
Paramparça oldu gökte ülkerim.

Ne acı, kaybetmek için sahiplik!
Ölümlüyü sevmek, ne korkulu iş!..

Hayat mı, püf desen kopacak iplik,
Çıkmaz sokaklarda varılmaz gidiş.

Üstad’ın deyişiyle gerçekten “Ne acı, kaybetmek için sahiplik!”. Demek ki tüm bu maddi alemi anlamlandıran, acı değil sevinç ve sürur vesilesi kılan kendisi değil ondaki aşkın hakikattir. Kişi bu hakikatten yoksunsa, bu tür maddi sevgiler, arayışlar çorak bir mezraya hatta dikenli bir araziye dönüşür. Kişiye de çevresine de pek hayrı dokunmaz ama çokça zarar verir.

Çünkü hedef sırf maddiyatsa, insan çoğu zaman hak edip hak etmediğine bakmaksızın makamlar, mevkiler ve imkânlar ister. Sonra türlü yöntemlerle hak etmeden bunları da edinirse, hem olabilecek daha iyi adayların hakkını yemiş hem de kötü idaresinden etkileneceklere zulmetmiş olur. Bu sadece bir örnek. Dünya tarihi ben davasıyla, bencillikle sırf maddeyi amaçlayan ölçü tanımazların cürüm ve zulümleriyle doludur.

İlginizi çekebilir!  Kahveyle Gelen Muhabbet

Makamlar ancak hak edilirse ve hakkı verilirse güzel işlere vesile olabilir.  Dolayısıyla makam da istenebilir, maddi imkânlar da istenebilir ama hak, adalet ve mizan gibi hassas şartlara riayet edilmesi kaydıyla.

Dolayısıyla bir sevginin, bir dostun peşinde olacaksak, bizi ezeli Dost olan, Mevlamız olan Allah’tan uzaklaştıracak işlere değil yakınlaştıracak işlere yönelmemiz gerekir ki Üstad Necip Fazıl’ın bahsettiği o acıyı yaşamayalım.

Çünkü her şeyin ötesinde mutlak dostluk, bütün gerçek dostlukların da yaratıcısı olan Allah’ın dostluğudur. İnsan bu dostluktan mahrum kalırsa her şeyden mahrum kalmış olur. Ve Allah’ı bulan da gerekli her şeyi bulmuş olur.*1

Allah’a iman etmek, Allah’ı bilmek ve Allah’ı sevmek büyüklerin hikmetli bakışıyla ilim hiyerarşinin de en üst noktalarıdır. Bütün ilimler O’ndandır ve neticede O’na kavuşmak içindir.

Sonrasında helalin temiz ve güzel sınırlarında bütün sevgiler, bütün dostluklar güzelleşir ve ebedi bir nura dönüşür.

Abdullah Bera Yıldız “O’nu Bilmeden Hiçbir Vahada Hayat Yoktur” adlı kitabının bir bölümünde şöyle der:

“Tüm bu yüzler içinde sana, yalnız sevdiğinin yüzü sürur verir /dedi/. Sevinç ve huzur verir. Sen, helal dairesinde gerçek sevdiğinden ayrılma.

Tıpkı bunun gibi gönlünü de helal ve temiz işlerden ayırma. Matlup olan, istenen ve minhac olan budur. Harama da yeltenme, önemseme ve dönüp bakma…”

Aslında bu yol bir yönüyle evliyalık yoludur. Ama çeşitli sebeplerle henüz Allah dostu, evliya olunamadıysa bile Allah’ın güzel sınırlarında*2 kalmak ve Allah’ın dostluğuna dost olabilmek de ne güzel bir makamdır…

Pekala, Allah’a nasıl dost olunur? Allah’a ve O’nun gönderdiklerine hürmetin yanı sıra tefekkürle her nimette O’nun ihsanlarını ve cömertliğini görebilmek bunun yollarından birisidir.

Peygamberimiz aleyhisselam şöyle buyurdular:

“Allah sizin mallarınıza ve suretlerinize bakmaz. Fakat sizin kalplerinize ve yaptığınız işlere bakar.”

Allah’ın münezzeh nazarı her şeyi görür ve bilir. Kulun kalbi, işleri ve istikameti hayra yöneldiğinde, Allah o kulu için nice dostluk kapılarını açar ve ona hayırlı dostlar, güzel arayışlar gönderir. Ve Allah kulunu sever, ona Kendi dostluğunu da ihsan eder ve onu eşsiz evliyalık makamlarına eriştirir.

İlginizi çekebilir!  Gel Tanışalım Önce

Bayezid-i Bistâmi’ye ve bir benzeri Ebu Zeyd’e atfedilen o güzel sözde şöyle denilir:

“Dört şeyi yanlış anlamışım. Ben Allah’ı istiyor, O’nu anıyor, O’nu biliyor, O’nu seviyorum sanırdım. Sonradan anladım ki, benden evvel O beni istiyor, anıyor, biliyor ve seviyormuş.”

Konu tabiatıyla çok derin, biz sadece birkaç yönünü serbest bir tarzda ele almaya çalıştık. Son olarak şunu soralım ve dilimiz döndüğünce cevaplayıp yazımızı bitirelim:

Pekala, Allah yalnız Kendisinin mi dost bilinmesini ister? Bilakis, Allah Kendi dostluğuyla tüm Kainatın dost bilinmesini ister. Yunus Emre’nin “Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü” dediği gibi, Allah’a dost olunca insan mahlukata da dost olur ve Allah için sevmek gibi yine eşsiz bir makama daha erişir.

Allah bize de Kendi Yüceler Yücesi Zatını ihlasla sevebilmeyi ve Kendisini sevenlere dost olabilmeyi nasip eylesin.

=====

*1 İbn-i Ataullah El-İskenderi Hazretlerinin Ehl-i Beyt büyüklerinin sözlerinin tesiriyle söylediği güzel sözünü daha önceki bir yazımızda arz etmiştik:

“Ya Rabbi! Seni bulan neyi kaybetmiştir, Seni kaybeden neyi bulmuştur.”

*2 “Güzel sınırları olanın Adıyla” ifadesi kıymetli ağabeyim Sezai Uğurlu’nun bir şiirinden uyarlamadır.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.